• Home
  • Genel
  • ‘Çağımızın Galile’si’ Atilla Yayla, Kemalizme esir düştü

‘Çağımızın Galile’si’ Atilla Yayla, Kemalizme esir düştü

‘Çağımızın Galile’si’ Atilla Yayla, Kemalizme esir düştü

Siyaset nedir bilmemek bir erdem değildir kuşkusuz ama ben hayatım boyunca siyaseten yanlış yazılar yazmakla nam salmışımdır. Bu yüzden de fakiri bir kampa hapsetmek kolay olmamıştır kimileri için. Bir kampta olduğum sanılırken, bazen çok kontra bir yazı çıkagelir karşılarına. Şaşırırlar. ‘Bunu sizden hiç beklemezdik’ diye celalileşiverirler hemen. Oysa siyaseten ve zamanlama olarak yanlış bile olsa doğruları savunmak budalalığını birilerinin göstermesi gerekir.

Malum, Atilla Yayla Ak Parti İzmir teşkilatının düzenlediği bir panelde söyledikleri yüzünden ağır ve seviyesiz hücumlara maruz kalıyor. Hatta dediğine bakılırsa, tehdit bile alıyormuş. Bu yüzden olacak, dün basının karşısına geçmiş ve kendisini savunmuş. Hatta hızını alamayıp içinde bulunduğu durumu, ‘Dünya, güneşin etrafında dönüyor’ dediği için 17. yüzyılda engizisyon mahkemesinde asılmakla karşı karşıya kalan Galileo’nun yaşadıklarına benzetmiş. Gazete haberlerine göre Yayla, “Bu uğurda ödenecek bir bedel varsa, onu da ödemeye hazırım” diyerek Galiler rolüne iyice ısındığını belli etmiş.

Şimdi bu tavırda neye itiraz ediyorum?

Bence Atilla Yayla’nın ilk konuşması, üslubu hariç, geniş bir doğruluk yelpazesine sahipti. (Mesela Ortaçağ’ın Avrupa’yı bağladığı teması gözden kaçtı ama bence en önemli cümlesiydi konuşmasının.) Fakat ne olduysa oldu, üstüne gelindikçe rotasından saptı ve bir başka Kemalist temaya, Galile’nin özgürlüğün ve bilimin kahramanı olduğu efsanesine sığındı. Üstelik aslı astarı olmayan “asılmakla karşı karşıya kaldığı” dedikodusuna da sığındı. Böylece bana göre başlangıçtaki haklılığını büyük ölçüde gölgelemiş oldu.

Yani Atilla Yayla bence çağımızın Galile’si olduğunu söylemekle kendi ayağına kurşun sıkmış oldu.

Neden?

Bir kere: Galile’nin bir özgürlük kahramanı olduğu tamamen ve kesin olarak bir modern efsanedir. Bu, 19. yüzyıl Avrupa bilim-perest çevrelerinin bilim-din çatışması tarihinden uydurdukları bir büyük yalanın parçasıdır. Liberal düşünce de bu yalanı aynı pozitivist bilim tarihi anlayışından devralmış bulunuyor. Dolayısıyla bilgi, hatalı. Bilgi hatalı olunca yorum da hatalı oluyor ister istemez. (Galile meselesinin aslını öğrenmek isteyenler yine liberal bir bilim filozofu olan Paul Feyerabend’in “Yönteme Karşı” adlı kitabına yahut dünyadaki birkaç büyük Galile uzmanından Stillman Drake’in çeşitli çalışmalarına başvurabilirler. Hiç bunları bulamayanlar fakirin “Türk Edebiyatı” dergisinin Mart 2004 tarihli sayısında (s. 4-10) kaleme aldığı “Galile Bombası” başlıklı yazıya ve kaynaklarına bakabilirler.)

İki: Yayla, Galile ile aynı safta bulunduğunu vehmediyorsa fena halde yanılıyor. Çünkü Galile, kilisenin dışında değil, bizzat içindeydi. Kendisini sözde yargılayan Kardinaller, hatta kendisini mahkûm ettirdiği rivayet edilen Papa dahi onun sınıf arkadaşıydı. Yani Galile kilisenin bir parçasıydı. Nitekim iki kızını rahibe yaparak manastıra kapatmıştı. (Bir kızının, kaldığı manastırdan babasına yazdığı mektuplar İş Bankası Yayınları tarafından neşredildi.)

Şimdi kendisini Galile’yle özdeşleştiren Yayla şunu mu demek istiyor: Ben de üniversitenin, yani ‘bilim kilisesi’nin bir parçasıyken, şimdi şahsıma karşı büyük linç kampanyası düzenleniyor.

Eğer bilim kilisesinden geldiğini kabul ediyorsa, bu duruma şaşırmaması gerekiyordu, zira Galile hiç şaşırmamıştı! Arkadaşları olan Papa ve Kardinallerin kendisini kurtaracağından emindi! Yani eğer aynı kilisedense, muhakkak ki, Yayla’nın tarafını tutan ve onu kurtaran birileri çıkacaktır, merak etmesin.

Üç: Yayla İzmir’de Kemalizmi eleştiriyordu ama dünkü açıklamasıyla kanatlarını Kemalizmin ideolojik ağına taktırmış olduğunu, üstelik bu ağa sahip çıktığını göstermiş oldu. Malum, bilim-din çatışması Kemalizmin en çok istismar ettiği temalardandır ve bu temada baş sırayı, Galile davası alır. Yani Kemalizm, kesin bir şekilde Galile’nin yanındadır!

Formül şu: Galile’ye düşman olanlar Kemalizme de düşmandır, Galile’nin dostları Kemalizmin dostlarıdır.

Peki Atilla Yayla Kemalizme karşı mıdır? Öyle diyor. O zaman Galile davası gibi ince elenip sık dokunulması gereken ve açıkça propaganda kokan bir konuda Kemalizmle nasıl olup da aynı şeyleri ifade edebilmektedir?

Bunun sebebi, tabii ki Yayla’nın kendisini de aşan bir üst ideolojik paradigmayla ilgilidir. Bu da, liberalizmin Kemalizmle ortak paydasını verir bize.

Her iki -izm de, bariz bir şekilde ilerleme takıntısına sahiptir.

Her iki –izm de modernliği bilim-din çatışması aynasından seyretmeye bayılır.

Her iki –izmin de sırtında Avrupa-merkezci damgayı okuruz.

Yani tarihi Avrupa-merkezli olarak okuma noktasında ayrı gayrıları yoktur.

Böyle olunca Kemalizmin de, Yayla’nın liberalizminin de Galile’yi bilim ve özgürlük kahramanı olarak selamlamalarında şaşılacak bir yan olmaması normal. Beslendikleri kaynak, aynı da ondan. O kaynaktan gelen bilgileri sorgulamadan, hatta sorgulatmadan kullanmaları boşuna değil… Çünkü bir kere Avrupa’nın yalanları sorgulanacak olursa, Kemalizmin de, Liberalizmin de dayandığı ortak temelin altı oyulacak ve gemi sallanmaya başlayacaktır.

Varsın Galile onların olsun! Ben Kardinal Bellarmine’in, çalışmalarından haberdar olduğu Galile’ye tavsiyelerini baş ucuma astım bile. Şu ilginç tespitleri yapıyordu 1615’de Kardinal hazretleri:

Kilisenin bakış açısından Kopernik sisteminin matematiksel bir model olarak savunulması, hatta Batlamyus modelinden daha iyi olduğu hükmünün verilmesi mümkündür. Ancak bir matematiksel modelin ötekinden üstün olduğu hükmüne varmak, modelin varsayımlarının fiziksel gerçekliği ispatladığı anlamına gelmez.

Şimdi kendi görüşünü bilimsel diye dayatan ve bunun tek geçerli alem modeli olarak kabul edilmesini isteyen Galile mi, yoksa farklı görüşlerin savunulmasını ama hiç birinin diğeri üzerinde sulta kurmaması gerektiğini savunan Kardinal Bellarmine mi daha liberaldir? Buna siz karar verin.

Ama bunu yaparken bir şeye daha, yani Türkiye’deki kültür ikliminin Kemalist ideolojiden ne denli derinden etkilendiğine de karar verin lütfen. (Merak buyurmayın, İslamcılar da ol taifeye mensuptur. İstenirse heybem örneklerle dolu. Önünüze boşaltabilirim.)

‘Herkes vuruyordu zaten, bir de sen vur’ diyenlerin seslerini duyuyor gibiyim ekrandan.

Ne diyeyim? Şu yaşa geldim, siyaseten doğru yazmayı beceremedim gitti. Yoksa ben de kendimi tarihin Galile’si mi ilan etsem!

Bir yanıt yazın