Fetih kutlamaları ve Yunanistan

Fetih kutlamaları ve Yunanistan
Geçen haftaki yazımda 1953 yılındaki İstanbul’un fethi kutlamalarının son anda engellendiğini yazmış ve cevabını bu haftaya bırakmıştım. Cevaba geçmeden önce fetih kutlamalarının tarihiyle ilgili ilginç bir ayrıntıya değinmek istiyorum.

Feth-i Celile-i Konstantiniye adlı eserinde Gazi Ahmed Muhtar Paşa, “Bazı Balkan devletleriyle diğer bazı komşu devletlerin ve Avrupa devletlerinden bir kısmının bir hayli önemli tarihi olayların hatırlanması maksadıyla bunların yıl dönümlerinde yaptıkları şenlikler ve düzenledikleri büyük törenler dikkat nazarına alınırsa, mübarek büyük fetih gününün de Padişah (II. Abdülhamid) hazretlerinin sayesinde yüce hükümet tarafından ‘en büyük milli bayram’ kabul edilmesi hatıra gelir” demek suretiyle fethin 1903’te idrak edilecek 450. yıl dönümünün “manevi ve hususi bir merasim” ile kutlanması gerektiğini belirtmektedir. Paşadan öğrendiğimize göre eskiden fetih günü halk arasında “kudüm günü” diye anılırmış; Fatih’in İstanbul’a ayak bastığı bu günde şehit ve gazilerin ruhları için hayır ve hasenatta bulunulur, Kur’an okunurmuş.

Fethin 450. yıl dönümü 1903’te kutlandı mı veya ne şekilde kutlandı? Bunları henüz tam olarak bilmiyorum. Ancak daha 1930’ların sonunda bizzat İnönü tarafından 500. yıl kutlamalarına start verildiğinden haberdarız. 1953’teki kutlamalar için büyük hazırlıklar yapılmış, dergiler, kitaplar, hatıra paraları çıkarılmış, Fetih Enstitüsü devlet yardımıyla kurulmuş; ancak tam kutlamaların arifesinde, hükümetin aniden frene bastığı görülmüştü. Özetle, büyük bir fiyasko ile sonuçlanmıştı o yılki kutlamalar.

İlhan Bardakçı’dan dinleyelim hükümetin gazetelere yaptığı açıklamayı: “500’üncü yıl dönümünü en güzel şekilde kutlamaya biz de taraftarız. Ama Yunanlı dostlarımızla kardeşçe ilişkilerimiz her geçen gün gelişiyor. Bu yakınlaşmayı sarsacak ve dostlarımızı rahatsız edecek bir yayından kaçınmak gerekir.” (Zaman, 28 Mayıs 1996)

O sırada bir Türk-Yunan yakınlaşması gündemdedir ve fetih kutlamalarının böylesine görkemli bir şekilde kutlanması Yunanlıları açıkça rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlık diplomatik bir krize dönüşmek üzereyken hükümet devreye girmiş ve kendi başlattığı kutlamaları yine kendisi engellemiştir. Tabiatıyla basınımız da yukarıdan gelen bu sese uymuş, bir bukalemun hızıyla yeni duruma adapte olmakta vakit kaybetmemiştir.

O günlerin gazetelerine bir göz atıldığında sıcak tartışmaların yaşandığı görülür. Hürriyet’ten Sedat Simavi, fetih kutlamalarının hükümet tarafından “geçiştirilmesi”nin Türkiye’nin prestijiyle oynamak anlamına geleceğini belirtmekte, “böyle muhteşem bir gün, şans ve fırsat, birtakım küçük iç ve dış politika hesapları ile harcanmıştır.” demektedir. Zaman gazetesinden Nusret Safa Coşkun ise “Fatih’in manevi huzuruna hicap içinde çıkıyoruz!” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Ne muhteşem bir gün idrak ediyoruz! Bütün milletler, böyle bir güne malik olmak için bütün tarihlerini verebilirler. Biz ise tarihimizin en basit bir hadisesinin yıl dönümünde imişiz gibi kayıtsız, heyecansız, hazırlıksız, bazılarımızın kof kafalarının yarattığı vehim, aşağılık duygusu içinde angarya yaparmışçasına, iğreti, karikatür mizansenlerle, dünyada hiçbir millete nasip olmayacak milli bir gurur vak’asını atlatmaya çalışıyoruz… Tarih bu ihaneti asla unutmayacaktır.”

Zaman’ın 1 haziran tarihli nüshasında manşetten verilen bir karşılaştırma ise durumu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır aslında. Türkiye’de diplomatik bir skandala dönüşür diye kutlamaktan kaçınılan fetih yıl dönümü, Yunanistan’da bir ayinle, üstelik resmen ağıtlar yakılarak anılmıştır.

Yorumsuz aktarıyorum: “İşte aramızdaki fark: Türkiye’de Törene hükümet katılmadı / Her yer açıktı, tatil yapılmadı / Tören şaşa(a)lı olmadı -Yunanistan’da Kral ve hükumet ihtifalde bulundu / Her taraf kapalı kalmıştır / Kiliseler durmadan çan çaldılar.” Aynı gün Atina’nın nüfuzlu gazetelerinden Kathimerini, büyük bir memnuniyet içinde şunları yazacaktır: “Türk hükümetinin İstanbul’da bugün yapılan şenliklere resmen iştirak etmemek hususundaki kararı büyük bir basiret eseriydi.”

Peki bir yakınlaşma sağlanabilmiş miydi bu feragat karşılığında Yunanistan’la aramızda? Ne gezer? Aynı yılın sonunda Yunanistan, Kıbrıs üzerinde ENOSİS iddialarını ortaya atmaktan çekinmeyecekti!

Bilmem yeterince izah edebildim mi?

Bir yanıt yazın