Nurlu 1920 ruhuna dönüş

Tarihin bir uydu gibi etrafımızda dolaştığı zamanlardan geçiyoruz. Gün geçmiyor ki, tarih bize birkaç kere göz kırpmasın.

Mesela bir zamanlar telaffuzu dahi ciddi bir mesele olan “Kürt sorunu”nun çözümü için hükümet kanadından ortaya atılan tekliflerden birisi “23 Nisan Ruhu” olmuş. AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal tarafından gündeme getirilen önergede hedefin “23 Nisan 1920’de TBMM açılırken tasavvur (ve) tahayyül edilen Büyük Türkiye ideali” olduğu dile getirilmiş.

Peki gerçekten de “1920 Ruhu” diye bir şey var mı?

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan’da hangi ruhla açılmıştır?

Tarih şaşırtmayı sever: Mesela Ankara Meclisi’nin adı başlangıçta Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, Büyük Millet Meclisi’ydi. “Türkiye” kelimesi ismin başına daha sonra getirilecektir.

Bence yakın tarihi yeniden yazarken bu nokta üzerinde durmak gerekir. Neden “Türkiye” kelimesi yoktu ve neden “Büyük”tü?

İsmin nasıl konulduğunu Kemal Zeki Gençosman “İhtilal Meclisi (1980) adlı kitabının sunuşunda şöyle anlatır:

“Bir gün, bu odada (Ankara Valiliği’nin makam odasında), kurulacak Meclis’e ad aranıyordu. Kimileri “Meclis-i Kebir desek ya da Meclis-i Milli-i Kebir adını versek.” diye önerdiler. Bu adları fazla Osmanlı bulanlar içinde Asya’dan ad önerenler oldu: “Meclisimizin adı acaba Kurultay olsa!” Mustafa Kemal Paşa sessiz, önerileri dinliyordu. Sonunda “Efendiler, dedi, siz ne ad verirseniz veriniz, millet gene de burada bir Millet Meclisi toplanmasını bekleyecektir.” Meclis’in adı konulmuştu: Millet Meclisi! “Büyük” sıfatı, daha sonra ve bir karara dayanmadan bu adın başına adeta kendiliğinden gelip oturacak ve (…) bir gün sonra da İkinci Başkan Celaleddin Arif Bey adı şöyle tescil edecekti: “Yüce Meclis’in adı Sayın Kurul’unuzca Büyük Millet Meclisi olarak kabul edilmiştir.”

Burada dikkatimizi çekmesi gereken noktanın ne üyelerin, ne de Mustafa Kemal Paşa’nın aklına Meclis’in adının başına “Türkiye” gibi Türklüğü vurgulayan bir kelimenin getirilmesini teklif etmeyişleridir.

(Bu arada Meclis’e “Büyük” (Kebir) denilmesinin sebebi, bunun hem İstanbul, hem de Ankara’daki “Meclisler”den oluşan büyük, yani olağanüstü bir meclis olduğunu beyan etmek içindi. 1923’te tek seçimle gelen meclise dönüşmesine rağmen bu sıfat ismine ekli kaldı bugüne kadar.)

Tarih 1 Eylül 1925. 1. Türk Tıp Kongresi’nin Fahri Başkanı Başbakan İsmet İnönü, Meclis kürsüsünde kongrenin açılış konuşmasını yapıyor. Arkasında Şûrâ Sûresi’nin 38. ayeti Hattat Hulusi Efendi’nin talik hattıyla tarihin kapalı bir perdesini daha açıyor.

Sivas ve Erzurum kongreleri

Peki Meclis açılırken Türkiye kelimesinin gündeme gelmeyişini nasıl yorumlamak gerekir?

Bunun cevabını hem Erzurum, hem de Sivas Kong-releri’nin bildirilerinde aramalıyız. Erzurum Kongresi bildirisinin çarpıtılmamış halinin ilk maddesinde Trabzon’dan Van’a kadarki bölgede yaşayan bütün Müslüman unsurların birbirine karşılıklı fedakârlık duygusuyla dolu olup yine birbirinin ırkî ve sosyal durumlarına saygılı öz kardeş olduklarına vurgu yapılıyordu. Burada kastedilenin Türkler ve Kürtler olduğunu kongre tutanaklarından öğreniyoruz. Elbette diğer Müslüman unsurlar da vardı ama asıl ağırlık, öz kardeş olduklarının altı çizilen Türkler ve Kürtlerdi.

Sivas Kongresi’nin ilk iki maddesi Erzurum Kongresi’nin hemen hemen aynıdır. Öte yandan 6. madde şaşırtıcı bir mesaj bile vermektedir. Şunu:

“Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihteki (30 Ekim 1918) sınırımız içinde kalıp ezici Müslüman çoğunluğun oturduğu kültürel ve medenî üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan toprak birliğimizin bölünmesi planından tamamen feragat ederek bu topraklar üzerindeki tarihî, ırkî, dinî ve coğrafî haklarımıza riayet edilmesini ve buna aykırı girişimlerin iptalini ve bu suretle hak ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.”

Bu maddede yine Türkler ve Kürtlerin ortak tarihlerine, ırklarına, dinlerine ve coğrafyalarına gönderme yapılmış olması ilginçtir ama metinde asla “Türk” kelimesinin geçmemesi daha ilginçtir.

Milli Mücadele’de cepheye silah taşıyan Anadolu’nun bu saf insanları Türk-Kürt demeden halifeyi, padişahı ve İslamiyet’i düşman işgalinden kurtaracakları ümidiyle çalışmışlardı.

Derken Büyük Millet Meclisi’nin açılışından bir gün önce, 22 Nisan 1920 günü Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa imzalı genelgeyle karşılaşırız. Genelge “Allah’ın lutfuyla” (“bimennihi’l-kerim”) diye başlıyor ve Büyük Millet Meclisi’nin Cuma günü Ankara’da açılacağı belirtiliyordu. Hatta açılışın özellikle Cuma gününe rastlatıldığı, bunun da o günün mübarekliğinden istifade etmek için yapıldığı, Cuma namazı Hacı Bayram Camii’nde kılınarak “Kur’an ve namazın nurlarından (envâr) yararlanılacağı” ifade edilmektedir.

Devam edelim: Namazdan sonra Peygamber Efendimiz’in (sas) sakallarını (“lihye-i saadet”) ve Sancağ-ı Şerif’i taşıyarak Meclis’e gidilecek ama içeri girilmeden önce dua okunacak ve kurbanlar kesilecektir vs. vs.

23 Nisan 1920 böyle “Nurlu” bir gündü işte!

Hatta o nurlu günün hatırasına hattat Hulusi Efendi’ye iki talik tablo yazdırılacaktır. Birincisi ve daha fazla görüleni, “Hakimiyet milletindir” tablosudur. İkincisi ve neredeyse kayıp olanı ise “Ve emruhum şûrâ beynehum” ayetidir. Ayet, “Onların işleri aralarında istişare iledir” mealindedir.

Ben bu levhanın Cumhuriyet’ten sonra kaldırıldığını sanıyordum ama geçenlerde elime geçen bir kitapta 1925 baharına kadar Meclis salonunda asılı durduğunu öğrendim. Demek ki, 1925 yılına kadar Meclis’imize bir ayet gözetmenlik yapabiliyormuş.

Sonra ne mi oldu?

Tabii ki müzeye kaldırıldı ve buna benzer fotoğraflar yok edildi. Neden peki?

1925’te süreç değişiyor

1925 yılı, öz kardeşliği, dinî atmosferi, nurları ortadan kaldıran, dinamitleyen bir sürecin başladığı tarihtir de ondan.

Belki de bugün son kırıntıları 1925 civarında ortadan kaldırılan o ruhu yeniden fark edip zorla uzaklaştırıldığımız o çizgiye yeniden dönme vaktidir. Bu aynı zamanda tarihin de öz çizgisine dönme anıdır. Sevgili Erol Göka’nın deyişiyle aklın mayalanması için zorunlu bir ara durak… Bu ara durağın değerini iyi bilmemiz gerekiyor.

2 Comments

  • mete

    30 Nisan 2013 at 10:37

    Sayın Mustafa Armağan…1920 yılında açılmış olan millet meclisinin isminin başında neden 3 yıl sonra kurulacak bir devletin adının olmadığını sorgulamışsınız.

    Cevapla
  • mete

    30 Nisan 2013 at 11:01

    Sayın Mustafa Armağan… 1920 yılında açılan meclisin adının başında 3,5 yıl sonra kurulacak olan Türkiye kelimesinin neden olmadığını sorgulamışsınız.

    Cevapla

mete için bir cevap yazın Cevabı iptal et