• Home
  • Genel
  • Türkçe Ezan ve Menderes kitabının yazarı Mustafa Armağan ile… Ezan Bir Dönüm Noktası Oldu

Türkçe Ezan ve Menderes kitabının yazarı Mustafa Armağan ile… Ezan Bir Dönüm Noktası Oldu

Altınoluk
2010 – Ekim, Sayı: 296, Sayfa: 018

Altınoluk: Türkçe Ezan ve Menderes kitabınız, ülkemizde çok tartışılan ve derin izler bırakan Arapça ezan yasağını ele alıyor. 60 yıl sonra neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz?

Mustafa Armağan: Ben kitabı şunun için hazırladım. Çocukluğumdan beri duyarım, babamdan duyarım, çevremden duyarım, bir zamanlar ‘tanrı uludur’ diye tangır, tungur okunan bir ezan vardı diye. Sonra Menderes gelmiş ve bunu değiştirmiş. Fakat ben de öyle bir algı vardı ki, sanki bu çok ciddi bir şey değilmiş, bir ara denenmiş sonra vazgeçilmiş bir kısa macera olarak düşünüyordum. Ne zaman ki tarih okumalarım, araştırmalarım Türkiye’nin din tarihini biraz daha derinden incelemeye sevketti. O zaman Türkçe ezanın 18 yıllık tarihi bütün vehametiyle önüme çıktı.

Babam da dahil olmak üzere yaşı 70 civarında olan insanları dinlediğimde onlar da çok ilginç şeyler anlatıyorlardı. Bu manada etrafımızda bir tarih dolaşıyor ve biz bu tarihten bîhaber bir şekilde yaşıyoruz. Diğer taraftan o günleri bilen insanlar yavaş yavaş hayattan çekiliyorlar. Ben de ‘acaba onlardan bugüne ve geleceğe bir şeyler damıtabilir miyim?’ diye bu çalışmaya başladım. Bu zaman aralığını, olabildiğince yaşamış olan insanların ağzından, hem bugüne hem de geleceğe eser olarak bırakmak istedim. Çalışma ilerledikçe ne kadar doğru bir iş yaptığımızı çok daha iyi anladım. Çünkü, bu insanların bir kısmı nedense hala konuşmuyor. Bir kısmı konuşsa bile bazı bilgileri geriye atıyorlar, dile getirmiyorlar. Bazıları ise görüşme talebini baştan reddediyorlar. Bakın bu yasağın üzerinden altmış yıl geçmiş ve bu insanlar yine korkuyorlar. O zaman dehşete düştüm. Bu nasıl bir korku ki, 60 sene sonra bile konuşmuyorlar. Ne kadar derinden korkutulmuşlar ki, bugün dahi bunu dile getirmekten çekiniyorlar. Biz de bulabildiklerimizle, görgü tanıklarıyla, olayı yaşayan mağdurlarla konuşarak bunları geleceğe bir belge olarak bırakalım dedik ve bu eser ortaya çıktı.

Ezan Olmadan İslam Gelişemez

Altınoluk: Belki ilk soru olarak şunu sormamız gerekirdi: ‘Arapça ezan yasağı neden başladı?’ Bu hangi projenin bir parçasıydı?

M. Armağan: Bunun için zihnimizdeki mevcut bilgilerden hareketle bir resim çizmeye çalışacağım. 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi. 1924 ile 1928 yılları arasında bir dizi reform yapıldı. 1924 yılında halifelik kaldırıldı, laiklik kabul edildi. Medreseler kapatıldı. 1925 yılında şapka kanunu, kılık-kıyafet kanunu, tekke ve zaviyelerin kapatılması yaşandı. 1926 yılında Medeni Kanun getirilerek Mecelle kaldırıldı. 1928 harf devriminin yapılmasından sonra kültür devrimleri başladı. Liselerden Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı ve öz Türkçeleşme hareketi başlatıldı. Dilin arılaştırılması ile Osmanlıcanın tasfiyesi yapıldı. Ardından Türk Dil Kurumu’nun kurulması. Buna bağlı olarak tarih devriminin başlaması. Bundan sonra da sıra dine geldi.

Süreci böyle görmek gerek. Önce dini kurumlar kaldırıldı. Ardından dinin kendisi ve içeriği dönüştürülmek istendi. O günün şartlarında dinde reform son inkılaptır. Önce Türkçe Kur’an gündeme geldi. Ardından hutbenin, salânın, ezanın Türkçeleştirilmesi gündeme geldi. 1924 yılından sonrasına böyle bir pencereden bakarsanız, dini alanın dilinin ve anlamının yeniden düzenlendiği noktaya geliriz. Tabii burada büyük bir çelişki ortaya çıktı. Din-devlet işlerini ayırıyoruz diye laikliği kabul etmiş bir yapı, doğrudan dini alanı tanzim etmeye başladı. Devlet din alanını kendi istediği şekilde dizayn etmeye çalışıyor. Kur’an’ı Kerim’i, ezanı Arapça değil Türkçe okuyacaksın diyor. Ama nasıl Türkçe onu da kendisi düzenliyor. Bu uygulamaları yapan devlet aslında bir din devleti olabilirdi.

19 Temmuz 1932 yılında bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge yayınladı; ‘Bundan sonra ezanın ve kametin Arapça okunması yasaktır’ dedi. 1941 yılına kadar yasak bu genelgeyle devam etti. 1941 yılında İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı ve Refik Saydam’ın başbakanlığı döneminde çıkartılan bir kanunla, Arapça ezan okumak, kanunen yasak haline geldi. Bu durumda arapça ezan okuyanlara 3 aya kadar hapis ve para cezası verilmesi kanunla düzenlenmiş oldu.

Böylece 1400 yıllık bir sünnet tağyir oldu, değiştirildi. İlk başta bir sünnet-i seniyyenin değiştirilmesi insanlar arasında büyük bir infiale yol açtı. Fakat bu uygulama ne imamlar, ne müezzinler, ne de cemaat tarafından benimsenmedi. Benimsenmemesi bir yana, insanlar camilerden uzaklaşır oldu. İbadetten uzaklaşır oldu. Oysa gerekçe olarak ‘bin insan ibadetlerinde ne okuduğunu bilirse, okunan ezanı anlarsa, ettiği duanın manasını bilirse İslam’ı daha iyi anlar ve ibadetlerine daha itina gösterir. Camilere daha çok gelir.’ deniliyordu. Ama bunun tamamen aksi bir sonuç çıktı. Birinci etkisi bu oldu.

İkincisi, bir semtte diyelim ki 4-5 tane camii var. İnsanlar camiye gitmediği için bir çok cami boş kalmaya başladı. O zaman devlet, ‘her camideki üç beş cemaat için imam ve müezzin atayamam. Cemaatleri bir camide birleştireceğim’ dedi ve bir cami hariç diğerlerini kapattı.

Üçüncü aşama, diğer üç cami için de ‘bu milli servet. Niye boş duruyor’ denilmeye başlandı. Bu sefer, bütün vakıf hukuku çiğnenerek, bunların bir kısmı satıldı. Bir kısmı kiraya verildi. Minareleri yıkılıp halk partisi ilçe başkanlığı, halk evleri şubesi yapılanlar oldu. Buğday deposu olarak, at ahırı olarak kullanılanlar bile oldu. Bunların sayısı hiçte zannettiğimiz kadar az değil.

Kitaptaki tanıkların anlattıklarına göre İstanbul’daki bir çok camide bile bunları görebiliyoruz. Mesela Fındıkzade’de yaşayan 94 yaşındaki Mustafa Akpınar anlatıyor: “Ben 1938 yılında İstanbul’a geldim. Camilerin büyük çoğunluğu kapalıydı. Çoğu depo olarak kullanılıyordu.” Böylece camilere el konulmuş oldu.

Tabii bu yasak devam ettikçe, ezanın aslını hiç duymamış ve öğrenmemiş bir nesil ortaya çıkmaya başladı. Bir tanık şunları anlattı:

“Ben çocuktum. Kasabamızda top atılmazdı. Ben caminin önüne gider, ezan okunmasını beklerdim. İmam, minare olmadığı için yüksekçe bir yere çıkar, tanrı uludur, tanrı uludur, diye ezan okurdu. Ezan başlayınca bizler de koşarak eve gider ezan okundu diye haber verirdik. Çocukluğumuzda böyle yaşadık. Yine bir Ramazan günü, babam beni güzelce giydirdi, elimden tutarak caminin önüne götürdü. Caminin önü çok kalabalık, herkes toplanmış. Benim hiçbir şeyden haberim yok. Benim her zaman süklüm-püklüm, pejmurde gördüğüm imam o gün traşını olmuş, güzelce giyinmiş bir vaziyette haşmetle dışarı çıktı. O taşın üzerine şöyle gururla bir dikildi. Ve ezanı bir okumaya başladı, ben ezan nedir ilk kez o gün gördüm. Anladım ki imam o güne kadar ağzında bir şeyler geveleyip gidiyormuş.”

Bakın imamı böyle, müezzini böyle, cemaatı böyle olan bir toplumda dini hassasiyet, dini duygular hangi durumda olur siz düşünün. Orada İslam, müslümanlık gelişebilir mi? Gelişemez. Bunun en somut örneği Kıbrıs.

Kıbrıs Neden Böyle?

Araştırmalarım sırasında Kıbrıs’ı da inceledim. Bu bakımdan Kıbrıs çok ilginç bir örnek. Kıbrıs’taki Türkler, Türkiye’de ezan yasağı başlayınca kendiliklerinden (o zaman İngiliz sömürgesi olmasına rağmen) hemen Türkçe ezanı başlatıyorlar. 1950 yılında Türkiye’de Arapça ezana geçildikten sonra, onlar bu kez diyorlar ki; ‘Türkiye sapıttı, yoldan çıktı. Onlara uymak zorunda değiliz’ diyerek Arapça ezan yasağını devam ettiriyorlar. Her konuda bize uyan Kıbrıs, Türkçe ezana devam edeceğiz diye diretiyorlar. O yüzden orada 19 yıl daha, 1969 yılına kadar, yani 37 yıl boyunca Arapça ezan yasağı devam ediyor. 1969 yılında Müftü Dânâ Efendi gelip Türkiye ile de anlaşarak, ezanın Arapça okunmasını serbest bırakıyorlar. Orada da Arapça ya da Türkçe okunmasını cemaate bırakıyorlar.

Bugün bile Kıbrıs’a gittiğiniz zaman dini hayat sıfıra yakındır. Camiler vardır, ezanlar okunur. Ama islami hayat sıfıra yakındır. Hatta daha geçen günlerde Kur’an Kurslarını basan öğretmenleri gördük Kıbrıs’ta. Ki öğretmenler kendi işlerine bakacaklarına (Ösym’de Türkiye sonuncusu oldular) Kur’an Kurslarını basarak, öğrencileri caydırmaya çalışıyorlar. Kıbrıs bir örnek.

Şöyle diyorum ben; Kıbrıs’a bakın, bir zamanlar Türkiye’nin nasıl bir yer haline getirilmek istendiğine pay biçin. Aslında Türkiye de aynen öyle yapılmak istendi. Eğer 32- 50 arasındaki süreç devam etseydi ve Türkiye 1950 yılındaki virajı alamamış olsaydı, büyük ölçüde Allah korusun Kıbrıs’taki o maneviyattan soyunmuş insanların vaziyetine bizim de düşmemiz mukadderdi. Bu yüzden o yılları bir de bu maneviyattan uzaklaştırma süreci açısından incelemek gerekir. Maneviyattan uzak, tamamen dünyevi, gündelik bir operasyonun yapıldığını ve 1950 yılında bu zincirin kırıldığını görmemiz gerek.


Ezanı Anlamak İçin
Üç Kelimeyi Öğrenmek Yeter

Altınoluk: Yeri gelmişken şunu da sormak gerekir herhalde. Ezan Türkçeleştirilirken bütün kelimelere Türkçe karşılıklar bulunmuş. Ancak ‘haydin felaha’ diye bir bölüm Arapça bırakılıyor. Felah kelimesi niçin Türkçeleştirilmedi sizce?

M. Armağan: Evet söylediğiniz gibi felah kelimesi Türkiye’de çok bilinen bir kelime olmamasına rağmen Türkçeleştirilmemiştir. Diğer kelimelerden az bilinen bir kelime, manası ‘kurtuluş’ demektir. Günde beş kere camilerde ‘haydin kurtuluşa’ diye söylenirse ‘acaba insanlar bunu yanlış yorumlar mı?’ diye bir kaygı oluşmuş. Neden kurtuluş? Acaba bir kısım kötü niyetliler bunu ‘Cumhuriyetten kurtuluş’ şekline çevirip, insanların bunu böyle algılamasını sağlayabilir mi? Ayrıca ‘haydin kurtuluşa’ diye söylendiğinde ‘demek ki bu çağrılan şey, kurtuluş için vesile olan bir şey’ algısı oluşmasın diye felah kelimesi özellikle aynen bırakılmıştır.

Burada başımdan geçen bir olayı anlatayım.

Geçenlerde bana Türkçe ezan taraftarlarından birisi; ‘Ben minareden ne okunduğunu bilmek istiyorum. Onun için Türkçe ezan okunsun.’ dedi. Ben de ona ‘gerçekten samimi misin? Ne dendiğini öğrenmek istiyor musun?’ dedim. 30 yaşlarında birisi.

Gel matematiksel bir hesap yapalım. Ezan-ı Muhammedi’deki kelimeleri çıkartalım. Edatları, bağlaçları çıkartırsak topu topu on tane kelime var. Tekrarlar olduğu için çokmuş gibi görünüyor, ama toplam on kelime aslında. Bunlardan zaten Allah’ı, Muhammedi, müslüman olmak için eşhedü ellailehe illallah’ı ve eşhedü enne muhammeden rasulullah’ı (kelime-i şehadeti) da biliyorsun. Bunların toplamı zaten 6 eder. Geriye sadece 4 kelime kaldı. Ekber, hayy, salah ve felah kelimeleri. Bunlardan da felah kelimesini zaten türkçeleştirmemişsin, Türkçe ezanda da aynen geçiyor. Geriye üç kelime kaldı. Ben sana bu üç kelimenin anlamını üç dakikada öğretirim. Bu üç kelimeyi, üç dakika ayırıp ta öğrenmek yerine, kalkıp ta bir peygamber sünnetini değiştirmeye, 1400 yıllık bir geleneği berhava etmeye değer mi? Sen üç kelime öğrenmeyeceksin diye, benim inancımın şiarlarından, simgelerinden birisini ortadan kaldıracaksın. Bu makul mu? Tabii ondan sonra cevap gelmedi.

Ezan Kırılma Noktası Oldu

Altınoluk: Ne oldu da 1950 yılında Arapça ezan okuma yasağı kaldırılabildi? O dönemde neler yaşandı?

M. Armağan: Her ne kadar hilafet te kaldırılsa, tekkeler de kapatılsa, şeyhler içeri de atılsa, toplumda dini alanda duygusal atmosfer hâlâ yoğun olarak yaşanıyordu. Dinde reform din alanındaki bu hararetin, canlılığın soğutulması için yapılmıştı. İnsanların din alanından ve camiden uzaklaştırılmak için bu proje uygulanmıştı. Kısmen de muaffak olundu.

9 Comments

  • mehmet

    22 Ekim 2010 at 14:00

    HOCAM ÇOK GÜZEL VE DE HATIRLANMAYA İHTİYAÇ OLAN HATTA AKILDAN HİÇ ÇIKARMAMAMIZ GEREKEN BİR MEVZUDA KİTAP HAZIRLAMIŞSINIZ.TAKDİR VE DE MUHABBETLE CENAB-I HAK’TAN SİZİN GİBİ ŞUURLU İNSANLARIN ADEDİNİ ARTIRMASINI NİYAZ EDİYORUM..

    Cevapla
  • haldun

    10 Kasım 2010 at 10:19

    Gelecek nesiller inönü ve chp zihniyetinin bu ülkeyi nasıl dinsizleştirmeye calıştığını bilsinler,ALLAH izniyle menderesin eliyle bu tuzaklar bozuldu bu yüzden chp zihniyetine müslümanların oy vermemesi gerekir…

    Cevapla
  • mustafa yaman kırşehir

    18 Kasım 2010 at 18:51

    hocam verdiğiniz bilgilerden dolayı çok müteşekkürüz menderes idam edildi ama islamiyete çok hizmet etti 20 bin cami islam enstütileri ve imam hatibleri kurmuştur.ihiç bir başbakan onun kadar islamiyete onun kadar hizmet etmedi

    Cevapla
  • arif taşdelen

    29 Aralık 2010 at 20:39

    Ezanı türkçe okutanlar camiye namaza gelmişler mi? Ben ezansız namaz kılmış oldum onlarda namazsız ezan sahibi oldular.

    Cevapla
  • aysegul ertugrul

    11 Ocak 2011 at 14:08

    Sayın Mustafa Armağan;
    Bu kitabı yazdığınız için önce size çok teşekkür ederim. Anne ve babalarımızdan duyduğumuz bu ezan türkçe okunacak yok efendim batlı müzikten başka müzik çalınmayacak türkü de neymiş bunlar yasak diyenlerin ana ve babaları bu durumdan memnunmuydu acaba. Bunlar bizi biz yapanlardır. Bunları hayatımızdan silersek o zaman Türkiye ve Türk olmanın ne anlamı var. Biz bunlarla bir bütünüz. Kur’an, ezan, bayrak, istiklal marşı,türküler, türk sanat müziği, ilahiler vs. biz bunlarla biziz. Asıl bunları hayatımızdan silmek isteyen insanların Türklüğünden şüphe ederim. Allah bu düşüncede olanları bizden uzak eylesin…

    Saygılarımla

    Cevapla
  • remzi atmaca

    2 Mart 2011 at 19:25

    Hocam Allah sizden razi olsun Almanyada calisiyorum isden geldim oteldeyim . bugün is yerinde bir arkadas türkiyede hic kuran yasak edilmedi diye iddia ediyordu bende yasak edildigi tarihi ararkene yazinizi okudum Allah razi olsun yorumu yazan kardeslerimede tesekkür ediyorum gercekden bizim insanimiz hele genc nesillerimiz tarihi yani gercek tarihi bilmiyorlar yalan tarihi ögrenmisler cok mühim bir mesele size tesekkür ederim insallah kitabini da alir istifade etmeye calisirim ve tavsiye ederim allah emanet olun es.al

    Cevapla
  • M.Ali İMAMOĞLU

    9 Mart 2011 at 16:12

    ALLAH a tüm benliği ile inanan biri olarak burada yorum yazan TÜRK lüğünü unutmuş araptan daha arap olmuş olan sizler bu ülkede yaşamak sizlere haramdır.

    Cevapla
  • huseyin sarıdas

    20 Kasım 2011 at 19:35

    s.a hocam kitabınızın etkisinde kaldım ve bence bu kitabın bir filmi yapılmalıdır ve chp kanadı iyice anlatılmalıdır aslında chp değilde dinimizin önemi var 4 günde kitabınızı bitirdim ve çok çok hoşuma gitti tüm kitaplarınızı okumaya karar verdim inş. elleriniz dert görmesin inş.20/11/2011

    Cevapla

arif taşdelen için bir cevap yazın Cevabı iptal et