• Home
  • Genel
  • Yakın tarihin ‘Kara Defter’i açıldı, İlk kez ortaya çıkan gerçekler

Yakın tarihin ‘Kara Defter’i açıldı, İlk kez ortaya çıkan gerçekler

Ne zaman yakın tarihten bir hatırat okuyacak olsam Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Siyasi Hatıraları”nda rastladığım bir cümlesi yoklar beni. “İstanbul’a dönüşümde hiçbir yakın arkadaşı yaşar bulamadım ki, gerçeği anlayabileyim.”

Sürgünden dönüşte arkadaşları ya idam edilmiş veya öldürülmüşlerdi. Susturulmuşlardı ve bu ortamda “Nutuk” eliyle bir master tarih yazılmış ve itiraz etmek yasaklanmış, Karabekir Paşa gibi cüret edenlerin de kitapları yaktırılmıştı. Arthur Koestler’in deyişiyle yaşanan, ‘gün ortasında karanlık’tı. Bazen bir ülkeyi güpegündüz bir karanlık basar ve hakikatler mecburen firar eder. Yakın tarihimizi işte bu ‘karanlık’ ışığında(!) anlamak durumundayız.

Tarih üzerindeki örtüler kalkar ve bilinmeyenlere yönelik ilgi artarken bir “Kara Defter” keşfedildi. Görüldü ki, ilk ve tek Denizcilik Bakanımız (Bahriye Vekilimiz) ve ilk İstiklal Mahkemesi Reisimiz İhsan Eryavuz’a aittir o. Cumhuriyetin ilk Yüce Divan mahkûmu olarak da bilinen İhsan Bey kara kaplı defterlerini tarihin mahzenine unutulmaya terk etmişti.

Ancak üç defterlik hatıratı ölümünden 67 yıl sonra araştırmacı Kamil Maman tarafından keşfedilip yayına hazırlandı, Timaş onu tarih kütüphanemize kazandırdı. Bu sayede gün ortasındaki karanlığın bazı safhalarını öğrenebiliyoruz.

Aşağıda ilk kez bu yazıyla haberdar olacağınız “Kara Defter”in sayfaları arasında dolaşırken siz de şaşıracak ve ‘Bunlar bize neden daha önce anlatılmadı?’ diye hayıflanacaksınız. Şimdi hatıratın rehberliğinde heyecanlı bir yolculuğa çıkıyoruz.

kapak

Bahriye Vekili İhsan Eryavuz, İsmet İnönü ile Atatürk’ün arasında.

“Bu iş parasız olmaz”

Hatıratta dikkat çeken noktalardan biri, Milli Mücadele’nin başlangıcı kabul edilen Anadolu’ya geçilmesi. Fikir iyi de bu işi kim sevk ve idare edebilecekti? Önce Müşir İzzet Paşa akla gelir. O ve yardımcısı İsmet (İnönü) Bey’in görüşmede Kara Vasıf’ın teklifini “gülünç” ve “tehlikeli” bulduklarını öğreniyoruz.

Mustafa Kemal Paşa’nın ismi akla gelir ama o da “biraz fazlaca işrete ve sefehata meyyal (yatkın) ve ahlaki kayıtlara o kadar riayetkâr olmamak” ve sınırsız bir ihtirasa sahip olmakla eleştirilirdi diyor yazar. “Fakat çok zeki idi!” diye ekliyor. “Zekâsı, azim ve iradesindeki kuvvet ile bu işi en iyi o idare edebilirdi.” Hatta iki arkadaşıyla Paşa’nın Şişli’deki şimdi müze olan evine gidip Anadolu’ya geçmesini teklif ederler. Mustafa Kemal’in cevabı şaşırtıcıdır:

“Pek iyi amma bu iş için altmış bin lira lazımdır. Anadolu’ya geçilecek. Teşkilat yapılacak… Beraber çalışacak arkadaşların tabii aileleri var. Onların hayatları temin olunacak. Bu iş parasız olmaz!”

Derken Paşa’nın genel müfettiş olarak Anadolu’ya gönderildiği haber alınır. Bir İttihatçı olan İhsan Bey’in aklına farklı bir fikir düşer: Mustafa Kemal’in Sultan Vahdettin ile arası öteden beri iyidir. Acaba Padişah onu, Anadolu’yu, Rus sınırına yakın yerlerde bulunan Enver ve Cemal Paşaların etki ve gücünden korumak için mi göndermiştir? (Bu, tartışmalarda genellikle ihmal edilen bir ihtimaldir ama ciddiye alınmaya layıktır.) Bu sırada Paşa’nın aylar önce bu işin parasız olmayacağı sözü gelir aklına ve şunları düşünür: “Acaba şimdi bu parayı Enver’e ve Cemal’e karşı cephe oluşumuna sarf edeceğim bahanesiyle Hünkâr’dan sız(d)ırmış mıydı? Herkes az veya çok bu düşüncelerle meşgul idi.”

İhsan Bey’in, 1928 yılına kadar milletvekili ve bakan olarak görev yaptığını ve Vahdettin ve Damat Ferid Paşa’nın hain oldukları kanaatinde olduğunu belirtelim.

 icerik

Lozan ve Sevr

İlk İnönü muharebesinin aslında önemsiz bir yoklama harekâtı olmakla birlikte özellikle Mustafa Kemal Paşa tarafından kamuoyuna şişirilerek yansıtıldığını, Albay İsmet Bey’in geri çekilme emrini vermesine rağmen direnen tümen komutanı sayesinde Yunanların zorlanıp çekildiklerini açık açık yazan İhsan Bey, ilginç bir ipucu da uzatır. İnsanın hak etmediği bir başarıyı kendisine bol keseden veren birine minnet duygularıyla dolu olması tabiidir ve İnönü “hep bu şan ve şeref kitabesinin içinde” borçlu olarak yaşamıştır.

Ölümünden kısa bir süre önce Ali Şükrü Bey’le görüşen İhsan Bey, onun, Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanı olmasıyla “asker cumhurbaşkanları” döneminin kaçınılmaz olacağı uyarısında bulunduğunu nakleder. Ne uzak görüşlü bir teşhistir bu:

“Bugün Mustafa Kemal Paşa reisicumhur olur ise yarın herhangi bir ordu kumandanı elindeki kuvvete güvenerek böyle bir ihtirasa kendini kaptırabilir.”

Dediği gibi olmadı mı?

İhsan Bey, bizzat Mustafa Kemal’in ağzından Lozan’a neden İsmet Paşa’nın gönderildiği açıklamasını naklediyor ki önemli:

“İsmet Bey fikir ve kararlarının isabetine kani olduğu üstlerinin verdiği direktife bağlı kalır ve yalnız o direktif dahilinde çalışmasını bilir ve başarılı olur… İsmet Paşa bulunursa şahsen ben orada bulunuyormuşum gibi müzakereleri selametle ve arzu dahilinde idare edileceğine itimat ederim.”

Lozan’ı başarılı bulmayan ve eleştiren “Kara Defter” yazarının, Yunanistan’dan alınması gereken tazminatın İsmet Paşa tarafından ‘Adamların ödeyecek güçleri mi vardı?’ diye savunulması karşısında ‘Peki İngiltere’den alacağımız olan Reşadiye ve Sultan Osman dretnotlarının parasını da İngiltere’nin mali durumu müsait olmadığı için mi almadınız?’ demesi son derece yerindedir.

Lozan’ın elde edilen askeri zaferin dengi olmadığını Mustafa Kemal’e söyleyen İhsan Bey, ondan şu ilginç cevabı aldığını yazıyor: “Paşa bu sözlerime adeta kızmış ve bu anlaşmanın kıymetini ancak Sevr’le karşılaştırdığınız zaman anlarsınız (demişti).”

Bu basit mantığı kabul etmeyen yazar, taşı öylesine gediğe koyuyor ki, Lozan’ın bir yenilgi olduğunu adeta ifşa ediyor:

“Hangi fena anlaşma tasavvur olunabilir ki Sevr ile mukayese edildiği vakit iyiliğine hükmedilmesin?”

Gençler bu cümle kalıbına yabancı olabilir. Şöyle çevirelim: ‘Dünyanın en kötü anlaşmasını bile getirseniz Sevr’den iyidir.’ Bu en kötü anlaşmalardan biri de Lozan olmalı ki, ikide bir Sevr ile mukayese edilebilmekte ve ancak o zaman Lozan’ın başarılı olduğu söylenebilmektedir!

icerik2

İhsan Bey’in el yazısıyla ‘Kara Defter’

Yeni din

1928’de CHP milletvekilliği düşürülen İhsan Eryavuz’un (sonradan Topçu soyadını almıştır) partisi hakkındaki hükmü de oldukça ilginç:

“Bu fırka (parti) değil. Adeta yeni bir din idi. Nasıl ki bir dinde Allah tarafından kendisine indirilen vahiyle işleri yürütür bir peygamber başta, onun etrafında ashap bulunur, ümmet ve ümmet içinde fert yalnız kendilerine tebliğ olunan kuralları tartışmasız kabul ve o kuralların icaplarını yapmaya mecbur tutuluyor idiyse bunda da baştaki ‘dâhi’ denilen zatın düşünceleri emir ve iradeleri bazen bizzat, bazen de yakınları vasıtalarıyla gruba, fertlere tebliğ kılınır ve o tebliğ hemen itirazsız icra olunurdu.”

Gördüğünüz gibi her hatırat, bilgilerimize yeni mecralar açarken kesin gibi görünen olguların yüzlerindeki peçeleri de başarıyla sıyırıyor.

“Kara Defter” bunu başardığı için okunmalı…

7 Eylül 2014, Pazar

One Comment

lora bobur için bir cevap yazın Cevabı iptal et