Bir Osmanlı ailesinin dramı
Osmanlı tarihinin kuruluş yıllarına damgasını vurmuş; ancak nedense biraz gölgede kalmış devlet adamlarından Hamza Bey ve çocuklarının hayatına derinliğine baktığında bir dram çıkarmaktan alamıyor insan kendisini.
Ankara Savaşı’na ve İstanbul’un fethine katılan, Kaptan-ı Deryalık ve Beylerbeyilik yapmış olan, Çelebi Mehmed’i Timur’a esir olmaktan kurtaran, Düzmece Mustafa olayında ağabeyi Bayezid Paşa’nın boynunun gözleri önünde vurulmasına şahitolan Hamza Bey, hayata ancak filmlerde benzerine rastlanabilecek trajik bir olayla veda etmiştir (1461).
Tarihlerimize “Kazıklı Voyvoda” diye geçmiş olan Eflak Voyvodası IV. Vlad, Drakula, yani Şeytan lakabıyla anılır. Drakula, bilindiği gibi ünlü korku romancısı Bram Stoker’ın kahramanıdır. Stoker, tarihlerden yararlanarak bizim KazıklıVoyvoda’yı Drakula olarak korku edebiyatına kazandırmış, açtığı çığır sinemaya yansıtılmış ve büyük bir ilgi görmüştür. İnsanınFatih Sultan Mehmed ve Hamza Bey’in Drakula ile mücadele ettiklerine inanası gelmiyor!
Fatih, Kazıklı Voyvoda’ya Hamza Bey’i elçi olarak gönderir. Rivayete göre bir iyi niyet heyetinin başında, padişahın isteklerini iletince celallenen Drakula, Hamza Bey başta olmak üzere heyettekilerin el ve ayaklarını vahşice kestirmiş ve kazıklara oturtmuştur. Hırsını yenemeyen Voyvoda, askerleriyle Bulgaristan’a kadar inmiş ve 20 bin insanı önüne katarak esir almış ve bir orman tutarında ağacı kestirerek hepsini kazıklaraoturtmuştur. Bunu haber alan Fatih’in, sefere çıktığını, bu kazıklı cinayet tarlasını görüp Hamza Bey’i elbisesinden tanıdığını biliyoruz.
Ne var ki Hamza Bey ailesinin dramı burada bitmez. Bu defa oğluKara Mustafa Paşa, ki II. Bayezid’in damadıdır, bir saray entrikası sonucu başı kesilerek cezalandırılır. Bunun üzerine hanımı Hançerli Hatice Sultan, üzüntüsünden hastalanır, vücudunda bir türlü iyileşmeyen yaralar çıkar. Bursa’da kocasının mezarına yakın olan Kükürtlü Kaplıcası’na (suyu iyi geldiği için yaralarına) yerleşir, dertlerini suların şifa verici hassalarına teslim eder ve “oracıkta” ölür.
Aile boyu dram bu defa da Hamza Bey’in torunlarının trajı-komik olaylarıyla devam eder. Cami ve türbelerden başka şimdi yerinde yeller esen medresesi, muallimhanesi ve imareti de olan külliyenin başına bir kabus gibi ahlaksız mütevelliler çöker ve bu bir hastalık gibi birkaç nesle sirayet eder. Önce Hamza Bey’in adaşı bir mütevelli, vakıf malını iç eder. Medreseyi yıktırıp tarla yapar ve arpa eker. Kerestesiyle de Hisar’da kendine bir ev yapar. Mahalle sakinlerinin şikayeti üzerine yapılan teftişte durumun çokdaha vahim olduğu görülür. Türbelerin kurşunları sökülmüş, mıhlanmış kapılar güç bela açıldığında hasırlar, sandukaların örtüleri ve destarlarının olmadığı, Kur’an cüzlerinin dahi götürüldüğü, türbedarların ise ücretleri verilmediği için dağıldığı anlaşılmıştır. Caminin kurşunlarını söküp satmış (bu yüzden çıplak kalan kubbede incir ağacı çıkmıştır), iki eski hasırdan başka camide pahaya gelir her şeyi götürmüş, demir parmaklıklarını bile kendi evine koymuş, personelinin ücretlerini vermeyerek camiyi atıl hale getirmiştir.
Vakıf malına el sürmenin cezasını idam edilerek çekmiş olan bu zatın yerine getirilen Hamza Bey’in torunlarından Mahmud adlı mütevelli ondan da hızlı çıkmıştır. Halk tarafından “azlam-ıhalkullah”, yani yaratıkların en zalimi diye İstanbul’a şikayetedilen bu zat, imarette 5 yıl içinde topu topu 25 gün yemek pişirtmiş, bahçeyi ektirip kerpiç kestirmiştir. İlginçtir, kerpiç kestirme işini epey ilerletmiş ve etrafına kerpiç yığarak bir türbeyi duvar içine almış; bir gün camiye gelen cemaat, kerpiç bir duvar içerisine alınan türbeyi göremeyince şaşkına dönmüş; bundan başka imarette İpekböceği beslemeye de girişmiştir. Anlaşılan, oldukça müteşebbis bir ruha sahip bu acar mütevellileri Abdulaziz Bey takip etmiş, onun da vakıf malını suiistimal etmesi üzerine şikayetler sonucunda azledilmiştir.
Görüldüğü gibi Hamza Bey ailesi, bir lanet fırtınasınatutulmuşcasına Osmanlı tarihi içerisinde apayrı bir drama sahne olmuştur. Tarih böyledir işte: Arşivlerin unutulmuş dünyasınaindiğinizde katmer güller gibi önünüze açılıverir gizli kalmışhayatlar…