Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1935 yılında yaptığı bir konuşmada “Tarih; hayal mahsulü olamaz. Tarih yazarken gerçek olayları bulmaya çalışmalıyız. Eğer bunları bulamazsak meçhuliyeti ve bu noktadan cehlimizi itiraf etmekten çekinmeyelim.” demişti.
Her ne kadar bu söz devletin en kudretli kişisi tarafından söylenmiş olsa da Türkiye’de var olan tarih yazıcılığı maalesef olayların hakikatiyle değil, resmî ideolojiyle barışan yanlarıyla ilgilenmiştir. Hadiselerin hakikatini yazamayan tarihçiler, bu noktadaki cehaletlerini de itiraf edemediler.
Ancak son on yılda Türkiye büyük bir değişime girdi. İşte resmî ideolojinin baskı altında tuttuğu ancak son yıllarda yaşanan değişimle birlikte üzerindeki bu baskıyı atan tarih ilmi, her geçen gün ortaya çıkan yeni bilgi ve belgeleriyle insanımızı şaşırtmaya devam ediyor. Çok değil, bundan yirmi yıl önce konuşmayı bırakın düşünmeyi bile hayal edemeyeceğimiz meseleler üzerinde bugün için hem kitaplar hem de dergiler yayınlanıyor. Artık her şey konuşuluyor ve belgeler üzerinden gerçekler halka ulaşıyor. Özellikle Cumhuriyet dönemi üzerindeki sis perdeleri bir bir kalkmaya başladı.
Timaş Yayınları tarafından 2014’ün Mayıs ayında Mustafa Armağan imzasıyla yayınlanan “Cumhuriyet Efsaneleri” isimli eser de tarihin karanlık köşelerinde kalmış ve üzeri örtülmüş olayların üzerine eğiliyor. Aykırı tarihçiliğiyle dikkatleri üzerine çeken Mustafa Armağan yeni kitabıyla yine bazı tabuları yıkmak için onların üzerine gidiyor. Armağan, tarihin bilinmeyen değil unutulan, hatta unutturulan yönlerini ortaya çıkarmayı kendisine vazife edinmiş.
Cumhuriyet devrinin üzerinde özellikle tuttuğu sis perdesinin ardında neler olduğunu merak eden okurların ilgisini çekecek eser, okuyucunun tüylerini ürpertecek özelliklere sahip. Her şeyden önce Mustafa Armağan “Cumhuriyet Efsaneleri” isimli bu yeni kitabında bilgilerin her birini bir belgeye dayandırmış. Kitap, temel olarak tarih okuması yapmak yerine, belge üzerinden yoruma çok gerek kalmayacak bir tarz ortaya koymaya çalışmış. Dil ve anlatım olarak sade bir üslup seçen Armağan, metnin anlaşıldıkça değer kazanacağını da göstermiş.
Eserin önsözünde yazarın altını çizdiği bir noktayı biz de burada dile getirelim. Türkiye’de resmî ideoloji, kendi tarih yazıcılarına dönerek, anlattıkları efsanelerle çelişmeyecek metinler üretilmesini istemişlerdi. Armağan’ın da belirttiği gibi mızrak çuvala sığmayınca, bu defa mızrağa uygun çuval imal etmeye başladılar. “Peş peşe efsaneler üretildi. Yalanlar tekrarlana tekrarlana gerçek kimliğini kazanacaktı nasıl olsa.”
Korku ve baskı üzerinden, insanını bilgi ve belgeden mahrum bırakarak, onun hakikate ulaşmasını engelleme çabası dediğimiz şey de tam olarak buydu. Başını omzunun üzerinde taşıma korkusu olanlar, seslerini yükseltemeyecek ve neticede de hakikati haykıramayacaktı. Ancak Türkiye’nin son on yılda yaşadığı hızlı değişim bu korku bulutlarının dağılmasına neden oldu. Bugün için yazılmayan, konuşulmayan ve değerlendirmeye tabi tutulmayan pek bir şey kalmadı.
Mustafa Armağan’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan kitabı dört bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi içinde alt başlıklara ayrılmış. Kitapta konuyla ilgili yer yer görseller, belgeler ve vesikalar da kullanılmış. İlk bölümde dikkatimizi çeken cumhuriyet efsanesi ise “Gençliğe Hitabe” konusu. Armağan, gençliğe hitabeyi sanıldığı gibi Mustafa Kemal’in değil de İsmet İnönü’nün kaleme aldığını yazıyor. Yine Bursa Hutbesi, zamanında yazarı tarafından dahi ciddiye alınmayan bir metin olarak verilmiş. Mustafa Kemal Paşa’nın Paris Camisine gönderildiği söylenen paralar ve Tokyo Camisi’ni bizzat paşanın kendisinin yaptırmış olduğu söylentilerinin gerçeğini okuyunca “Tarih bilgilerimizin hangisi efsanelerden oluşuyor acaba?” diye kendinize sormadan edemeyeceksiniz.
Mustafa Armağan’ın eseri okuyucuyla buluşunca tartışmalarda hemen başladı. Kitap üzerinden eleştiri yapmaya başlayanlar, bir süre sonra eseri bırakıp eserin sahibine eleştiri oklarını yöneltmişler. Genel olarak Armağan’ın tarihçiliği eleştiri konusu edilirken kaynaksız ve belgesiz çalışmakla da suçlanmış. Kitap üzerindeki eleştiriler bununla da bitmemiş ve Mustafa Armağan’ın bilgisiz, cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanı olduğu dile getirilmiş. Dergicilik anlayışının da tarihçiliği gibi tevatür üzerine kurulu olduğu yazılanlar arasında. Ancak tüm bu eleştiriler belli bir temele oturtulmamış, mesnetsiz, şahsî ve kaynaksız eleştiriler olarak ortada duruyor. Eserin üslubu ve içerik derinliği üzerine eleştiri yapılmaması da ilginç bir durum aslında. Zira Armağan’ın kitabı esas olarak Cumhuriyet efsanelerini ve bu efsaneleri oluşturan kadrolara dair gerçekleri açıklıyor. Belki de Armağan’a yapılan okuyucu eleştirilerinin altındaki ana neden de budur. Daha eseri okumadan kitabın “cumhuriyet düşmanlığı, cumhuriyeti kuran kadroların hain ilan edilmesi” gibi bir amacı olduğunun yaygarasını yapmak da eleştirilerin ne kadar sureti haktan olduğunun bir göstergesi olsa gerek.
Sonuç olarak Mustafa Armağan bu eseriyle Amerika’yı yeniden keşfetmiyor, söylenmemiş şeyleri söyleme iddiasını da dile getirmiyor. Ancak değindiği konular, kişiler, olaylar üzerindeki sis perdelerini farklı bir yaklaşımla ve belge okuma üzerinden yeniden tartışmaya açıyor. Bu tarzın da birilerini rahatsız etmesi gayet doğaldır.
Davut Bayraklı
http://www.edebifikir.com/kitap/cumhuriyet-efsaneleri.html
One Comment
savaş
21 Temmuz 2014 at 17:56Mustafa Bey merhabalar. Son yazmış olduğunuz kitabınız ”Cumhuriyet Efsaneleri” sayfa 137 paragraf 4 de ( …bu arada iktidar iki güvenilir adamını TCF ye soktu, onlarda nasıl oluyorsa bir kahvede polislerin yanında, iktidara gelirlerse yeniden hilafeti getireceklerinden bahsettiler. polislerde rapor tutup şikayet etti.) bahsedilmektedir. Fakat bu olayla ilgili isim ve yahut bir belgeyi not düşmemişsiniz. Kendi imkanlarımla aradım maalesef bir sonuca ulaşamadım. Bu bilgiyi nasıl ve nerede ulaştığını açıklar mısınız? Saygılarımla. savaş CANSIZ