İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon ile TBMM Hükümeti Dışişleri Bakanı İsmet Paşa (karikatürist Derso’nun çizimi).
Lozan Antlaşması milletin vicdanında kanamaya devam ediyor.
Adalar Denizi’nde bizi Yunanistan’la her an harp haline sokacak kırılganlığı ibretle takip ediyoruz.
Yunan’a teslim edilen Batı Trakya Türklerine yönelik baskılar kemiğe dayanan bıçak değil, testere oldu.
Ne kadar aleyhimize çizildiğini Yahya Kemal’in Mecliste dile getirdiği Suriye sınırında Mehmetçik eliyle kısmen bir denge sağlandı ama hataların bedelini ödemeye devam.
Son depremde harap olan güzelim Hatay Fransızlara bırakılmış, ancak Lozan’ın 16. yılında anavatan topraklarına dönebilmişti.
Kıbrıs derseniz Cumhuriyetin 51. yılında süngü ve nice şehit kanları ile bir düzeltme yaptık da rahatladık vs.
Ama Kemalist tarihe sorarsanız Lozan “zafer”dir.
Bir antlaşmanın “zafer” ilan edildiği de bizde görülmüş.
Şunu bilelim ki, antlaşmadan zafer olmaz. Zafer savaş meydanlarında süngü gücüyle kazanılır; meydanlardaki zaferin sonucu masada taçlandırılıp onaylatılır.
ÖNE ÇIKAN VİDEO
Yunanlar gibi yenilir, masa başı entrikalarla şartları lehine çevirirsen, o zaman belki adına “zafer” diyebilirsin ama savaşı alnının teriyle kazanmışsan yaptığın antlaşmaya bu sıfatı koymazsın.
Hem Lozan hakikaten zafer olsaydı Yunanların, İngilizlerin, Fransızların aleyhlerindeki antlaşmayı değiştirmeye can atmaları gerekmez miydi?
Bakıyoruz ki, Yunan memnun, İngiltere memnun, Fransa memnun… CHP de memnun tabii. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Ortada “zafer” vardıysa memnun olmayan birilerinin de olması gerekmez miydi?
Hatırlayın canım, 2013’te Fenerbahçe’ye 2-1 yenilen Galatasaraylı futbolcular son düdük çalınca saha ortasında sevinç gösterilerinde bulunmuş, yenildiğine sevinen takımı Fenerbahçe taraftarı da alkışlamıştı. Yenen sevinçli, yenilen ondan sevinçli.
Yoksa Lozan’da yenen ve yenilen, galip ve mağlup yok muydu da herkes birden seviniyordu? Galiba öyle. Bunu ben demiyorum, İngiltere’nin Lozan’daki orkestra şefi Lord Curzon demiş. Hem de Lordlar Kamarası’nda.
Vay ki vay! “İnanmam, olmaz böyle şey!” diyorsanız fazla heyecana kapılmayın derim. Aşağıda ilk kez yayınlanacak tutanağı okuyun, tepkinizi sonra dilediğiniz gibi ortaya koyun.
Her şeyden önce bilgi ve belge karşısında boynumuzun kıldan ince olması gerekir. Belgeleri dikkatle okuyup değerlendirmemizi âkil insanlara layık bir soğukkanlılıkla yapacağız. İnkılap tarihlerinin neden tarih ile alakası bulunmayan birer propaganda broşürü olduğunu da ancak böyle anlayabiliriz.
Curzon Lordlar Kamarası’nda neler demiş?
Lordlar Kamarası İslam Halifeliğinin kaldırıldığı gün Lozan’ı görüşmeye başlamış ki, müzakere tutanağı iki gün sonra, 5 Mart 1924 tarihli Vakit gazetesine yansımış.
Tekrar edelim mi: Hilafet kaldırılmadan İngiltere parlamentosu Lozan’ı müzakereye başlamamıştı ki, Hilafetin kaldırılmasının “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” açısından ne derecede kritik bir mana ifade ettiğini buradan anlayabiliriz.
Şimdi Lozancıların gündeme getirmediği Vakitgazetesindeki haberden Lordlar Kamarası’ndaki oturumda konuşulanları takip edelim.
Lord Parmore’dan sonra kürsüye çıkan Lord Curzon Lozan’ın İngiltere’nin aleyhine olduğu iddiasını çürüterek başlar sözlerine (özetleyip sadeleştirdim, merak eden aslını gazeteden okuyabilir):
“Bazı kişiler tarafından bu antlaşmanın İngiltere hesabına bir fedakârlık olduğu ve bu suretle İngiliz haysiyetini küçük düşürdüğü söyleniyormuş. Eğer bazı Lordlar bu fikri besliyorsa çıkıp fikirlerini söylesinler ve İngiliz haysiyetinin ne suretle düşürüldüğü duyulsun. Bu antlaşma sonuçlandığı günden beri hükümete ne İngiltere’de temsil yetkisini haiz bir kimse, ne de dışarıda bir kişi protestoda bulunmamıştır.”
Sözü Lozan’daki görüşmelere getiren Curzon ilginç açıklamalarda bulunmuş:
“Ben Lozan’a gittiğim zaman Türkleri Yunanlılara karşı kazandıkları zaferden övünür halde buldum. Bunlar İngiltere’yi bağımsızlıklarına düşman olarak tanıyordu. (…) Bundan önceki antlaşmalar ile Lozan Antlaşması arasında fark vardır. Ortada bir galip, bir mağlup hükümet yoktu. Ve antlaşmanın her satırı tek tek Türklerin onayıyla yazıldı. Zorluk doğuran diğer bir nokta şuydu ki, Türkler bizim Yunanlılara yardım etmek suretiyle savaşı uzattığımız kanaatini beslemekteydi. Bunlara benim fikrimce Türklerin biraz hakkı da vardı.”
Yunanların İzmir’e çıkarılmasını hata diye nitelendiren Curzon, bu hatanın uzun süren şüphe, tereddüt ve felaket devresi doğurduğunu söyledikten sonra sözlerine devam etmiş:
“Lozan Antlaşmasında elde edilen sonuç beklenenin üstündeydi, bu suretle Türklerle hem Yunanlılar, hem müttefikler arasındaki savaşa son verilmiş, birçok arazi, adalar, sınır meseleleri hal olunmuştu (tabii aleyhimize-MA). Bağımsız Türkiye’nin idaresindeki tek bir millet vardı. Türkiye Filistin, Suriye gibi birçok topraklarını kaybetti ki ödemesi gereken hususları bu suretle ödedi (toprak mı satmış olduk şimdi-MA). Uluslararası meseleler arasında bir kaya gibi duran Boğazlar meselesinde ticaret gemileri için serbestlik temin eden malum şekliyle bir çözüm yolu bulundu ki, daha iyisi bulunamazdı. Sınırlı ve belirli bir miktarda harp gemilerinin Akdeniz’den Karadeniz’e kadar geçme serbestliği kararlaştırıldı ki, bu suretle Karadeniz, anahtarı Türklerin cebinde bulunan bir Rus havzası haline gelmekten kurtulacaktır…”
İngiltere’nin kazançlarını açıklayıp “Türkiye’deki azınlıkların himayesi için çok çalıştık” diyen Curzon Türkiye’nin Cemiyet-i Akvam’a kabulünün antlaşmanın tatbikini kolaylaştıracağını sözlerine eklemişti.
Türkiye sınavdaymış!
“Türkiye bir sınav devresi geçirmektedir” diye iyice küstahlaşan İngiltere Dışişleri Bakanı, Türkiye’deki aşırı ve şaşaalı milliyetçiliğin Türkler tecrübe kazandıkça yatışacağından şüphe duymadığını belirtmiştir. Son sözleri resmi tarihi sarsacak niteliktedir:
“Geçmiş düşmanlıkları canlandırmak iyi bir şey değildir. Bunları süngerle silelim. Eğer Türkiye kendi egemenlik ve bağımsızlığını tekrar elde ettikten sonra hatalar yapacak olursa bundan daha çok zarar görecek olan kendisidir. Egemenlik ve bağımsızlığın kazanılması işinde biz Türkiye’ye muhalefet etmek şöyle dursun, yardımda bulunduk. Türkiye’nin bu işte duçar olduğu büyük zorlukları takdir edelim de ne kadar yardım edebilirsek edelim. Şimdiki halde bizimle Türkiye arasında münasebetlerimiz açısından ufuk berraktır. Şu sırada iftiharla söylüyorum ki Türkiye’ye en saygılı bir ülke varsa İngiltere’dir. Dolayısıyla kendimizi kadim dostumuz ve eski müttefikimiz Türklere önlerinde bulunan çetin gelecekte yardım etmeye mümkün mertebe fazla iyi niyet ve samimiyetle adayalım.”
Curzon, Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığını kazanmasına yardım ettik, yine edelim diyor da, nedense “Lozan zaferdir”ciler ezberlerinin bozulmasına asla razı gelmiyor. Onlar istemiyor diye biz yazmaktan vazgeçecek değiliz.