Beyaz Kitaplık:
Gerçek Tarihin Peşinde, Mustafa Armağan’la tanışmamı sağlayan ilk kitap. Mustafa Armağan ismini duymama ve bilmeme rağmen henüz hiçbir kitabını, yazısını okumamıştım.
Tarihi anlamlandırmayı, doğru olduğu söylenerek bize empoze edilmeye çalışılan yanlışları öğrenmek ve tarihin çarpıtılan yanlarını keşfetmek her zaman ilgimi çeken konular arasında olmuştur.
Mustafa Armağan kitabın her sayfasında yanlış bildiklerimizi bize belgelerle anlatmaya çalışmış. Direkt bu yanlıştır demek yerine, neden yanlış olduğunu, nerede mantık hatası olduğunu belgelere dayanarak bize göstermeye çalışmış. Özellikle mantığımıza seslenip gerisini bizlere bırakmasını çok sevdim. (Hayatı boyunca hastalıklarla pençelenen Mihrümah Sultan’ı erkek doktorun tedavi etmesi bile büyük bir olayken kendinden 30 yaş büyük Mimar Sinan’ın ona aşık olup, onun adına kendi parasıyla camiler yaptırmasının mantıksal bir açıklamasını bulmak gerçekten zor)
Mustafa Hoca’nın yazdıklarına inanıp inanmamak bizim elimizde, her yazılan doğrudur diye bir şey de yok zaten. Gerçek tarihin peşinde olanları tenzih ederek; Tarih yazarlarının birinin ak dediğine bir diğeri kara diyebiliyor. Kendi çıkarları için (para kazanmak, ün yapmak, kendi düşüncesine ve inanışına hizmet etmek) tarihi istedikleri yöne çekebiliyorlar.
Tarihin gerçeklerini öğrenmenin en iyi yolu eski metinleri okuyabilmekte, bunun içinde birden çok dil (Osmanlıca, Arapça, Farsça, Fransızca …) bilmek lazım tabii ki. Bize sunulan belgelerin çevirileri ve yorumlamalarında bunları çevirenlerinin görüşlerinin etkisi mutlaka vardır diye düşünüyorum.
Mustafa Armağan’ın tarihe kendini adamışlığını sevdim, diğer kitaplarını da mutlaka okuyacağım.
Kitapta en çok ilgimi çeken bölümler:
- Reşat Nuri Güntekin’in baş yapıtı Çalıkuşu’nun uğradığı sansürü anlatan; Çalıkuşu’nun Başına Gelenler.
- Tarihin kolayca nasıl istenilen yöne çekilebileceğini gösteren; Malazgirt ve Kürtler
- Neron’un Roma’yı neden yaktığını öğrendiğim; Mithat Paşa Bizim Neron’umuz muydu?
- Türkçeye çevrilen ilk roman olarak öğrendiğimiz Telemak’ın niteliğinin incelendiği; Türkçeye Çevrilen İlk Roman Efsanesi
- Kitabın kapak görselindeki portreyi inceleyen; Padişah’ın Özel Odasındaki Şifreler
- Muhteşem Yüzyıl dizisiyle Kanuni’ye ve Osmanlı imparatorluğu’na yapılan saygısızlığın gözler önüne serildiği; Muhteşem Rezalet
- Filistin’deki acı gerçeği anlatan ve uyanmamızı isteyen; İngiliz Profesörler İsail’i Boykot Ediyor, Biz Ne Yapıyoruz?
- Aydınlanmayı sadece Batı’yı taklit etmek olarak anlayanlara cevap niteliğindeki; Aydınlanma’yı Batı’ya Rağmen Savunan “Aydınlarımız”
- Mimar Sinan ve Mihrümah Sultan’ı çıkar uğruna (kolay yoldan para kazanmak için dönemde çok satan Osmanlı entrikaları uydurup kitap yazmak) birbirlerine âşıkmış gibi gösterilmesinin ne kadar mantıksız olduğunu belgeleyen; Mimar Sinan, Mihrümah Sultan’a Gerçekten Aşık Oldu mu?
- ve tüm Yahudi’lerin aynı ırkçılık düşüncesinde olmadığını anlatan; Anti-Siyonist Yahudiler İsrail’i Tanıdı diye Birleşmiş Milletleri Kınamışlardı adlı bölümler.
Altı Çizilesi:
Mehmed Akif’in Âsım kitabında dediği gibi, daha doğarken “batacaksın” diye bütün ümit kapılarını yüzlerine kapadığımız bir gençlikten farklı bir yüz istemeye yüzümüz olabilir mi? sf: 119
– Bir odada siyah olan başka insanlarla, siyah olduğumu bilmek için, birlikte oturmaya ihtiyacım yok – bu birlik anlamına gelmez. Birliğin bir amacı olmalıdır. Eğer yoksa politika konuşmuyoruz demektir… İnsanlar şunu anlamalılar ki, bir insan yalnızca kadın olduğu ya da siyah olduğu için, o ve ben aynı politikalara inanmak zorunda değiliz. Birbirimizi kim olduğumuz bağlamında değil, birbirimiz için ne yaptığımız bağlamında tartmalıyız. – June Jordan- sf:135
Gazetecilik, yazdığını okuma sanatı diye tarif edilebilirse Evliya Çelebi’yi ‘gazeteciliğimizin piri’ ilan etmekte bir beis yoktur. Çünkü anlatacağı şeyin akılda nasıl kalacağına dair şaşılacak bir meleke sahibidir. Mesela Artvin’in engebeli arazisini anlatmak maksadıyla “Kahve ikram ettiler, fincanı koyacak düz bir yer bulamadık” cümlesi tek başına, resmin olmadığı bir çağda manzarayı önümüze sermeye yeterlidir. sf:174
Peki Kanuni nasıl biriydi?
Zigetvar seferine çıkmadan önce oğlu Selim’e iki bazubent ile bir “cevherî al sanduğu” bırakmış, bunları satıp parasıyla Cidde’ye su getirmesini vasiyet etöişti. Vasiyetindeki son sözleri şunlarıd:
Hak Teala bu seferi mübarek edip gönül hoşluğuyla gelmek müyesser ede, Habib-i Ekrem hürmetine aleyhisselam.
Bu Kanun’yi “Muhteşem Yüzyıl”da boşuna aramayın, bulamazsınız. sf:183
Peki biz neyiz? Bir toplum olabildik mi? Bir millet? Ya da artık ağzımıza alamadığımız terimle ümmet-i Muhammed’den miyiz? Cevaplar olumsuz galiba. Öyleyse kimiz biz? Kimiz biz ve nerede yaşıyoruz? Orta Doğu’da mı? Sahi neden kendimizi bu ingiliz icadı coğrafi bölgenin içinde düşünmelte bu denli ısrarcıyız ki? Biz İngilizlere “Orta Batılı”, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarına da “Uzak Batılı” diyor muyuz? Neden demiyoruz? Çünkü biz tanımlamıyoruz haritayı; tanımlanıyoruz daima. sf:262
Oysa Filistin’de olup bitenler sadece intifada ile sınırlı değil, hatta sadece masum çocukların hunharca katledilmeleriyle de sınırlı değil. Hiçbir noktada güvenliğin olmamasından da söz ediyor değilim. Bir halk yok ediliyor. Filistin’in özü, özeti bu. sf:263
Bir bilim adamı çıkıyor ve ben bu çuvalla bilgiyi insanlığın geliştirilmesi için, insanlığın acılarını dindirmek için öğrenmiştim. Oysa siz İsrailli meslektaşlarım, bir halkın yok edilişine sessiz kalıyor, adım adım imhasına destek veriyorsunuz. Öyleyse sizinle yollarımız ayrılıyor diyor ve ekliyor:
Siz bilimi kendiniz için iyiye, başkası için kötüye işleyecek bir alet olarak düşünüyor ve kullanıyorsunuz. Hani bilim evrenseldi? Hani bilimin dini, ırkı şusu busu olmazdı? Yoksa bu Aydınlanma yalanlarına boş yere mi kandık yıllarca? sf:265
Kitabın Tanıtımından:
Osmanlı hangi tarihte kuruldu?
Padişahın özel odasında ne gibi şifreler var?
Kanunî Nuh’un gemisini aramış mıydı?
Günümüzde Kanuni’ye ne gibi iftiralar atılıyor?
“Muhteşem Yüzyıl” mı? “Muhteşem Rezalet” mi?
Mithat Paşa bizim Neron’umuz muydu?
Eyüp Sultan’ın kardeşi hangi ilimizde yatıyor?
Özgürlük Heykeli’ni Sultan Abdülaziz mi yaptırdı?
Mimar Sinan, Mihrümah Sultan’a gerçekten aşık oldu mu?
Tarihine hayret nazarlarıyla bakmayanlar ondaki canlılığı, renkliliği ve ilginçliği de göremezler. Oysa tarihe delici bir nazarla bakıldığında bugün olup bitenlerden çok daha fazla hayret edilecek olaya rastlamak mümkündür. Eski ABD başkanlarından Harry Truman’ın dediği gibi “Bilmediğimiz geçmiş dışında dünyada yeni bir şey yoktur”.
Mustafa Armağan asıl tarihteki olaylara hayret etmeyenlere hayret eden araştırmacı zihinlerden biri. Öğrencilerin nasıl olup da tarih derslerinde esneyebildiklerini, tarihin, idrakimizi diken diken edecek nice süngülenmiş olayla örülü olduğunu ve aslında insanlardaki merak duygusu bilenirse tarihin bize söyleyebileceği çok sözü bulunduğunu iddia eden Armağan, bu yeni kitabında “okurlarıyla birlikte” gerçek tarihin peşine düşüyor, tarih okyanusundan bulup çıkardığı incileri onlarla cömertçe paylaşıyor.
Gerçek Tarihin Peşinde tarihimizde bilinmeyen, unutulan ve yitirilmiş gerçeklerin fark edilmesi yönünde cesurca bir girişim. En önemlisi de, “bu tarih”in, Türkiye’nin geldiği noktaya yakışmadığı kanaatinde.
20.07.2012 tarihde farklı sitelerde “Gerçek Tarihin Peşinde“nin fiyatı:
http://www.maxkitap.com: 9,99 TL
http://www.okuoku.com 9,99 TL
http://www.dr.com.tr 9,99 TL
http://www.ilknokta.com 10,80 TL
http://www.pandora.com.tr 10,80 TL
http://www.idefix.com 11,48 TL
Kaynak: http://www.beyazkitaplik.blogspot.com/2012/07/gercek-tarihin-pesinde-mustafa-armagan.html
One Comment
cihat baran
16 Temmuz 2013 at 14:56bu kitabınızda Hürem’in topkapı sarayına yerleşmediğini belirtmişsiniz ama 1537’de oraya taşındığını sözleyen kaynaklar var ki öyle sıradan bir tarihçi değil…. e posta atarsanın bu konu hakkında memnun olurum