• Home
  • Genel
  • Karabekir’in yolundan gidilseydi daha demokratik bir Türkiye olurduk

Karabekir’in yolundan gidilseydi daha demokratik bir Türkiye olurduk

Yakın tarih çalışmalarıyla 2000’li yılların en çok konuşulan yazarı Mustafa Armağan, tarih bilgimizi sorgulayacak yeni bir kitap yazdı: Kızıl Pençe… Bu vesileyle kendisiyle İstanbul Ümraniye’deki evinde buluştuk. 3 yıldır üzerinde çalıştığı kitabını ve Kazım Karabekir’in Türkiye Cumhuriyeti için önemi konuştuk. Ama sorularımız tarihle sınırlı kalmadı.

***

Mustafa Armağan’ı, Sultan II. Abdülhamit’ten sonra Kâzım Karabekir üzerine çalışmaya sevk eden ne oldu?

Ben, hakkı yenmiş insanların acısını vicdanımda hisseden biriyim. Bu yüzden, tarihte mağdur edilmiş şahsiyetleri gündeme getirmeyi kalemimin hedeflerinden sayıyorum. Kâzım Karabekir de Abdülhamit gibi haksızlığa uğramış, mağdur edilmiş bir sima. Yakın tarihimizde bu denli kritik görevlerde bulunan Karabekir Paşa’nın adı İnkılâp tarihlerinde iki cümleye sıkıştırıldı. Hâlbuki İstiklal Savaşı onun zaferiyle başlamıştı. Son yıllarda Paşa’yı anlatan eserler hazırlamamın nedeni de bu.

‘Kızıl Pençe’, Kâzım Karabekir üzerine yoğunlaşmanızın bir sonucu olsa gerek.

Kesinlikle. Karabekir’in iki tarafı var: İyi bir asker ve kalemi olan bir entelektüel. Ben entelektüel yönünü önemsiyorum. Tıpkı Atatürk’ün Nutuk’u yazarak yakın tarihi yönlendirmek istemesi gibi, Karabekir de Cumhuriyet döneminde İstiklal Harbi’nin üzerine örtülmek istenen şalı sıyırmaya soyunmuş. Üstelik bunu, Tek Parti rejiminin en kuvvetli olduğu tarihlerde, Cumhuriyet’in 10. yılında, Milliyet gazetesinde yayımladığı mektuplarla yapmış. Kızıl Pençe onun baskılarla, baskınlarla susturulmak istenen sesi.

Öyleyse bu kitapla okur, Kâzım Karabekir’den Milli Mücadele dönemini yeniden mi öğrenecek?

Kesinlikle… Eski bilgileri resetleyecek okur.

Peki, en çok neye şaşıracağız?

Karabekir’in Lozan ile ilgili anlattıklarına. Çünkü ben en çok buna şaşırdım. Bunun dışında, hilafete daha yakın duran, camilerde hutbe veren, hocalarla takılan Mustafa Kemal’in Lozan’dan sonra neden laik bir çizgiye geçtiğini de karşılıklı konuşmalar şeklinde dile getiriyor Karabekir. Bunlar tartışılacak bilgiler.

Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’in hilafeti tercih ettiğine dair çok enteresan bilgiler veriyor…

Oradaki iddiası özellikle ilginçtir. Kâzım Karabekir daha muhafazakâr ve daha dindar bilinir. Ama 1922’den 1923 başlarına kadar Mustafa Kemal, ‘dinci’ bir görüntü sergiler. Balıkesir Hutbesi’nde: “Kanun-u esasimiz malumunuz olduğu üzere Kuran-ı Azimüşşandaki nusûstur.” diyor. Yani “Anayasamız Kur’an’dır.” diyen bir devlet başkanı vardır minberde. Ama sonra tam tersine dönüyor.

Karabekir bunları Atatürk’ü sevmediği için mi anlatıyor?

Hayır. Karabekir’i Mustafa Kemal’e düşman sanıyorlar. Ama değil. Onu daima sevmiş. Karabekir sadece Tek Adam yapılan Mustafa Kemal’e kırgın. Çünkü İstiklal Harbi’ndeki en yakın arkadaşlarına Lozan sonrası sırt çevirip “Asalaklar” dediği yeni bir grubun çemberine giriyor. O, Milli Mücadele ruhuna sahip Mustafa Kemal’i arıyor aslında.

Evet, Karabekir kitapta Mustafa Kemal’in Lozan’la birlikte ‘Asalaklar’ adında bir grup tarafından etki altına alındığını söylüyor. Kim bu Asalaklar?

Kitaba adını verdiğimiz Kızıl Pençe örgütü bahsedilen. Yarı askerî bir yapılanma söz konusu bu örgütte. Mecliste kararlar onlar tarafından alınıyor.

Ergenekon gibi bir yapılanma diyebilir miyiz?

Tam olarak değil. Ama benzer tararfları çok!

Kâzım Karabekir Millî Mücadele’nin kara kutusu adeta. Anlattıkları resmi tarihi nakavt edecek gibi.

Kesinlikle. Öyle şeyler anlatıyor ki bunlar nasıl dikkate alınmamış şaşırıyorum. Deşifre edilmesi gereken çok şey var. Resmî tarihi sorgulamak için Karabekir’in yazdıklarını gündeme getirmek yeterli. Karabekir, yakın tarihimize meydan okuyor.

İzmir Suikasti’nde muhalif zihniyet tasfiye edildi!

Bir diziyle gündeme gelen İzmir Suikastı, Karabekir’e karşı yapılmış bir eylem değil mi?

Muhalif bir zihniyetin tasfiyesi yapılmıştır İzmir Suikastı’nda. Milli Mücadele kahramanları da bu anlamda toplanıyor ve idamla yargılanıyor. Susturuluyor. Karabekir’in oradaki yaklaşımı ‘uyum’ savunması değil, ‘kopuş’ savunmasıdır. Karabekir, ayrıca ilginç bir hatırlatmada bulunuyor. Kendisine Mustafa Kemal’i tutukla diyen Genelkurmay’a, “Ben ‘İngilizlerin emriyle bir Türk komutanını tutuklama şerefsizliğini gösteremem!’ demiş biriyim, suikaste kalkışacağımı nasıl söylersiniz.” diyor. Bu çok anlamlı bir mesaj

Kâzım Karabekir Türkiye’nin demokratikleşmesinde nasıl bir rol oynamıştır?

Bizim ilk ana muhalefet partimizin başkanı o. TerakkiPerver Parti’nin başına geçerek yanlışları düzeltmeye çalışıyor. Bunun için mücadele veriyor. Getirdiği eleştiriler de son derece mantıklı. Musul Meselesi’ni gündeme getiriyor ve Lozan’ın kritiğini yapıyor. Kürt meselesi ve Ermeni sorununu daha o tarihlerde görüp açılım yapmaya çalışıyor. Eğer Karabekir’in yolundan gidilseydi ve Terakkiperver kapatılmasaydı bugün demokrasi çıtası daha yüksek olacaktı. Ermeni ve Kürt sorunları bu kadar büyümeden halledebilirdi.

Abdülhamit’e iade-i itibar yapıldı sayenizde. Görünen o ki, Kâzım Karabekir de Türkiye Cumhuriyeti zihninde hak ettiği yeri bulacak. Sırada hangi kişi ve olaylar var?

Daha pek çok isim var üzerine eğilmek gereken. II. Bayezid, I. Mahmut, Selahattin Adil ve Fevzi Çakmak ve Patrona Halil. Bir de hak etmediği yerlerde olanları inceleyeceğim. İsmet İnönü onlardan biri.

Osmanlıca’yı Bursa’nın mezarlarında öğrendim

Günümüzde insanlar yaşadıkları şehirlere karşı çok duyarsız. Siz tam tersi. Şehirlere karşı nasıl bu kadar vefakâr olabiliyorsunuz?

Çünkü geçmişimiz. Kökenlerimiz şehirlerde saklı. Hepimiz onlarda birleşiyoruz.

Bursa Şehrengizi’ni de bu yüzden mi yazdınız?

Her insanın bir ‘anne şehri’ olduğuna inanırım. Benim için de bu şehir Bursa. Dünyayı Bursa’dan tanıdım. Onun sokaklarında koşarken, okullarında okurken, türbelerini gezerken… Hatta benim Osmanlı’ya yönelişimin temelinde henüz 7 yaşımdayken Osman Gazi Türbesi’ni ziyaret edişimin etkisi olduğunu söyleyebilirim.

Tarihle ilgileniyorsanız bu biraz Bursa’nın sayesinde öyleyse…

Evet, Osmanlıcayı da Bursa’nın mezarlıklarında öğrendim. Emir Sultan ve Pınarbaşı mezarlıklarına gider, saatlerce dolaşıp mezar taşlarını kâğıtlara kopya ederdim.

Peki, hangi takımı tutuyorsunuz?

Tabi ki Bursaspor. Herhalde en eski Bursasporlulardan biri benimdir. 1967’de Bursa’ya geldiğimde Bursaspor yeni kurulmuştu. Ama bugünki ‘Yeşil timsahlar’ simgesine ısınamadım. O zaman kullanılan ‘Yeşil İncileri’ daha çok seviyorum.

Bursaspor, şampiyon olduğunda ne hissetiniz?

Gayet tabi çok sevindim. Osmanlı’yı kuran şehir’ şampiyon olmuş, sevinilmez mi?

‘Siyah Süt’ü ilk ben yazdım

Edebiyat mezunusunuz, tarihe yöneldikten sonra edebiyata vakit ayırabildiniz mi?

Tabii zamanım azaldı ama şiir okumayı hiç bırakmadım. Necip Fazıl, Yahya Kemal, İsmet Özel, Sezai Karakoç hep yanımdadır. Yabancı şairlerden de Rilke’yi çok severim. Bir de Eliot’u…

İki de yayınlanmış şiiriniz varmış…

‘Ben ve Zaman’ bir de ‘Siyah Süt’ adında iki şiirim var. Biri Mavera, diğeri Yağmur dergisinde yayımlandı. Çoğu insan bilmez benim yazdığım şiirleri. Cahit Zarifoğlu ile mektuplaşmalarımız vardır. O da sevdiğim şairlerden.

***

Günde 16 saat çalışıyorum!

Köşe yazarlığı, televizyon programı, konferanslar, dergilere yazılar… Bu kadar yoğun tempo içinde nasıl bir şeyler üretebiliyorsunuz?

Bunu biraz ‘işsizliğime’ borçluyum. 2004 yılında gönüllü bir işsizlik tercihi yaptım. Ve kendimi tarihe vakfettim.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

16 saati buluyor çoğu zaman. Ancak eşim yemek için çağırdığında çıkıyorum odadan.

Evinizde mi yazıyorsunuz yazılarınızı?

Evet. Evin en üst katı benim inzivagâhım. Duvarları olmayan bir oda burası. Duvarlar kitaplarım. Hapishanem bir bakıma. Oradan uçurduğum her yazı azad ettiğim kuşlar gibi.

Şehir dışına da çok çıkıyorsunuz konferanslar için.

Evet. Bu gidişle ayak basmadığım il ve ilçe kalmayacak.

Eşinizi de götürüyor musunuz?

Nadiren. Çünkü onlar benim hızıma yetişemiyor. Yılda 100 konferans veriyorum. İnanılmaz talep var. Ayağımı firenden çeksem koşturmaktan yazı yazamam.

Eşiniz şikâyetçi mi temponuzdan?

Hayır, aksine destek veriyor. Çıkarttığım kitaplarda çocukların ve onun katkısı yadsınamaz. Kızlarım yazılarımı ilk okuyan oldu her zaman. Onların anlamadığı yerleri düzelterek herkes tarafından okunan bir yazar olmayı başardım.

Birlikte vakit geçirebiliyor musunuz?

En azından kahvaltıları beraber yapıyoruz. Çengelköy Çınaraltı müdavimi olduğumuz yerlerden. Dışarı çıktığımızda oraya gidiyoruz.

Mustafa Armağan nasıl bir eş ve nasıl bir baba peki?

Esra Armağan (Eşi): Çevremde böyle bir baba ve böyle bir eş yok. Çalışıyor olsa bile her işimizin takipçisi. Görünürde yok ama varlığı hissettiriyor kendisini.

 

SEVİM ŞENTÜRK   –   11.03.2012 – Pazar Zaman Röportaj

3 Comments

  • HASAN HAZAR

    5 Nisan 2012 at 19:56

    Selamlar Mustafa abi,sizden bir ricam var bilmiyorum ne derece kabul görür,eğer mümkün imzalı kitaplarınızı isteyeceğim ben tarihimle ilgili kitapları kaçırmayan biriyim ve sizin kızıl pençe kitabınız tarihimi okudukça benim içimde oluşan şüphelerin bir kısmını konu alan bir kitaptır ,ben kitapları alır okur ve okuduktan sonrada başkalarıda okusun diye dağıtan biriyim fakat sizin kitaplarınızı dağıtacağımı sanmıyorum tabiki gönderirseniz göndermesenizde kendim alıp okuyacağım ,sizden bir ricam daha var ben o asalaklar denilen grubun enver paşacılar olduğuna inanan biriyim ve Mustafa Kemal in bu kişilerce yavaş yavaş zehirlendiğine inanıyorum bilmiyorum yalnış bir imtiha olabilir pek yakın zamanda bununlada ilgili araştırmanızı içeren bir kitabınızı görmek ve okumak isterim en derin saygılarımla sağlıcakla kalın

    Cevapla
  • İhsan KÜKEY

    27 Mayıs 2012 at 12:43

    Sayın Mustafa Bey:
    İlk önce sizin cesaretinizi ve gelecek olan eleştiri ve tepkilere karşı kale gibi duracağınıza inanıyorum.İlk önce kendimi tanıtayım,adım İhsan KÜKEY 64 yaşında hafif dereceli parkinson hastasıyım.Tarihe çok meraklı olan biriyim.Kütüphanemde Kazım Karabekirin günlükleri,1176 sayfalık kitabından 1922’den 1933’e kadar günü gününe tutulmuş eseri 2 seneliğine Malatya İnönü Üniversitesine Prof. Salim Cohce’ye gönderdim,incelemek üzere bıraktım tekrar kitabı geri aldım çok önemli belgeler var ”NUTUK”kitabını açıp Mustafa Kemal ile aralarında geçen telsiz konuşmalarını karşılaştırdım iyi dönemlerini kötü dönemlerini okudum eğer istiklal harbi bir kahraman arıyorsa oda Kazım Karabekirdir.Kitabın 903 üncü sayfasında İsmet İnönünün Kazım Karabekire gönderdiği mektupta ‘Sevgili kardeşim bu vatan millet senin hakkını nasıl ödiyecek Mustafa Kemalde Selamlarını söyleyip gözlerinden öpüyor’daha bu çok uzun mektup şimdi nolduda Kazım Karabekir geri plana atıldı.Tartışılacak daha çok şeyler olacak Selemlarımı iletirim,Saygılarla…Allah Yolunu Açık Etsin.

    Cevapla
  • Orhan

    24 Eylül 2012 at 00:36

    Üstad tarihimiz bir muamma oldu işler sarpa sarıyor beynimde düşünüp kararı ruhuma bırakıyorum mektuplar merakımda tabiki umulmadık bir zamanda çıkacak karanlıklar işte o zaman aydınlanacak.

    Kalemine, Ruhuna Kuvvet versin; önüne çıkacak badireleri kaldırsın mevlam

    Cevapla

Bir cevap yazın