Bu Leibniz muhabbeti de nereden mi çıktı? Birkaç ay önce şöyle bir dokunup geçmiştim ona; o kadar çok kişiden “Biz hazreti böyle bilmezdik” tepkisi aldım ki, biraz daha gayret edeyim de, Leibniz nam feylesofun karanlık kuytularına birkaç pare gün ışığı daha düşüreyim dedim ister istemez.
Önce eski bilgilerimizi bir tazelemeye ne dersiniz?
Leibniz, Descartes sonrası felsefenin en önemli birkaç isminden birisi. Hatta mümkün olan dünyaların en iyisinde yaşamakta olduğumuza dair iyimser görüşü, “Candide” adlı eserinde Voltaire’in hiciv oklarına maruz kalacaktır.
İşte felsefe tarihlerindeki o soyut Leibniz, gerçekte hükümdarlara danışmanlık yaparak geçimini sağlayan biriydi. Alman hükümdar ailesi Welfenlerin hizmetinde bir ömür geçirmiştir. Siyasî ve hukukî meselelerde danışmanlıktan öte raporlar da yazan Leibniz, 1672’de hızını alamayıp Fransa Kralı 14. Louis’ye de bir rapor sunmuştur. Latince kaleme aldığı raporda Kral’a Mısır’ı almak için fırsat bu fırsat demektedir.
Çünkü Leibniz’e göre Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemindedir ve bünyesindeki halklar “bir kurtarıcı güç”ün gelip kendilerini azat etmesini beklemektedirler. (Ne tesadüf: Amerikalılar da Saddam’ın elindeki ‘Irak halkları’ için aynı şeyi düşünmemişler miydi?) Leibniz şu sözlerle kabartıyordu Kral’ın iştahını:
“Mısır savaşından beklenen başarı kazanılırsa, bu başarının, savaşın galibine denizlerdeki egemenliği, doğu ile ticaret yollarına hakimiyeti, Hıristiyanların başkomutanlığını, Türk imparatorluğunun yıkımını (bu başarının tek sahibi Fransa olacaktır) Hıristiyan dünyasıyla ilgili işlerin idaresini, ‘Doğu İmparatoru’ unvanını ve bunun şerefini ve ‘evrenin hakemi’ olmanın getireceği paha biçilmez şanı sağlayacağı muhakkaktır.”
Bu satırlar, onun filozofluğuna yakışıyor mu? Buna siz karar verin ama Leibniz’in bu raporunda bile samimi olmadığını iddia edenler var. Buna göre hazret, aslında Fransızların dikkatini Almanya’dan uzaklaştırmak için böyle bir hileye başvurmuştur. (“Evrenin hakemi” olmak kimin ağzını sulandırmaz ki?) Allah’tan, 14. Louis bu oyuna gelip de Osmanlılarla arasını bozmaya kalkmamıştır. Lakin Leibniz’in Mısır’ı işgal projesi, tam 126 yıl sonra Napolyon eliyle yürürlüğe konulacaktır.
İşte Aydınlanma Çağı’nın filozoflarından biri. Doğrusu Aydınlanma Çağı’nda adam gibi “aydınlanmış” birisini aramayın boşuna. Zira bulamazsınız. Bir olgudan ziyade efsanedir çünkü bize anlatılan Aydınlanma.
En katı Aydınlanmacı görünenlerin bile ne marifetleri olduğunu ben değil, 10 ciltlik İngilizce Felsefe Ansiklopedisi’ne yazdığı maddede ünlü fikir tarihçisi Crane Brinton söylüyor.
18. yüzyıl Paris’inde halk, iyileştirici gücüne inandıkları için bir rahibin mezarına akın akın gitmektedir. Hayır, yaralarının üzerine pansuman yapmak için değil, düpedüz yemek için! Bu bâtıl inancın önüne geçmek isteyen Kral ise hızla bir başka bâtıl inanca sarılacaktır: Mezarın etrafı demir parmaklıklarla kapatılır ve üzerine de bir levha asılır. Levhada şunlar yazılıdır: “Kral’ın emriyle Tanrı bu yerde mucize gösterilmesini yasaklamıştır.”
Türkiye’de Aydınlanma hakkında ahkâm kesen propagandistlerden siz hiç böyle bir Aydınlanma manzarası işittiniz mi?
Leibniz, kafasındaki ideal toplum görüşünü uygulayacak birilerini aramaktadır ısrarla. Tam bu sırada Rus Çarı Büyük Petro’yu keşfeder. Rus İmparatorluğu’nu kendi fikirleri için muazzam bir laboratuvar olarak gören Leibniz, sonunda Petro’nun danışmanı olmayı başarır ve ona, reform projesinde ilk işinin mektepler açmak olduğunu söyler. Ona, Osmanlıların müşfik kucağına sığınmış olan Demirbaş Şarl’ın yokluğunda bile İsveç’teki işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü, bunun da o yıllarda Avrupa’da şöhret bulmuş İsveç okulları sayesinde başarıldığını yazar.
Zaten İsveç’le görülecek hesabı olan Çar’ın aklı bu işe yatar ve yeni başkenti St. Petersburg’da birbiri ardına okullar açar. Leibniz’in Bilimler Akademisi teklifi de Petro’nun hoşuna gider ve Akademi’yi kurmaya girişir. Bu arada Leibniz, Çar’dan beklediği 500 dükalık maaşını tahsil edemeden ölür (1716) ama Fransızlar daha garip bir şey yaparak Petro’yu o anlı şanlı Fransız Akademisi üyeliğine tayin ederler! Tabiatıyla Petro da çok hoşnut olur bundan ve saygıdeğer Akademi’ye bir teşekkür mektubuyla birlikte Hazar Denizi’nin yeni yaptırdığı haritasını gönderir.
Şimdi sıkı durun: Yıllar önce, Çar’ın can düşmanı olan Demirbaş Şarl, Petro’ya karşı Narva Savaşı’nı kazanmıştır. Zafer haberi gelir gelmez kaleme kâğıda sarılan filozofumuz, Şarl’a, Moskova’yı ele geçireceği ve Petro’nun işini bitireceği günü sabırsızlıkla beklediğini yazmıştır.
Ah bu Aydınlanmacıların dayanılmaz muğlaklığı!
15 Haziran 2003, Pazar