Antika ve Sanat adlı bir müzayede firması “Adnan Menderes’in idama giderken yazdığı son mektup”u 120,000 TL açılış fiyatıyla satışa arz etmiş. Bu arada bir iyilikte bulunup mektubun okunaklı bir görüntüsünü de paylaşmış ki, bu sayede www.müzakerathaber.com dahil bir çok haber sitesi okurlarına mektubu duyurma imkânını bulmuş. Meraklısı için link https://antikavesanat.com/muzayede/11332/adnan-menderes-in-idama-giderken-yazdigi-son-mektup
Yalnız mektubun metnini gerek haber sitelerinde gerekse Antika ve Sanat’ın web sayfasından okuyunca bundan 15 sene önce yazdığım aşağıda tam metnini okuyacağınız yazı geldi aklıma. 2007 Martında kaleme aldığım bu yazıda Gürbüz Azak beyin Ben Adnan Menderes adlı kitabında bulduğum “Adnan Menderes’in idamından evvel son sözleri”nin Osmanlıcasını fotokopisiyle birlikte ilk kez hatasız bir şekilde yayınlamıştım. Nitekim aynı yıl düzenlenen 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde o tarihte Başbakan olan muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu mektubu okuyarak cümle aleme ilan etmişti.
Fakat hakikaten balık hafızalı olmalıyız ki, birileri 15 yıl önce yayınladığım ve Cumhurbaşkanımızın da Menderes ve arkadaşlarının mezarı başında okuduğu bu mektubu sanki yeni bulunmuş gibi servis edebiliyor. Halbuki metnimi bulmak Google’da 60 saniyelerini ya alır veya almazdı. Neyse, yine de bu vesileyle mektubun gündeme gelmesinden memnunum.
Lakin antikavesanat.com sitesi mektubun Latince metnini bulup Latinceye aktarmış ama maalesef onu bile beceremeyip hata üstüne hata yapmış. Aşağıda hem bu hatalara değinecek hem de mektubun aslı olduğunu düşündüğüm ve Demokrat Parti milletvekillerinden merhum Gıyaseddin Emre’nin ailesinde olduğunu öğrendiğim Osmanlıca aslından çevrilmiş tam metnini sunacağım.
Önce zemini temizleyelim, yani mektubun müzayede sitesindeki hatalara işaret edelim.
- Mektubun sonunda parantez içindeki ibarede şu yazılıdır: “(Altay Ömer Egesel’e vasiyeti. Bir subaydan alınmıştır.) Fakat sitede bu ifade “(Başsavcı Altay Ömer Egesel vasiyeti bir subaydan alınmıştır.)” şeklindedir. Halbuki kastedilen Egesel’in vasiyeti olamaz, çünkü Egesel Menderes’ten 24 yıl sonra ölmüştür (1985). Burada kastedilen açıkça Menderes’in Egesel’e vasiyetidir.
- Malum sitede “Adnan Menderes hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene “içinde” almadığınız için sizlere müteşekkirdir.” diye çevrilen cümledeki “on yedi sene içinde” ibaresi yanlıştır, doğrusu “on yedi sene evvel” olacaktır. Kastettiği, 1961-17=1944 yılıdır ki, Menderes’in CHP milletvekili olmasına rağmen içeriden muhalefete başlamasının tarihidir.
- “Şunu da söyleyiniz ki,” şeklinde yazılan ifade dikkatle incelendiğinde doğrusunun “Şunu da söylüyeyim ki:” olduğu anlaşılır.
- “Dirimizden korkmamalıydınız.” değil, “Dirimden korkmamalıydınız.” olacaktı.
- “Ama şimdi milletle el ele vererek” değil, “Ama şimdi milletçe el ele vererek” olacaktı.
- “Buna rağmen merhametim sizinledir.” değil, “Buna rağmen merhametim sizinle beraberdir” olacaktı.
Görüyorsunuz, el kadar mektubu Latin alfabesinden Latin alfabesine aktarmayı dahi beceremeyecek vaziyetteyiz ki, bu bir dramdır arkadaşlar, hala okuryazar olamadığımızın halis bir göstergesidir. Hatta (burası haber sitelerine dair bir sitem içerir) önünüzdeki yazıyı Latin harfli aslıyla mukayese etmeyi dahi akıl edemeyecek kadar lakayt bir vaziyetteyiz.
Ne diyelim: Allah cc. sonumuzu hayreylesin.
Önce Adnan Menderes’in son mektubunun Osmanlıca aslını sunalım.
Şimdi de mektubun müzayedeye çıkarılan kopyasını görelim. Her iki nüsha arasında bazı farklar bulunduğu gözünüzden kaçmamıştır. Bu işe girerek sözü uzatmak istemiyorum. Onları da siz buluverin bir zahmet.
Nihayet 4 Mart 2007 tarihli yazımı tarihe not düşmek adına buraya naklediyorum:
“Adnan Menderes’in idamından evvel son sözleri”
İdamlar bütün dünyada nicedir elin ayağın ortalıktan iyice çekildiği saatlerde, yani sabaha doğru yapılıyordu. Sebebi ise gayet basit ve anlaşılırdı: Gündüz infaz edilen idamlar halkta taşkınlıklara meydan veriyor, olayın dehşetinden etkilenenler sağa sola saldırıp başka ölümlere yol açıyorlardı. Ama onunki öyle olmayacak, bir ikindi vakti, ağır ağır darağacına doğru yola çıkarılacaktı.
Son sözlerini yazmak için kâğıt kalem istedi. Ufak bir not kâğıdı uzattılar önüne. Başladı yazmaya. Kendini iyi ifade etmesiyle tanınan Başvekil Adnan Menderes, darağacının gölgesinde o kâğıt parçasına bir demokrasi manifestosu döktürecekti. Kimseden korkusu kalmamıştı. Ölümden öte yol var mıydı?
Başladı yazmaya. Dünyaya sağlığında bıraktığı son belgenin “eski yazı” dediğimiz Osmanlıca olması ve hemen hiçbir imla bozukluğu ve cümle düşüklüğü olmadan yazılmış bulunması ise düşündürücüdür. Demek ölümü bile arzulayacak noktaya getirilebiliyormuş insan. Gerektiğinde ona bir sevgiliye koşar gibi koşabiliyormuş.
İlk satırı yazdı: “Adnan Menderes’in idamından evvel son sözleri.” Sonra düşüne düşüne yazmaya devam etti:
“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam [bu kelimenin üzeri çizilip merhametim yapılmıştır] sizlerle beraberdir.”
O mahkemede ezilmiş, tükenmiş ve adeta canlı cenaze gibi bir görüntü çizen Menderes’in dimağı, bu son mesajında adeta tutuşmuş ve eski günlerini hatırlamıştır. Özellikle irticalî konuşmalarında zaman zaman edebî bir lezzet kazanan üslubu, Osmanlıcanın o zengin lügatinden bir çıkış yolu arardı. İşte 1 Mayıs 1960 tarihli radyo konuşmasından birkaç cümle:
“Çok partili hayat birtakım müşkilata rağmen devam edip yerleşmekte… Ve her memleket meselesini milletin rey ve iradesiyle halletmek veya istikametlendirmek şuuru vicdanlarda kökleşmekte… Fakat memleket bütün bu güzel ve müsbet manzaraları ile göze gelmiş gibi, feleğin kahrı şeametli [uğursuz] bir nefes gibi üstünde dolaşmakta, sanki zehirli bir çöl rüzgârı gibi onun güzel renklerini soldurmaya çabalayarak esmekte… Ne için sevgili vatandaşlarım? Bu kin, bu husumet, bu ihtiras, bu kıskançlık ne için kurutucu bir çöl fırtınası gibi bu güzel vatanın üstünde estirilmek istenmekte?”
Evet ne içindi bütün bunlar? Memleketin üzerinde estirilmek istenen zehirli çöl rüzgârı kimin eseriydi? Daha da önemlisi, Menderes, “silahların gölgesinde yaşayan efendiler”den kimleri, hangi güçleri kastetmişti? CHP’liler ve İnönü’yü mü? Derin devleti mi? Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi ABD’yi mi? Ya da yine bazılarının iddia ettiği gibi hakimiyetini ABD’ye kaptırmış olmanın telaşıyla harekete geçen İngiltere öncülüğündeki Avrupa’yı mı?
Mektubun dikkat çekici cümlelerinden birisi, Türkiye’deki “hürriyet mücadelesi”nin er geç kazanılacağına ilişkin vurguyla öne çıkıyor. Menderes’in hürriyet mücadelesinin başlangıcı olarak verdiği tarih, 17 yıldır ki, 1944’e tekabül eder. Demek ki Eylül 1945’te CHP’den ihraç edilmeden önceki ilk muhalefet günlerini hatırlıyordu Menderes. Şükrü Saraçoğlu kabinesine güvensizlik oyu veren yedi muhaliften biri de o değil miydi?
‘Geç kaldınız, geç. Benim başımı asıl o zaman alacaktınız’, demeye getiriyordu idam sehpasının eşiğindeki Başvekil. İşte bu cümleden çözüyoruz, mektupta Menderes’in hedefinin, ezelî rakibi İsmet İnönü olduğunu. Silahların gölgesinde yaşayan efendi, odur. ‘1950’de kurtardım’ dediği de odur. İktidara geldiklerinde paçası tutuşan İnönü’ye ‘devr-i sâbık” yaratmayacaklarını söyleyerek teminat veren, bir nevi onu kurtaran Celal Bayar’la kendisi değil miydi?
Bakmayın siz İnönücülerin ‘Aslında İsmet Paşa Menderes’in idam edilmesini son dakikaya kadar istemedi’ yavelerine. Çünkü Bedii Faik’in de ustaca yakaladığı gibi, İnönü onun idamını son dakikaya kadar değil, “son dakikada” istememiştir. Ama zaten o son dakikada kimsenin (ABD Başkanı’nın bile) idamı önleyecek gücü kalmamıştı ki! Zamanlaması tek kelimeyle harikaydı İnönü’nün. Rakibinden kurtulmayı arzu etmiş ama son dakikada harekete geçerek üzerindeki şaibeyi de temizlemek istemişti. ‘Ne yapayım, gördünüz, elimden geleni bu kadardı’, diyerek de işin içinden sıyrılmayı becermişti.
Mektup devam ediyor:
“Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.”
Yoksa bir kehanet karşısında mıyız? Ölüsü değil de ruhu, gün gelecek defalarca sandığa gömerek -yeni bir Menderes olarak ortaya çıkan Ecevit parantezi hariç- CHP’yi siyaset meydanından silip süpürmeyecek midir? Ve bugün CHP’nin ensesindeki nefes, Türk halkının gönlünden hâlâ silinmeyen Menderes’in ruhu değil midir? Dolayısıyla bu son anından damıtılmış kehanet pekala tutmuş, yıllar sonra İstanbul’a nakledilen kemikleri bile on binleri sokağa dökmeye yetmiştir.
Bana sorarsanız asıl çıkan kehaneti, ihtilalden sonra dostları tarafından bile komik bulunan “Bütün bir millet arkamdan geliyor” sözleri olmuştur.
13.01.2022, muzakerat.com