Müslümanlık testi
Geçtiğimiz pazar sabahı gazeteleri Sabah’ı açan okuyucular hoş bir sürprizle karşılaştılar. “Müslümalığın neresindesiniz?” şeklinde atılan manşetle mahmurluklarından silkinen gözler, Prof. Dr. Hüseyin Atay’ın hazırladığından söz edilen 107 soruluk Müslümanlık testi haberiyle iyice açıldı. Müslümanlığımızı ölçecek bir aygıt bulunmuştu sonunda! AIDS yahut kanser için nasıl laboratuvarda yıllar yılı süren etütler sonucunda mucizevi test ve aşılar buluyorsa bilim adamları, bu test de Prof. Atay tarafından “uzun ve titiz bir çalışma sonucu” hazırlanıp gazete kanalıyla ‘insanlığa bir müjde olarak sunuluyordu.
Heyecanla “uzun ve titiz bir çalışma” sonucunda hazırlanmış olan testi inceliyoruz. Fakat bir ön uyarı: 107 sorunun tamamına “evet” cevabı verirsek tam bir Müslüman, yüzde 90’ına (yani yaklaşık 97 soruya) evet demişsek iyi bir Müslüman, cevaplarımızın yüzde 75’i (yaklaşık 80 soru) evet ise orta Müslüman, eğer “evet” şeklindeki cevaplarımız yüzde 50’nin altında çıkarsa (yani 53 ve altı) zayıf bir Müslüman imişiz.
Okumaya başlıyoruz testi: Soru 1: Düşünür müsünüz? Bir yanlışlık olmasın, yoksa bir felsefe testini mi okuyorum diye baktım, değil. 107 Soruda Müslüman Olmak yazıyor testin başında. İyi de düşünmek üzerine bir soru ile başlanması sistematik açıdan tuhaf değil mi? Neticede bir “din”den söz ediyoruz ve en başta inanç (akide) esaslarının sorulması gerekmez mi? Hayır, “Kur’an akla referans verdiğine” göre düşünmekten iyi bir başlangıç olamaz kanaatiyle konulmuş teste. İyi ama “neyi” düşünmek? Adam öldürmeyi yahut köşe dönmeyi düşünmek de bir tür “düşünmek” olduğuna göre soru kifayetsiz ve fazla genel kaçıyor. Kainatı, insanı, Allah’ın ayetlerini düşünür müsünüz? diye sorulmalıydı Kur’an’a uygun bir soru. İkinci soru daha da tuhaf: Okur musunuz? Atay hoca bu toplumun tam Müslüman çıkmaması için ahret suallerini doldurmuş testin başına anlaşılan! Nufusunun sadece yüzde 5’i gazete okuyan (bu oranın mühim bir kısmının da tabak çanağını aldıktan sonra gazetenin ön ve arka sayfalarına göz atmaktan ileri gitmediğini tahmin etmek zor olmasa gerek), dergilerin tirajları 20 bine, yani nufusunun binde yarımına bile ulaşmayan, kitapları ise taş çatlasın üç bin basılan, yani sadece yirmi bin kisiden birinin kitap okuduğu bir ülkede ‘Okuyor musunuz?’ sorusunun ne kadar kazık bir soru olduğu yeterince açık değil mi?
En ilginç sorulardan birisi, içki içmekle ilgili olanı. Her soru eşit puanlara sahip. Fakat sarhoş edici içki içmek gibi Kur’anı Kerim’de açıkça haram kılınmış bir eylem, inanılmaz; ama bir sorunun üç şıkkından birisi ve üçte bir puan değerinde. Yani bir puan bile fazla görülmüş içkiye. Öbür yanda mesela “Mesleğinizde yeni bir şey icat etmeyi amaç edinir misiniz?” gibi sade suya tirit bir fordist soru, tam puan değerinde. Dedim ya, eğlenceli bir test bu!
Galiba bütün soruları bu köşeye alıp irdelemenin imkanı yok. Bari bir din için “olmazsa olmaz” kabilinden sorulara geçelim. Yine inanılmaz gelecek size; ama bir dinin varoluş sebebi olan Allah’a inanmaya sıra 78. soruda ancak geliyor testimizde. Bir sonraki soru ise daha derin! Tanrı’ya inanmanın yararlı olduğuna inanıyor musunuz? Ve soru 80: Hayatınızda Tanrı’ya inanma ihtiyacı duydunuz mu? Bir kere Tanrı’ya inanmak ile “inanmanın yararına inanmak” iki farklı ontolojik düzlemi temsil ediyor. Voltaire de Tanrı’nın yararlı olduğuna inanıyordu, çünkü insanların Tanrısız bir dünyada daha büyük bir karışıklığa giriftar olacaklarını düşünüyordu ve deistti. Yani Tanrı’nın varlığını kabul ediyor; ama dini kabul etmiyordu. Şimdi bu sorular yeni bir deizmin habercisi olarak çıkıyor karşımıza. Dinin hiçbir yaptırım gücü yok; sadece medeni ilişkileri düzenleyen bir adab-ı muaşeret kuralları manzumesi haline getirilen bu anlayışın Kur’an’da ve hadislerde kendisine bir temel bulabileceğine inanmıyorum.
Sorularımızın 82.sinde Hz. Muhammed (s.a.s.) ismiyle karşılaşıyoruz. Testçilerin artık yeterince düşündüğüne kanaat getirmiş olan hoca, “Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna inanıyor musunuz?” diye soruyor. Peygamber’i sadece bir soruyla geçiştiren Atay hoca, dinin nasıl olması gerektiğini şöyle ortaya koyuyor: “Bir dinin evrensel… akla ve objektif ilmi ölçülere dayanması gerektiğini biliyor musunuz? (Soru 99). Aklın didik didik edilip cılkının çıkarıldığı bir çağda hala evrensel akıldan ve objektif ilmi ölçülerden söz edebiliyor test sahibi. Hangi evrensel akıl ve hangi objektif ilmi ölçüler? Aydınlanmanın getirdiği aklın mitolojiye dönüştüğünü söyleyen Adorno ile Horkheimer’i mi zikretmeli burada, yoksa Heidegger’i mi, hikmetten (bilgelikten) kopmuş bir aklın insanlığı ne büyük felaketlere götürdüğünü söyleyen agnostik Russell’i mi? Yoksa “Akla Veda” diyen bilim felsefecisi Feyerabend’i mi?
Hatırlarsanız, iyi bir Müslüman olabilmek icin 97 soruyu “evet” diye cevaplamak gerekiyordu. Geriye kalan 10 soruya “hayır” cevabı veren bir insan, bu mantığa göre hala iyi bir Müslüman olarak kalabiliyor, öyle değil mi? O zaman şu 10 soruluk fireye neler girebilirmiş bakalım: Farzı muhal, Allah’a, Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna, meleklere, kitaplara ve Kur’an’a, ahiret gününe (nedense ‘kadere inanmak’ soru konusu bile edilmemiş, unutulmuş) inanmıyorsunuz (etti 5); zekat vermiyor, hacca gitmiyor, oruç tutmuyor, namaz da kılmıyorsunuz, üstelik içki de içiyorsunuz ve hala iyi bir Müslümasınız bu teste göre. Nasıl oluyor demeyin? Pekala oluyor işte! 107 Soruda Müslüman Olmak testi Allah’a ve Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna inanmayan (yani Kelime-i Şehadet getirmeyen ve getirmeyi de reddeden), Kur’an’a, peygamberlere, meleklere inanmayıp ibadetlerin hiçbirisini yapmayan bir insanı her şeye rağmen Müslüman kabul etmekle kalmıyor, iyi bir Müslüman sayıyor.
Bu nasıl “akıl”, bu nasıl ilmi, objektif ölçü acaba? Üstelik testin içinde Peygamber Efendimiz’i devreden çıkarmak için elden gelen yapılıyor. İnsan ile Allah arasında her türlü aracılığı (Peygamber de elçi yani aracı değil mi?) puta tapma diye yaftalayan; ama ne menem bir şey olduğuna bugün bile tam olarak karar verilememiş olan aklın aracılığını, aracılık ne kelime, dinin tasdik mercii olmasını bize dayatan; dolayısıyla bir başka putu boynumuza asmaya çabalayan bu testin test tekniği bakımından iler tutar bir yanı olmadığı gibi, benim yüce Peygamberimi devre dışına çıkarmaya yönelen bir çabanın da İslam’la en ufak bir alakasının olmadığını söylemek isterim. Bir dinin temellerini adab-ı muaşeret kurallarıyla bir tutan, o dinin kurucusu olan, Allah tarafından seçilmiş ve ömrü boyunca o din icin çalışmış, cihad etmiş, sevilmiş, üzülmüş olan Peygamberler Peygamberi’ni İslam’ın sıradan bir günlük hayat düzenlemesi ile aynı seviyeye yerleştiren bu garip test icin asında çok bile konuştuk.
Şahsen, Hz. Peygamber’in tayin edici olmadığı hiçbir İslam formülüne “evet” demem mümkün değil. Uzmanlık saham ilahiyat değil; ama Kur’an’ın bugün elimizde olan mushafın kendisi olduğunu söyleyen ve onu düzenleyen, tefsir eden, yaşayan ve “yürüyen Kur’an” olan Resulullah’ı dışlayan böyle bir anlayışın bu topraklarda kök tutamayacağını, (Sabah gibi güzide gazetelerimizin desteğiyle) tutsa bile sevgisiz, aşksız, duygusuz, yaratıcısının varlığının mesleğini iyi yapmakla eşdeğerde tutulduğu böyle bir dinin dinden başka her şeye benzeyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Din gibi çok hassas bir konuda test yapmaya kalkanların biraz da Descartes’ın, Allah’ın herkese en eşit biçimde dağıttığını söylediği “sağduyu”ya ihtiyaçları yok mu sizce de?
Hocaların hocası
Testi ararken iki köşe yazarının Atay ve testle ilgili değerlendirmelerine(!) rastladım. Bunlardan Ruhat Mengi, Atay’ın, “Türkiye’nin kalkınmasının nedeni dindir.” Açıklamasına dört elle sarılıyor. Atay gibi Kur’an’ı “doğru yorumlayan” değerli alimlere sonsuz bir prestij içinde olan Ruhat hanımın aklına bu sözleri yazarken ne enflasyon geliyor tabii olarak, ne beceriksiz siyasiler, ne de Türkiye’nin somut şartları.
Öbür köşe yazarımız ise daha önce bu sütunda “kasetle ezan” konusundaki bakir fikirlerinden söz ettiğimiz Can Ataklı. Ataklı’ya göre “Hocaların hocası” olan Atay, yazdığı pek çok kitapta Kur’an’dan “bilimsel sonuçlar” çıkarmış? (Ataklı, hocanın çıkardığı sonuçların “bilimsel” olduğundan nasıl emin olabiliyor acaba? Kendisini de “otorite” kabul ediyor olmalı.) Testteki soruların hepsi, Ataklı’ya göre, Kur’an’ın insanlığa emrettiği konuların başlıkları. (Mesela “Yolda giderken başkasına yol verir misiniz?” şeklindeki 73. sorunun Kur’an’ın neresinde “duyurulduğu”nu sorabiliriz pekala!) Muhtemel eleştirilere karşı gardını almayı da unutmuyor sakin yazar ve halkı bugüne kadar kandırmış olan bazı çevrelerin bu sorulara karşı çıkacakları konusunda okuyucularını uyarıyor.
One Comment
sevketdevrim
22 Kasım 2011 at 21:38Allah sizi başarılı kılsın..İsterdim size yardım edebilmek isterdım yolunuzda gidebılmek….yolunuz açık olsun…