Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı Hakkındaki Bir Yazı
‘Erkek egemen dil’ söylemini benimsemek, mefhum-u muhalifinden bir ‘kadın egemen dil’in varlığını da kabul etmektir.
Diğer her şey gibi feminist klişeler de geç gelip geç gidiyor bizden. ‘Erkek egemen dil’ tabiri, doğduğu topraklarda modası çoktan geçmiş o klişelerden biri. En son, Oral Çalışlar’ın benim için köşesine bıraktığı notta karşıma çıktı. Eski modayı izlemeye çalışırken ‘Kabineye seksist bakış’ yazımın ana fikrini de ıskalamış üstelik.
Oral Çalışlar’ın eleştirisi, feminist dünyanın trendlerini takipte nasıl geri kaldığımızın ispatı. Bu da tartışmayı sürdürmek için kaçırılmaz bir fırsat veriyor bana.
Günümüz feminist entelektüelleri arasında en demode olan görüşünden başlayalım. Şöyle diyor: “Akif Beki, hükümette yalnızca bir kadın bakan olmasına yönelik eleştiriler karşısında ‘Cinsiyet değil ehliyet önemli’ ifadesini kullanarak geleneksel ‘erkek egemen’ kültürün dilinden bir cevap verdi.”
‘Erkek egemen dil’ söylemini benimsemek, mefhum-u muhalifinden bir ‘kadın egemen dil’in varlığını da kabul etmektir. Ben ikisine de karşıyım. Temel itirazım, kadın ya da erkek egemen oluşuna bakmadan, kadınlık veya erkekliği siyasal kimlik olarak kullanan dileydi zaten. Kabineye cinsiyetçi gözlüklerle bakılmasıydı eleştirdiğim. İster erkek, ister kadın cinsiyetçiliği marifetiyle olsun, cinsel kimliklerin siyasallaştırılmasını sorunlu buluyordum. Çalışlar’ın yaklaşımı, haklı çıkarmıyor mu beni?
“Cinsiyet önemli olmasa, ‘kadın kotası’ konusu, modern dünyadaki toplumbilimsel tartışmaların odak noktasında yer almazdı” diyor bir de.
Kadınlara pozitif ayrımcılık, siyasi kota ve benzeri talepler, feminist hareketin önemli isimleri tarafından bile reddediliyor artık. Eşitlik iddiasına aykırı ve kendi içinde tutarsız oldukları için bu fikirler bizzat feminizmin ideologları tarafından özeleştiri konusu yapılıyor yıllardır.
Feminist dilin çöküşüne vesika isteyenler için, Amerikan National Review dergisinin 18 Kasım 1991 tarihli sayısı arşivlerde duruyor. Kapak başlığında, ‘The Goddess that Failed’ yazıyor. Siyaset felsefecisi Kenneth Minogue’dan ‘İflas Eden Tanrıça’nın hikâyesini okumalısınız mutlaka: “Kadınlar erkeklerle eşit, hatta ‘aynı’ olarak tanımlandığında bu defa erkeklerin standartları çıta olarak kadının önüne konulmuş oluyor; o zaman da ‘kadınlara özel’ muamelelerin gerektiğini iddia ediyorlar. Bu ise tam da baştan kaçmaya çalıştıkları ayrımcılığın bu sefer gönüllü olarak kendi elleriyle benimsenmesi anlamına geliyor…
Feminizm, serbest ve kolay eşitliğe sahip bir geleceğe hızla sıçramak isteyen kıt yetenekli kadınların sabırsızlıklarının (Marksizm’inkine) benzer bir istismarıdır. Başka türlü, feministlerin, Batı’nın ana damarındaki başarının dayandığı hüner, yapabilme gücü ve dirayete gösterdikleri şaşırtıcı ilgisizlik neyle izah edilebilir? Başka türlü, anayasaya konulacak bir maddeyle otomatikman bütün senatörlüklerin yüzde 50’sinin kadınlara verilmesi gerektiği gibi çılgınca bir talep nasıl açıklanabilir?”
Daha fazlası için Mustafa Armağan’ın ‘Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı’ kitabına başvurabilirsiniz. Yer darlığından, diğer okuma parçalarını cumartesi yazısına saklıyorum. Buyurun size, Çalışlar’ın hayli geriden gelen bir görüşü daha: “Siyasette ehliyetin erkeklere mahsus bir beceri olduğu iddiası, artık erkeklerin bile savunamadığı boş bir inanç olmaktan öteye gitmiyor.”
Çok doğru, fakat kim iddia etmiş bunu, belirtmiyor notunda. Kabineye seksist bakışa getirdiğim eleştirinin ana fikri bu değildi. Erkekler gibi kadınların da ehliyet, liyakat, beceri kriterleriyle tartılması gerektiğini söylüyordum. Fatma Şahin’in kadın olduğu için değil, başarılı olduğu için kabineye alınmasını örnek gösteriyordum buna. “Selma Aliye Kavaf’ın kadınlığı, başarısızlığını örten bir maske olmamalı” diyordum.
“Eskiden iki kadın bakan vardı, yeni kabinede bir kadın yer alıyor. Sayısal olarak yüzde 50’lik bir düşüş olabilir ama niteliksel olarak da öyle mi” diye soruyordum ayrıca. Yani demek istiyordum ki, ehliyetli bir kadın, ehliyetsiz iki kadından daha çoktur. Erkekler için geçerli olan neyse, kadınlar için de odur.
Zannımca, ehliyetin erkeklere has bir meziyet olduğu sonucu, zorlamayla bile çıkmaz bu sözlerden. Hayır, o kadar değildir. Çalışlar şaka yapmıştır, şaka!
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1056229