Madencilik, bizde evvel eski ihmal edilen bir alandır. Araştırmacılarımız nedense ona yeterince iltifat buyurmamış. Bu yüzdendir ki, Uzun Mehmet gibi efsanelerin imaline ihtiyaç duyulmuş.
Gerçekten de Uzun Mehmet diye birinin yaşayıp yaşamadığı bile bilinmiyor ve efsane hiçbir belgeye dayanmıyor. Söylentilerden inşa edilmiş. Belli ki Cumhuriyetimizin eğitimcileri halkın kömüre hassasiyetini artırmak için uydurmuşlar onu. Ancak zamanla iş ciddiye binmiş, okul kitaplarıyla yetinmeyip Zonguldak’a bir de Uzun Mehmet heykeli dikmişler.
Yine de 1829 yılına demir atan Uzun Mehmet efsanesi üzerinden hiç değilse madenciliğimizin Cumhuriyet’le başlamadığı, Osmanlı’dan devren geldiği gibi bir derinleşme sağlamak mümkün. Osmanlı’yı her fırsatta karalamaya çalışan inkâr fırtınası, kömür gibi bazı kuytularda dinlenmeye çekilmiş olmalı.
Aynı şekilde bundan 147 yıl önce hazırlanmış olan bir Nizamname’nin madenciliğin ülkemizdeki alfabesini kurmuş olması takdire şayan bir gelişme olarak selamlanmalıdır. Bugün bile yer yer sıkıntısını çektiğimiz çalışma şartları ve işçi hakları noktasında bu kadim metnin bize söyleyecekleri olduğu kesin.
Ereğli kömürleri, Denizcilik Bakanlığı diye çevirebileceğimiz Bahriye Nezareti’nin işletmesine tahsis edilmiştir. Buraya yönetici olarak atanan ve hayatı hakkında maalesef pek az bilgi sahibi olduğumuz Dilaver Paşa tarafından hazırlandığı için “Dilaver Paşa Nizamnamesi” diye anılan “Ereğli Kömür Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi” özellikle çalışma şartlarını düzenleyen maddeleriyle bugün dahi araştırmacıları ve iş hukuku üzerinde çalışanları şaşırtmaya devam etmektedir. 8 fasıl halinde kaleme alınan Nizamname’de birbirinden ilginç tam 100 madde bulunur. Aşağıya en ilginçlerini alıyorum:
Hayvanların dinlendirilmesi bile düşünüldü
– Kazmacı olarak çalışanlar çalıştığı ocakta devamlı olarak bulunmaya mecburdur ama hangi ocak sahibi daha fazla ücret veriyorsa o ocağa girmekte de serbesttir.
– Çıkarılan kömürleri dışarıya taşıyan küfeciler ikiye ayrılacak, ilk kısım ocağa gelip 12 gün çalıştıktan sonra diğer kısım gelerek vardiyayı devralacak, onlar gelince ilk kısım köylerine dönerek normal hayatlarına ve ekip biçmeye devam edeceklerdir. 12 gün çalışmanın öngörülmesi hem işçilerin madenin olumsuz etkilerinden uzak tutulmasına hem de civar köylerdeki tarımsal üretimin düşmesini engellemeye yönelik bir tedbirdir.
– Köylerinde 12 gün dinlenenler tam zamanında ocağa götürülecek ve diğerleriyle yer değiştirerek üretimin durması önlenecektir.
– 24 saat zarfında iki vardiya halinde çalışacak kazmacılar akşam güneş battıktan sonra başlayan vardiyada sabahleyin işçilerin 4 saatte çıkarabilecekleri miktarda kömür hazır edecek, ocağı yağlamak gibi görevlerini tamamladıktan sonra dışarıya çıkacaklardır. Bu işlemlerden ocak çavuşu sorumlu olacaktır.
– İşçiler dinlenme süreleri hariç en fazla 10 saat çalıştırılacaktır. Bu süre dahi iki vardiyaya bölünecek, ilk vardiyada yaz ve kış sabah saat 11’de çalışmaya başlanacak ve işçiler 4 saat çalıştıktan sonra 2 saat dinlenecek, yemekten sonra da 2 saat ocağın dışarıdaki işlerini çavuş nezaretinde gördükten sonra ikinci vardiyaya başlayacaklardır. Bu sırada da kazmacılar dinlenecek ve kesinlikle yazılı olarak belirtilen sürelerden fazla çalışmaya zorlanamayacaklardır.
– İşçilerden biri hastalanırsa madende bir doktor bulunduğundan muayene ettiğinde hastalanmak üzere bulunduğu anlaşılırsa tedavi olunması, ziyadece hasta olduğu anlaşılırsa ocak sahibi tarafından bir binek hayvanı temin edilerek ve yanına refakatçi verilerek köyüne gönderilmesi, eğer kaytarmak için hastalık numarası yaptığı anlaşılırsa mesaisinin bitimine kadar işine gönderilmesi, firar ederse ibret olması için iki kat süre çalıştırılması gerekir.
– İşçilerden biri diğerini tahrik ederek çalışmayıp firar etmesine sebep olmuşsa sebep olan kişi iki kat süreyle çalıştırılacaktır.
– Hayvanlarını taşıma amaçlı kiraya verenler 15 gün çalışıp diğer vardiyaya yerini bıraktıktan sonra hayvanlarını dinlendirecek ve bu arada kendi işlerini (ziraat vs.) takip edeceklerdir.
– Çalışanların çoğu Müslüman, çok azı da Hıristiyan olduklarından Müslümanlar beş vakit namazlarını bulundukları yerde, cuma namazını da en yakın mescitte kılacaklar, Hıristiyanlar ise pazar günü ayinlerini yaptıktan sonra gelip çalışmaya devam edeceklerdir. (O tarihte tatil günü cuma değildi.) Sadece Müslümanlar için iki bayram, Hıristiyanlar içinse paskalya günlerinde tatil yapmalarına müsaade olunacaktır.
– Ocaklardan iskelelere giden yolların tesviye edilmemiş, bozuk kısımlarında gidip gelirken hayvanlar telef olursa hayvanın yarı bedeli ocak sahibi tarafından tazmin olunacaktır.
Asgari ücret
Nizamnamede ayrıca madenlerde işe alınan işçilerin ocaklar dışında çalıştırılması yasaklanmıştı. Ancak çok gerekli olduğu hallerde ve yönetime haber vermek şartıyla ocak sahibi işçiyi 10 kuruş gündelikle ocak dışında da çalıştırabilir denilmekteydi. Konu üzerinde çalışan Prof. M.Bülent Varlık’ın tespitiyle söylersek bu uygulama bize “asgari ücret”i hatırlatmaktadır.
Yine ocak sahipleri işçilerin yemek ve diğer ihtiyaçlarını bedeli karşılığında temin edecekler ve bunların fiyatlarını piyasa fiyatlarından yukarıya çıkaramayacaklardır. Aksi halde bunu yapanlar cezalandırılacaktır.
İşçinin rahat ve huzurunu sağlamakla yükümlü olan ocak sahipleri, işçilerin gece açıkta kalmaması için ocak başında “en iyi biçimde işçi koğuşları” yapacaklardır.
Dilaver Paşa Nizamnamesi ayrıca ocak sahibinin eline geçen parayla ilk önce işçilerin ücretlerini ödemek, bir de ocak sahibinin çalıştırmak üzere getirdiği işçilere –üretim yapılmasa bile- ücret ödemek zorunda olduğu kuralını koymaktaydı.
Bu arada Bahriye Nezareti Ereğli kömür havzasına başka yatırımlar da yapmış ve buranın modern bir tesis olabilmesi için elinden geleni esirgememiştir.
İşçi hakları bakımından Osmanlı’nın 147 yıl önce getirdiği incelikli ölçüler bugün bile ilgimizi çekmekte ve Nizamname, özel şirketlerin işçiyi ezmelerine rağmen devletin Bahriye Nezareti eliyle onların haklarını nasıl koruma altına aldığını göstermektedir.
Not: Nizamname’nin orijinali İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi’nde olup metnini ve orijinalini havi E. Tümg. Cevat Ülkekul ile Ayşe Hande Can’ın basılmamış çalışması internette bulunabilmektedir.
One Comment
said dağdaş
3 Haziran 2014 at 07:16Mustafa Bey,
İyi günler dilerim.
İş Güvenliğinin Osmanlı ve Türkiye tarihindeki başlangıcı hakkında, derslerde anlatılan en önemli kaynak olarak Dilaver Paşa Nizamnamesi dile getiriliyor.
– Ayşe Hande Can ve Cevat Ülkekul’un yayınını da öğrenmiş oldum.
– Yayınınız için teşekkür ederim. said dağdaş, iş güvenliği uzmanı, 29 Mayıs 2014