Uzun Mehmet efsanesi
Uzun Mehmet, Osmanlı yönetiminin kömür ihtiyacının ve toplumun bu ihtiyaç doğrultusunda bilinçlendirilmesi çabasının bir uzantısıdır ve efsaneyi yaymaktan maksat, insanları kendi çevrelerinde muhtemel kömür yataklarını bulmaya ve hükümeti haberdar etmeye yönlendirmekten ibarettir.
Hatırlar mısınız, okul kitaplarımızda bir “Uzun Mehmet” parçası yer alırdı. Buna göre, Zonguldak’ın bir köyünde Mehmet adlı boylu poslu bir delikanlı yaşarmış. Zamanla askere gidip denizci olmuş. Tam tezkeresini alıp köyüne dönecekken gemi komutanı erleri toplamış ve bir çuvalın içinden çıkardığı siyah taş parçalarını uzatmış kendilerine. Erlere, yaşadıkları yörede, sonradan kömür olduğunu öğrenecekleri bu taşlardan buldukları takdirde kendisine haber vermelerini tembihlemiş. Tabii bu işin bir de “parasal karşılığı” olacağını da küpe gibi asmış kulaklarına. Mehmet günün birinde değirmende sırasını beklerken çevrede dolaşmaya çıkmış. Bir ateş yakmış. O da ne! Tıpkı komutanının gösterdiği cinsten kara taşlar gürül gürül yanmıyorlar mı! Derhal yollarına revan olduğu İstanbul’da komutanını bulup kömürleri göstermiş kendisine. Komutan da sözünün eriymiş demek ki, 5 bin kuruşla ödüllendirdiği yetmiyormuş gibi, ayda 600 kuruştan ömür boyu maaş da bağlatmış ona. Ne var ki, Mehmet’in sevinci kursağında kalmış. Dönüşünde, kendisinin bu ballı ikramiyeyi kapmasına içerleyen ağalardan biri tarafından zehirletilerek öldürülmüş. Böylece kara elmasımıza kan bulaşmış; ülkemize bunca iyiliği geçen bir kahraman, şehitlik rütbesine nail olmuş.
Bu olayın ders kitaplarımıza kadar girmesindeki hikmeti çözmüş olmalısınız. Dürüst vatandaş, hayırhah devlet ve iyi bir iş yapanlara engel olmak isteyen kötü adamlar. Bu resme dikkatle bakılırsa bir ‘senaryo’nun bütün unsurları oradadır. Bir yandan girişimcilik övülürken, öbür yandan devletin bu tür vatandaşlara gösterdiği saygı vurgulanır; ilerleme yoluna takoz koyanlar ise yerilir. Bu ‘olay’ın gerçekten olduğuna siz de inandıysanız korkarım hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Bir ‘olay’ değil, bir ‘senaryo’ karşısında olduğumuzun ilk işaretlerini böylece verdikten sonra yola koyuluyoruz kazı yapmak için; kömür ocağında değil elbette, tarih madeninde. Önce iki önemli çalışmadan haberdar etmeliyim sizi: Necdet Sakaoğlu’nun “Tarih ve Toplum” (1989), Donald Quataert’in de “Toplumsal Tarih” (Temmuz 2005) dergilerinde çıkan yazıları, Uzun Mehmet örneğinde geçmişin bugün tarafından nasıl inşa edildiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Şimdi Uzun Mehmet efsanesinin nasıl ortaya çıktığına bakalım. İlk olarak 1903 yılında “Sabah” gazetesinde çıkan bir yazıda gündeme gelir Uzun Mehmet. Bu yazıda komutan, Uzun Mehmet ve arkadaşlarından, kömürü “imparatorluğun her bir köşesinde” aramalarını ister. Oysa 1932’den başlayarak özellikle Zonguldak Halkevi tarafından gündeme getirilen ve ders kitaplarımıza kadar giren malum hikâyede, “imparatorluk” lafı sırra kadem basar ve komutan, askerlerinden kömürü, “Anadolu”nun dört bir yanında” aramalarını ister. Ne de olsa, aradan geçen 30 yılda sınırlarımız büyük oranda değişmiştir; efsane de realiteye ayak uydurmak zorundadır. Bir defa, hiçbir yazılı kaynakta Uzun Mehmet’in izine rastlanmıyor. Yani o tarihlerde bu işleri yapmış Ereğlili bir Mehmet ne askerî kayıtlarda, ne de başka bir yerde mevcut. 1829’da gerçekleştiği söylenen böylesine hayatî bir keşif hakkında ilk “hikâye”nin yazıya bürünmesi, gariptir, 80 yıl sonra mümkün olabiliyor. Ve ilk görünüşünün üzerinden 30 yıl geçtikten sonra bu defa Cumhuriyet döneminde yeniden fırına verilip servis yapılıyor. Amaç, hem iyi vatandaş idealine uygun örnek bir sivil ‘kahraman’ tipi inşa etmek, hem de o zamana kadar yabancı şirketlerin tekelinde olan kömür işletmeciliğine karşı bir yerli bilinç uyandırmaktır. Zira İş Bankası’nın bölgede yerli kömür işletme hakkını aldığı ve Genel Müdürü Celal Bayar’ın Uzun Mehmet efsanesini desteklediği biliniyor. Ne var ki, bu hikâyede gerçek olmayan unsurlar Uzun Mehmet diye birinin yaşamadığıyla sınırlı değil.
Mesela 1829 tarihinin de uydurma olduğu anlaşılıyor. Yani o zamana kadar kömürün varlığını yöre halkı fark edememiş de, Uzun Mehmet’e mi nasip olmuştur ilk defa? Bu kesinlikle mümkün değil diyor araştırmacılar. Zira bölgede milattan önceden beri bal gibi biliniyor kömürün varlığı ve adına “yanartaş” deniliyor. Ancak kötü koktuğu için tercih edilmiyor halk tarafından. Bu yüzden yakıt olarak daha çok odun kullanılıyor. Ancak önemli olan, kömürün ilk defa keşfi değil, sanayide kullanılabilecek bir yakıt olduğunun keşfidir. Düşünün ki, yelkenli gemileriniz var, öbür yanda da deniz gibi kömürünüz. Ne işinize yarayacak? Eğer buhar enerjisine dönüştürecek ve kullanacak kapasite ortaya çıkmamışsa sizde, kömürün bulunmasının kime ne faydası olacaktır ki? Zaten mesele de burada düğümleniyor. İlk buharlı gemi ülkemize II. Mahmud devrinde (1808-1839) “buğ gemisi” adıyla giriyor, girince de kömüre ihtiyaç duyuluyor. Sürekli kömür ithali hazineye külfet getirdiğinden çeşitli yerli kömür örnekleri toplanıyor. İşte Uzun Mehmet’in komutanının tavrı, tam da kömür ihtiyacının olması gereken yerde, yani askeriyede duyulduğunu gösteriyor.
Uzun Mehmet, Osmanlı yönetiminin kömür ihtiyacının ve toplumun bu ihtiyaç doğrultusunda bilinçlendirilmesi çabasının bir uzantısıdır ve efsaneyi yaymaktan maksat, insanları kendi çevrelerinde muhtemel kömür yataklarını bulmaya ve hükümeti haberdar etmeye yönlendirmekten ibarettir. Yani ‘Ey millet! Çevrendeki taşlara taş diye bakma, onlar memleket için hayatî önem arz eden maden yatakları olabilir’ tarzında bir bilinçlendirme kampanyası karşısındayız. Bunu da en iyi bir hikâye şeklinde anlatabilecekleri için Uzun Mehmet seçiliyor. Tabii Cumhuriyet yönetimi de kömür ihtiyacını topluma anlatabilmek için aynı efsaneye sarılıyor ve okul kitaplarımıza kadar giriyor vesselam.
Efsaneler gerçeği sömürürler ama gerçeklikle bir şekilde temas halindedirler. Uzun Mehmet efsanesi de, etrafımızdaki taşların aslında kömür olabileceğini değilse bile, gerçek diye sunulanların birer efsane olabileceğini öğretmiş olmalıdır.
“Geçen hafta bu köşede Martin Lings’in fotoğrafı yerine yanlışlıkla Abdülkadir es-Sufi’nin fotoğrafı çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz.” (Turkuaz)
Do you want Search?
Random Post
Search