Yeniçerilik kalktı, iyi mi oldu?
Rahmetli Necip Fazıl, ilk baskısı 1970’te çıkan Yeniçeri adlı kitabında Mareşal Fevzi Çakmak ile 1942 yılında yaptığı ilginç bir görüşmeden bahseder. Çeşitli konularda karşılıklı fikirlerin serdedildiği bu görüşmede bir ara Mareşal, Necip Fazıl’ın önüne bir kitap uzatır. Bir İngiliz’in yazdığı bu kitabı okumuş olan Çakmak, anlaşılan askerî tarihle ilgilidir o sıralarda.
Necip Fazıl’a, yazarın, yeniçeriliğin kaldırılmasıyla Osmanlıların ne kadar büyük bir hata yaptıklarını, oysa yapılması gerekenin, yeniçeriliğin tehlikelerini bertaraf ettikten sonra ıslah etmek olduğunu söylediğini aktarır Paşa. Ve kitabı tercüme ettirip neşrettireceğini ekler sözlerine.
Bu kitabın tercüme edilip edilmediğini bilmiyoruz; lâkin 1949 yılında Genelkurmay Başkanlığı Yayınları arasında çıkan 25 sayfalık bir kitapçık, Yeniçerilerin Yokedilmesi başlığını taşımaktadır. Kitapçık, tam da Fevzi Çakmak’ın üzerinde durduğu “Yeniçeriliğin ortadan kaldırılmasıyla neler kaybedildi?” sorusuna cevap mahiyetindedir. Rusya’nın askersiz kalmış Osmanlı topraklarına saldırarak kısa zamanda büyük toprak parçalarını kolayca ele geçirmesini yeniçeriliğin arkasında bıraktığı büyük askerî boşluğa bağlamaktadır bir yüzbaşı olan yazar.
Fevzi Çakmak’ın sarsıcı sorusuyla kafası karışan Necip Fazıl, kitabındaki tezlere aykırı düşen bu yaklaşımı “kitabına uydurmayı” bir şekilde becerirse de, ciddi çelişkilere düşmekten kurtulamaz. Mesela yeniçerileri topa tutturarak imha ettiren padişah II. Mahmud’u bu başarısından dolayı takdir eder. Oysa başka kitaplarında Tanzimat’ı hazırlayan bu Gâvur Padişah aleyhine en ağır lafızları saymaktan geri kalmaz.
Burada Necip Fazıl’ın atladığı husus, II. Mahmud’un adını “Gâvur”a çıkaran reformların, ancak yeniçeriliğin bertaraf edilmesiyle mümkün hale gelebildiğidir. Dolayısıyla hem II. Mahmud’u yeniçerileri imha ettiği için alkışlamak, hem de zorla fes giydirdi diye lanetlemek birbiriyle çelişkilidir. Çünkü bu iki eylem, aslında birbirinin devamıdır. Birini benimseyip öbürüne karşı çıkmak, tutarsızlıktır.
Evet, yeniçeriliğin varlığı, o dönemde “bazı işlerin yolunda gitmemesine” sebep oluyordu; ama acaba hangi işlerin? Hangi güçlerin tekerlerine çomak sokmaktaydı yeniçeriler? Suçları sadece savaşlardan kaçmaları ve zaman zaman İstanbul’un ali kıran baş kesen’leri haline gelmeleri miydi?
Milliyetçi, Müslüman veya Kemalist, hiç fark etmiyor, herkes ağız birliği etmişçesine yeniçerilerin bozulduğundan dem vuruyor, bütün felaketlerimizin müsebbibi olarak onu görüyor, onu gösteriyor.
Yeniçeri, “gerileme dönemi” tarihimizin vur abalıyasıdır çünkü!
1838 tarihinde İngilizlerle imzalanan ticaret anlaşmasının maddelerine baktığınızda yeniçeriliğin ortadan kaldırılışının gerçek sebebini daha iyi anlarsınız. Anlarsınız ki, bu anlaşmanın sorunsuz bir şekilde uygulanabilmesi için o alçaklığına dair kanun hükmünde kararname ile tescil eylediğimiz esnaflaşmış yeniçeri ocağının kara cehennemin toplarıyla yerle bir edilmesi gerekmiştir.
Yeniçerileri de tanımıyoruz, yeniçeriliğin geçirdiği dönüşümleri de.
Mesela 1826’da ortadan kaldırıldığında yeniçerilerin hâlâ devşirme olduğunu zannedenlerimiz var. Külliyen yanlış.
Milliyetçi-Türkçü aydınlarımız Koçi Bey’e dayanarak Kanuni devrinden sonra yeniçeriliğe devşirme olmayanların da yazılmaya başladığını hayıflanarak anlatırlar. Koçi Bey’in, ocağa “Çingeneler” ile birlikte “Türkler”in de askere yazılmaya başladığına, bunun ise ocağın bozulmasına yol açtığına dair yazdıklarının gerçekte ne anlam ifade ettiğini ise fark etmezler.
Eğer Türklerin ocağa yazılması bozulma sebebi ise devşirmeciliği savunmaları gerekir, değil mi? Fakat bir yandan da devşirmelerin fitneleri yüzünden Osmanlı Devleti’nin çöktüğünü yazmakta herhangi bir beis görmüyorlar.
Devşirmeler iyiyse neden onlara kızıyorsunuz? Yok kötü ise Türklerin yeniçeri ocağına yazılması neden rahatsız ediyor sizi?
Gördüğünüz gibi çelişki içinde çelişki.
Şu tarihin mantığı denilen şeyin neden bizim kıyılarımıza bu kadar nadir uğradığını anlamak için yeniçerilikten iyi bir anahtar bulmak zordur.
Tarihe bakışımızı sarmış bulunan aldatıcı sisleri aralamaya devam edeceğiz.
3 Comments
metin
12 Temmuz 2011 at 23:54sayın mustafa armağan:
ben necip fazıl ın yeniçeri adlı kitabını okurken aklıma bazı sorular takıldı örneğin kitapta bazı padişahlar hakkında kadın düşkünü içkici diye söyleniyor ben kitabı yanlış mı anladım yoksa bir hata mı var bu soruma en kısa zamanda cevap verirseniz çok sevinirim
sunguroğlu
12 Nisan 2012 at 01:41Merhaba Mustafa bey. Verdiğiniz bilgiler için içtenlikle teşekkür ederim. Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra binlerce ailenin anadoluya sürgün edildiği söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz ?
Bu sürgün edilen ailelerle ilgili bilgi edinilebilir mi ? iyi çalışmalar dilerim.
Ali Haydar
6 Mart 2014 at 01:17Gerçekten güzel bir değerlendirme bu tarz bakış açısıyla bakan pek fazla yazarımız yok.