• Home
  • Genel
  • Osmanlı’da bile 25 yaşında seçiliyordu; ya biz?

Osmanlı’da bile 25 yaşında seçiliyordu; ya biz?

Osmanlı’da bile 25 yaşında seçiliyordu; ya biz?

25 yaşında milletvekili seçilebilmeyi mümkün kılacak yasal düzenlemenin 22 Temmuz’da yapılacak erken genel seçimlere yetiştirilmesinin mümkün olamayacağı Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklandı ve Türkiye, ayağına kadar gelmiş olan meclisi gençleştirme fırsatını bir başka bahara ertelemiş oldu.

Bunun üzerine halen geçerliliğini koruyan ve kanunda seçilmek için asgari eşik kabul edilen 30 yaş tahdidinin ne zaman konulduğunu merak edip araştırdım. Ulaştığım sonuçlar şaşırtıcıydı.

Türkiye’de 1876’dan beri saatler neredeyse durmuştu. Bir başka ifadeyle söylemek istersek, tam 131 (yüz otuz bir) yıldan bu yana meclisin gençleştirilmesi meselesinde bir arpa boyu mesafe kat edememiştik. Hatta birazdan göreceğimiz gibi, mesafe kat etmek bir yana, geriye gittiğimiz dahi söylenebilirdi rahatlıkla.

Her ne kadar Osmanlı Devleti bundan 146 yıl önce, 1861’de Lübnan’da 40 üyeli bir yerel parlamento teşkil etmiş ve üyelerini seçim yoluyla belirlemiş ise de, topraklarının bütününü kapsayan ‘anayasalı bir meclis’e kavuşmak için 15 yıl daha beklemesi gerekecekti. 23 Aralık 1876 tarihli ilk anayasamız, vekiller ve senatörlerden (ayan) oluşan iki meclisli bir parlamento öngörmüş ve bu parlamentonun üçte birini oluşturan vekillerin belirlenmesi için de seçim yapılmasını kabul etmişti.

İyi güzel de daha ortada bir meclis yoktur ki seçim kanunu çıkarsın? O zaman yapılacak seçimin kanununu hangi merci çıkaracaktır? Tabii ki hükümet. Kabine toplanıp karar alacak ve padişah da onaylayacaktır. Böylece bir “talimat-ı muvakkate”, yani geçici seçim kanunu çıkartılır ve seçimler ancak bu kanun sayesinde kazasız belasız yapılabilir.

İlk anayasamızda, yapılacak seçimlerde milletvekili (mebus) seçilebilmek için Osmanlı vatandaşı olmak, yabancı devlet imtiyazına sahip olmamak, Türkçe bilmek gibi şartlar yanında 30 yaşını tamamlamış bulunmak maddesi de yer alıyordu. İşte aslında bugüne kadar süregelen ve hala aşamadığımız 30 yaş sınırı meselesi, Namık Kemal ve arkadaşlarının başının altından çıkmıştı.

Ancak daha ayrıntılı hükümler getiren geçici seçim kanunu, anayasadaki bu şartta bir düzeltme yapacak ve mülk sahibi ve yaşadığı şehirde bir yıldır ikamet ediyor olmak gibi şartları getirmek yanında, seçilmek için gerekli yaş sınırını da 25’e çekecektir. Buna göre seçilebilmek için 25 yaşından aşağı bulunmamak yeterlidir. İlginç bir şekilde, seçimlerde Anayasaya değil, bu geçici seçim kanununa uyulmuştur.

Böylece adaylar Ocak 1877’de yapılan seçimlere 25 yaş sınırlamasıyla katılmışlar, hatta Namık Kemal’in Hayal dergisinde çıkan karikatüründe görüldüğü gibi, bu madde tartışmalara dahi yol açmış, hatta yaş sınırının biraz daha aşağıya çekilmesi ima edilmişti. “Müşkîlât-ı intihâbiyye”, yani “Seçim Zorlukları” başlığını taşıyan bu karikatürün ortasında kilitli seçim sandığı durmaktadır. Sandığın hemen solundaki sakallı zat, Namık Kemal’dir. Arkasında ise oylarını kullanmaya gelen seçmenler görülüyor. Sağdaki sandık görevlisi elindeki kâğıda fikirlerini karalarken şunları söylüyor:

“Mehmed’i yazsam yirmi dört buçuk yaşında, Ahmed’i yazsam mülkü yok, Kostaki’yi yazsam Yunanlı, Kirkor’u yazsam İstanbul’a geleli on bir ay oldu. Kendimi yazarım vesselâm.”[1]

Bir, 1876’de gençlerine güvenen ve seçilme yaşını 25’e indiren Osmanlı Devleti’nin durumunu düşünün, bir de 30 yaşta ısrar eden 21. yüzyılın Türkiye’sine bakın. Ve kararınızı verin: Aradan geçen 131 yılda ilerledik mi, yoksa geriledik mi?

———— Not: Yazıma gelen tepkilerden, sevgili okurlarımın başlıkta yer alan ‘bile’ vurgusundan rahatsız olduklarını memnuniyetle müşahede ettim. “Osmanlı’da bile 25 yaşında seçiliyordu” derken muhatap aldıklarım, Osmanlı’yı ilkel, geri, baskıcı olarak görenlerdi. Yani onların zihniyetine göre geri kabul edilen Osmanlı ‘bile’ gençliğine bizden daha fazla güveniyordu demek istiyorum. Dikkatli okurlarım bunun aksini düşünmeyeceğimi elbette bileceklerdir.

[1] Karikatür için bkz. Cemal Kutay, Anayasa Kavgası, İstanbul 1982, Cem Ofset, s. 80 ve Orhan Koloğlu, Türkiye Karikatür Tarihi, İstanbul 2005, Bileşim Yayınevi, s. 76.

Bir cevap yazın