• Home
  • Genel
  • Tanrı kime tapacak? Allah’a mı?

Tanrı kime tapacak? Allah’a mı?

Soru
Öncelikle hayırlı akşamlar Mustafa Bey. Gazi üniversitesi Hukuk fak. 3. sınıf öğrencisiyim. Malum derslerimiz siyaset ile iç içe ve aklıma takılan bir soru oldu, daha doğrusu bana sorulan bir soruyu yanıtlayamadım ve araştırma yaparken sizin fikrinizi almam gerektiğini düşündüm. Soru, Ezan-ı Muhammedi nin Türkçe okutulması üzerine idi. Açıkcası çok hassasım Ezan konusunda ama Türkçe okutulmasında ne sakıncası var? sorusuna ikna edici bir cevap veremedim. Tabii ki siz bir ilahiyatçı değilsiniz ama bu konular tarih ile yakından alakalı. Hassasiyetinize güvenerek görüşlerinizi bekliyorum.
Muharrem Doba


Cevap
Öncelikle bu konu hakkında bilgilenmek için “Türkçe Ezan ve Menderes” adlı kitabımı okumanızı tavsiye ederim. Sorunuza gelince, her dinin kendi din dili vardır. Bu bir başka dinin diline çevrildiğinde o dinin kendine özgü kavramları buharlaşır. Şimdi “Allah” yerine “Buda” ve “God” terimlerini kullandığınızı düşünün. Bunları kullanınca o dinin tanrılarına ibadet etmiş gibi olmayacak mısınız? La ilahe illallah’ı ‘Tanrıdan başka yoktur tapacak’ diye çevirmişler. Bu nasıl bir çeviri? Sadece bir kişi tapacak, o da Tanrı. Fakat kime tapacağı belli değil. Allah yerine Tanrı demek de aynen böyledir.  Tanrı, putperest Türklerde tan yeri ilahına verilen isimdir. Karar verin: Biz putperest döneminin ilahına mı tapıyoruz, yoksa Allah’ımıza mı?
Kaldı ki biz Allaha tapmayız, ibadet, yani kulluk ederiz. Tapmak, bilincini  kalbederek, istiğrak halinde, (Budistler gibi) kendinden geçerek tapınç nesnesinde kaybolmaktır. Oysa namazda gözünü kapatmak bile  mekruhtur dinimizde. Yani bilincini kaybetmeden ibadet edeceksin.
Velhasıl, ezan bu dinin has dili ile ifade edilmiştir. Bu dilin Arapların dili olup olmaması da bizi ilgilendirmez. Madem ki Allahın Rasulü (sav) bize bu dilde ezanı okuyun demiş, o zaman bizim için onun hangi dil olduğu önemini kaybeder. Eğer Farsça okuyun demiş olsaydı bizim için din dili o olurdu. Bakın, Yahudiler İsrail’de 2 bin yıldır kayıp olan din dillerini ihya etmek için gece gündüz uğraşırken bizim yaşayan din dilimizi unutturmamız da başka bir facia olur. vs.

2 Comments

  • Ecitah

    15 Mart 2012 at 01:10

    Öncelikle merhaba.Okuduğum kitaplardaki yazıların altına bazı düşüncelerimi not etmeyi severim.Yaklaşık iki hafta önce okuduğum kitapta Türkçe ezanla ilgili bir makaleye yer verilmiş ve Orhan Veli’nin de şiiri eklenmiş.Altına şöyle bir not düştüm;
    “Tanrı uluymuş,yokmuş ondan başka-tapacak-.Peki Tanrı kime tapacak?
    Yoksa şöyle mi olmalıydı;yoktur O’ndan başka tapıLAcak.Demek ki sevgili Orhan Veli,aradaki o bir hecenin anlamını kavrayamamış.”herhalde tevafuk oldu.
    Şimdi bu soru ve cevaba şahit olunca,Allah’a şükrettim.İyi ki ezanımız dinimizin has diliyle okunuyor.

    Cevapla
  • emre

    1 Nisan 2012 at 14:49

    Ezan emrolunduğu şekliyle “Arapça” okunur asla değiştirilemez
    İslam’ın şeairinden (İslam’a ait kesin kaideler ve adetler) bir kısmına “aklın muhakemesine bağlı olmayan” manasında “taabbüdî” denilir. Taabbüdî olan şeair hiçbir sebep ve maslahat aranmaksızın “Allah emrettiği için” yapılır. Bu kısım şeairde asla değiştirme yapılamaz.
    Nitekim bir konuda değişiklik ancak bir hikmet veya maslahat için yapılır. Taabbüdî olan şeairler ise hikmeti veya faydaları için değil Allah emrettiği için yapıldığından, onlarda değişikliğe gidilemez.
    İşte İslam’ın şeairinden olan ezanın okunuş şekli de taabbüdîdir, yani emrolunduğu şekliyle okunur, hiçbir maslahat onu değiştiremez.
    “Müminleri namaza çağırmak” ezanın yüzlerce maslahatından sadece biridir. Dolayısıyla kimse “ezan müminleri namaza çağırmak için ise farklı bir lisanda veya farklı bir şekil ile de çağırılabilir” diyemez. Ezan Peygamber Efendimiz’den (asm) günümüze kadar Arapça okunmuştur. Çünkü Arapça ezanın manasını en harika bir şekilde muhafaza edecek olan tek lisandır.
    Arapça diğer dillerden üstün kılınmıştır
    Tarihe bakıldığında her dil doğduktan sonra gelişmiş, zamanla dönüşüme uğramıştır. Bir kısım diller ise zaman içerisinde kaybolup gitmişlerdir. İşte, Arapçayı diğer dillerden farklı kılan belki de en önemli özellik; “tekâmül süreci” olmamasıdır. Arapça, ilâve ya da eksiltmeye müsâit bir yapısı olmayarak, sâbit ve mükemmel kurallarıyla baştan sona hudutları belli, gelişmeye ihtiyacı olmayan dünyadaki tek dildir. Bu suretle de İlâhî tebliğin vâsıtası olmaya en lâyık lisan olmuştur.
    Arapçanın vasfı; “Lisan-ı nahvî”dir. Yani Arapça gramer kuralları bakımından hiçbir dille mukâyese edilemez.
    Mânâda hiçbir kayıp olmadan en kısa bir şekilde anlatım sâdece Arapçaya hastır. Belâgat, edebiyat ve fesahat bakımından da dünya dilleri içinde en gelişmiş dildir. Bu sebeple Arapçadaki ifadeleri hiçbir dil tam anlamıyla karşılayamamaktadır.
    Kelime açısından en zengin dil, yine Arapçadır. Her eylem için farklı bir kelimesi vardır. Bir kökten farklı birçok kelime türetilmektedir.
    Ayrıca Arapçada kelimelerin anlamı ile sesleri arasında uyum bulunmaktadır. Mesela; “zelzele” denildiğinde anlamdaki “sarsıntı” sanki dilde de hissedilmektedir. Bu sebeple ruhun, kalbin, aklın tercümanlığını yapabilen en mükemmel dil Arapça olduğu gibi akla, ruha, kalbe ve insanın tüm latifelerine İlahî hakîkatleri hissettirebilecek tek dil yine Arapçadır.
    Allah dileseydi başka bir lisana aynı husûsiyetleri vererek bu vazifeyi gördürebilirdi. Fakat hikmet-i İlahiye Lisan-ı Arabîyi iktiza etmiştir.

    Müslümanlar’ın ibadet dili ve ortak dili Arapçadır
    “Kim Allah`ın kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir haseneye on misli sevap verilir. Ben Elif Lam Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim bir harftir diyorum.” (Tirmizi)
    Namazda ya da başka bir ibâdette -Arapça bilinsin ya da bilinmesin- Kur’ân’ın nâzil olduğu dilin dışında Kur’ân okumak câiz değildir. Peygamber Efendimiz (asm) hadisinde; Kur’ân bizzat Arapçasından okunmak şartıyla ibâdet sevabı kazandıracağını bildirmektedir.
    Kur’ân; lafızları ve harfleri, ibâdet olan tek İlahî kitaptır. Diğer semavî kitaplar ise sâdece içindeki İlahî hükümler öğrenilmesi için okunur. Kur’ân, her harfiyle Müslümanlara binler sevap kazandırır.

    Ayrıca burada ifade etmemiz gereken önemli bir husus daha var ki; Müslümanların ibâdet dilinin Arapça olması birlik ve beraberlik dini olan İslam’ın bir gereğidir. Bunun en açık örneği Mescid-i Haram’da görülür. Her dilden Müslüman bir arada olduğu ve birbirlerinin konuşmalarını anlamadıkları halde Allah’ın seçtiği tek bir dille yapılan bir çağrı ile ittifak ederler ve uyum içinde namaz kılarlar. Müslümanların en önemli birlik sebeplerinden biri aynı dille ibâdet ediyor olmalarıdır.
    Bunlarla beraber Müslüman için Kur’ân’ın mânâsının anlaşılması elbette elzemdir. Fakat ibâdette esas olan aklın mekanik olarak Kur’ân’ın kelime mânâlarını anlaması değil, Kur’ân’ın maksadının anlaşılması ve kulun şuur ile Yaratıcısına yönelmesidir.
    Diyanet-Sen Muş Şube Başkanı Feyat Asya Müslümanların ortak dilinin Arapça olduğunu ve kimsenin bu değerleri değiştirmeye hakkının olmadığını belirtip açıklamasında şu ifadelere yer vermiştir:
    “Bu durum Peygamber Efendimiz döneminde başlamış, sahabe dönemi ile devam etmiş ve bugüne kadar da ibadet dili Arapça olarak kabul görmüştür. Değişik zamanlarda farklı girişimlerde bulunulmuş ise de hiçbir zaman farklı bir dille ibadet yapılmamıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in Arapça olması sebebi ile ibadetlerimizi Arapça yapmaktayız. Başka dilde ezan ve ibadet hiçbir zaman kabul görmeyecektir. Ne Türkçe, ne Kürtçe ne de başka bir dilde ibadet yapmaya yeltenilmesi sağlıklı bir niyet değildir. Bizim ibadet dilimiz Arapça’dır Arapça hak dili ve hatta cennet dilidir.”
    Sema ehlinin dili Arapçadır
    “Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrâîl), korkutuculardan olman için, apaçık Arabça bir lisân ile senin kalbine indirmiştir.” (Şuara, 193–195)
    İmam Kurtubî tefsirinde: “Âyette geçen “Arapça” kelimesi onu Arap dili ile indirdik demektir. Çünkü sema ehlinin dili Arapçadır” demiştir.
    İmam Süyûtî ise İtkan’da; “Bütün semavî kitaplar Arapça olarak indirilmiştir. Her vahiy Arap diliyle gelmiş her peygamber bunu kendi diline çevirerek ümmetine tebliğ etmiştir”, der.
    Ömer Nasûhî Bilmen ise mezkûr Âyet-i Kerime hakkında şöyle der:
    Öyle bir lisan ki mânâsı âşikâr, anlamı açıktır. Nitekim Hûd, Sâlih, Şuayb, İsmail Aleyhimüsselam da ümmetlerini bu pek geniş, fasih -anlam ve hakîkatleri akıcı ve ahenkli- bir uslûbla ifade eden lisan ile Hak Dine davet etmişler, muhâlefet edenleri korkutmuşlardır. Kaynak: http://www.sorusorcevapbul.com – Türkçe ezan olur mu?

    Cevapla

Ecitah için bir cevap yazın Cevabı iptal et