• Home
  • Genel
  • 27 Mayıs’tan önce CHP, gençliği sokağa dökmüştü

27 Mayıs’tan önce CHP, gençliği sokağa dökmüştü

Son günlerde meydana gelen öğrenci eylemlerinin düğmesine adeta bir “mihrak” tarafından basıldığı sizin de dikkatinizden kaçmamış olmalı. Bundan 50 yıl önce yine aynı şekilde aniden patlak veren ve 27 Mayıs darbesine zemin hazırlayan öğrenci hareketlerinin nasıl başlatıldığını iyi incelemek gerekir.

5 Nisan 1960 günü DP iktidarı ile CHP muhalefeti arasındaki mücadelede son düzlüğe girilmişti. O gün, DP’liler, CHP İstanbul il başkanlığının 21 Mart 1960 gün ve 373 sayılı gizli genelgesini basına dağıtmışlardı. Genelgeden, CHP il başkanlığının, tıpkı komünistler gibi hücre şeklinde ve gizli olarak örgütlendiği anlaşılmaktaydı. Ayrıca her ilçeden iki kişinin merkezdeki emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım’la temasa geçmeleri ve fısıltı gazetesi tekniğini kullanmaları bildiriliyordu.

Ardından hükümet, Tahkikat Komisyonu kurulması için TBMM’de harekete geçti. Komünist hücre teşkilatına benzer şekilde gizli olarak örgütlenen CHP’lilerin yasadışı yollara saparak halkı kışkırtmakta ve üyelerini silahlandırmakta olduğu vs. belirtiliyor, bunun soruşturulması için mecliste bir komisyon kurulması isteniyordu.

İşte dananın kuyruğu tam burada koptu. Zira eğer bu gizli ve “komünizan” örgütlenme iddiası doğru çıkarsa CHP kapatılabilirdi. Bu, darbenin kazaya uğraması demekti. Bunun için Tahkikat Komisyonu’nun çalışmasına engel olunmalıydı. Öğrenciler ne güne duruyordu?

İlk gösteri 19 Nisan’da Kızılay’da gerçekleşir. Bir adım sonrası, 28 Nisan İstanbul ve 29 Nisan Ankara olaylarıdır. Her iki olayı da kendilerinin tezgâhladığını, o tarihte CHP Gençlik Kolları Başkanı olan Alev Coşkun “27 Mayıs İlk Aşkımızdı” kitabında itiraf eder (özetliyorum):

“İÜ Hukuk Fakültesi’nde öğrenciler toplanmıştı. “Castro Nuri” dediğimiz Nuri Yazıcı çıktı, ‘Hukukun katledildiği bir ülkede buna tahammül edemeyiz, yürüyelim arkadaşlar’ diye bağırdı. Bir bayrak çıkardı, millet yürümeye başladı. Ama bir gün önce bu konunun üniversite kantinlerinde, yurtlarda, partinin gençlik örgütlerinde konuşulduğunu da ifade etmeliyim.”

Sonuçta olaylar büyür, Emniyet Müdürüyle Rektör tartaklanır. Polis göz yaşartıcı bombalar atar. İşin garibi, hocalar da öğrencilerle birlikte direnişe geçerler. Turan Emeksiz adlı öğrenci seken bir polis kurşunuyla ölür. İki taraftan da yaralananlar vardır.

Ertesi sabah Ankara’da Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi öğrencileri erkenden okulda toplanıp slogan atmaya başlamışlardır. O sırada bir Anayasa profesörü (o zamanın Süheyl Batum’u diyelim) Bülent Nuri Esen, öğrencilerin omuzlarında olay yerine gelmiş ve bir konuşma yapmıştır. Ancak durumu pek iyi kavrayamamış olmalı ki, sıkıyönetimin anayasanın bir hükmü olduğunu söyleyince yumurtaları değilse bile hakaretleri yemeye başlamıştır. Polisin dağılın uyarısına direnen öğrenciler, “Menderes istifa” diye bağırmış, İsmet Paşa lehine tezahürat yapmışlardı.

CHP 27 Mayıs darbesinin bal gibi içindeydi. Nitekim darbe sabahı Org. Cemal Gürsel telefonda İnönü’ye “Emrinizdeyim Paşam” demiş, ardından iki darbeci subay Paşa’yı ziyaret etmişler ve balkondan halkı beraberce böyle selamlamışlardı.

Daha sonra Hukuk Fakültesi’ne giren öğrencilerle bazı hocalar polise karşı barikatlar kurup mücadele etmiş, hatta bazı kız öğrencilerin, kütüphaneden kalın ciltli kitapları erkek arkadaşlarına silah olarak kullanmaları için taşıdığı görülmüştü.

Aynı gün İstanbul’da Rektör Sıddık Sami Onar, adeta rapor vermek üzere İnönü’yü Taşlık’taki evinde ziyarete giderken gazetecilere yakalanır. Aynı gün, Menderes’in işbaşına gelir gelmez emekli ettiği Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman ile başka bir org. daha İnönü’yü ziyaret edecektir. Üniversite-CHP-asker cephesi tam siperdir.

Bunu Kızılay’daki 555K adlı gösteri izleyecek, Deniz Baykal o gün parlayan gençlerden birisi olarak yıllar yılı “Menderes’in yakasına yapışan genç” diye anılacak ama kendisi bunu hep inkâr edecekti. Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes, o gün büyük bir cesaretle göstericilerin arasına dalmış ve gençlere “Ne istiyorsunuz?” diye sormaya kadar vardırmışlardı işi. Meydan “Hürriyet istiyoruz!” haykırışıyla çınlıyordu. Ancak her iki lider de gayet sakin davranarak gençlerin üzerine şiddetle gidilmesini engellemişler, bunun üzerine beklenenin tersine gençler yumuşamıştı.

Başbakan ise radyoya çıkmış, milletin sağduyusuna yaslanarak şu masumane sözleri söylüyordu: “Bu kin, bu husumet, bu ihtiras, bu kıskançlık ne için kurutucu bir çöl fırtınası gibi bu güzel vatanın üstünde durmadan estirilmek istenmekte?”

Menderes’e göre “içleri kin ve ihtiras ateşiyle dolu” bir zümrenin oyunuydu bunlar. Onların “milletin tebessümünü dondurmaya kasteden nefesi”, hıyanetin “memleketin güzel renklerini soldurmaya matuf kötü niyeti” sahnedeydi. Milleti uyandırmaya çalışıyordu. Ancak asıl ihanetin toz kondurmak istemediği askeri cenahtan geleceğini hesaplayamamıştı.

27 Mayıs’ı ABD mi yaptırdı?

Menderes’in Temmuz 1960’ta Sovyetler’e gideceği belli olunca ABD’nin darbe yaptırttığı söylenir. Bunun soldan bir yorum olduğunu unutmayın. Halbuki Celâl Bayar’ın 1974’te “Günaydın” gazetesindeki anılarında Menderes’in Ruslara, ‘CHP üzerinden gençliği tahrik etmekten vazgeçin, gelin anlaşalım’, teklifiyle gitmek istediğini anlatır. Başbakan Rusları Türkiye’deki tahriklerine son vermeye ikna edebilseydi CHP’nin darbe planı akim kalacaktı. İşte darbe bu dış politika atağını boşa çıkarmak için yapıldı. Bugün komşularımızla kavgalı kalmamız için diretenlerin kimler olduklarını bilmem bu kıssadan çıkartabildiniz mi?

12 Aralık 2010, Pazar

Bir yanıt yazın