• Home
  • Genel
  • 99 yıl önce Gazze’de İngilizleri yenmiştik

99 yıl önce Gazze’de İngilizleri yenmiştik

Tarihi galipler yazar” sözü ilk bakışta beylik bir ifade gibi görünse de derin bir hakikati dile getirir. Eğer Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıksaydık ders kitaplarında Çanakkale Zaferi’ni Enver Paşa’nın kazandığını okuyor olacaktık, Cumhuriyet devri kitapları ise aynı zaferi Yarbay (sonra Albay) Mustafa Kemal Bey’e tapulama gayretkeşliği içindeler.

Öte yandan ders kitaplarımızda Kutu’l-Amare zaferi ve kahramanları neredeyse unutulmuş gibidir ama eğer ilk Dünya Savaşı’ndan galip ayrılsaydık Halil (Kut) Paşa’ya tıpkı şimdiki kitaplarımızda Mustafa Kemal Paşa için düzülen övgülerle dolu bulacaktık.

Velhasıl Ernest Renan’ın deyişiyle söylersek “Tarihi yanlış yazmak ulus olmanın ayrılmaz bir parçasıdır”. Ulus devletler kuruluşlarında tarihleri kendi temellerini haklı gösterecek şekilde yeniden tasarlar ve aykırı unsurları ayrık otları gibi temizlerler. Steril bir tarih arzusu ulus devletin onsuz olmaz bir parçasıdır.

Vurgulamaya devam edeceğim: Çanakkale zaferi sadece Osmanlı ordusunun moralini düzeltmekle kalmamış, yedi düvelin mağlup edilebileceği inancını ve ümidini de aşılamış, 1915 sonlarında Selman-ı Pak’ta Nureddin Paşa İngiliz ordusunu mağlup etmiş, dahası, Kutu’l-Amare’de kuşatılmış olan General Townshend’in ordusu Nisan sonlarında topuyla tüfeğiyle Halil Paşa tarafından esir alınmıştı ki, hikayesini Derin Tarih dergisinin Nisan sayısında bulacaksınız.

Böylece 1916 Nisanında savaşta İngilizleri yenmeye devam ettiğimizi gösterdik ve zaten Sykes-Picot’nun hemen ertesi ay devreye sokulması Osmanlı kuvvetlerinin bileğini savaş meydanlarında bükemeyenlerin ve her teşebbüslerinde zelil olarak harp meydanlarından ayrılanların işi kalleşlikle ve düşman topraklarını yağmaya açarak halle çalıştıklarını gösteriyordu. Yani İngiltere-Fransa ve Rusya arasında imzalanan (ertesi yıl Rusya denklemden düşecektir) gizli bir anlaşma olan Sykes-Picot Kutu’l-Amare yenilgisinin ardından devreye sokulan bir kalleşlik belgesidir.

Birinci Gazze Muharebesi’ni kazandıktan sonra gururla dalgalanan Alay Sancağımız.

1917 yılına geliyoruz. Mart ayında Irak cephesinde Bağdat’ı düşüren İngilizlere karşı kısa bir süre sonra Gazze cephesinde bir zafer kazanıyoruz ki, bunu ertesi ay ikinci Gazze galibiyeti izleyecektir. Yani Osmanlı ordusu, Edward Erikson’un dediği gibi hala çok iyi koordine oluyor, modern savaş taktiklerini başarıyla uygulayabiliyordu.

Ta ki Nablus cephesindeki nihai hezimetimize kadar savaş meydanlarında “Biz buradayız” demeye devam etmiştik. Çanakkale’de kim olduğumuzu ve nasıl savaştığımızı dünyaya göstermiştik, bir süre daha gösterecektik.

Kutu’l-Amare’yi önümüzdeki haftalara bırakalım ve hazır 99. yıldönümü kapımıza gelip dayanmışken birinci ve ikinci Gazze muharebelerini hatırlamaya çalışalım.

Bizi Çanakkale’de gördüler

Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Dağı adlı kitabı bize Gazze muharebelerinden de bir görgü şahidinin günlüğü vesilesiyle bahseder.

Karadan saldıran İngilizlerin denizden gemilerle zavallı Gazze’yi bombaladıklarını ve şehre ağır zararlar verdiklerini anlattıktan sonra bize müthiş bir direniş sergileyen bir alaydan bahseder. Falih Rıfkı’ya göre bu alay, kendinden en az dört beş defa üstün kuvvetlerle karşı Gazze’yi kurtarmıştır.

İngiliz gemi ve toplarından yağan kesintisiz gülle ve demir yağmuru altında insanı deli eden Gazze muharebelerinden Kudüs’e dönen yaralıları ziyaret eden bir arkadaşı askerlerimizden birine demiş ki:

Nasıl, yine gelirler mi?

Askerimiz kendinden gayet emin bir edayla cevap vermiş:

Gelemezler Efendi… (Çünkü) Bizim alayı gördüler.

Asker bu sözüyle Çanakkale’de savaşmış bulunan alayının Gazze’de de İngilizlere dünyayı nasıl dar ettiğini kast etmiştir.

Askerimizin morali o kadar yükselmiştir ki, İngilizlerin boşalttıkları bir sipere giren askerimizin ganimet olarak aldığı yemeğin tadını beğenmeyip “Yahu bunlar da kötülemiş. Çanakkale’deki yemekleri daha lezzetliydi” demesi bile Mehmed Akif’in Asım’ın Nesli için söylediği “Yüz göz olmuş bu çocuklar ölümün şahsiyle” mısraını hatırlatır.

2. Gazze muharebesinden de bir olay aktaran Falih Rıfkı, Şeyh Ali Mantar’ın mezarının bulunduğu Mantar Tepe’den düşmanı gözetleyen tarassudcularımız ile neferlerimizin kahramanlıklarından bahsettikten sonra şu bilmediğimiz hakikati fısıldar tarihin kulaklarına: “Onlar Gazze günlerinin hakikaten en büyük kahramanlarıdırlar.”

19 Nisan 1917 tarihli bir subayın günlüğünde bize kahraman 11. Bölük’ten yine kahraman bir neferimizin yaptıklarını nakleder. Bir siperin önüne düşen ama patlamayan bombayı gören Mehmetçiğin destanıdır bu:

“Vakayı gören bir nefer siperinden fırlayıp sapından tuttuğu tehlikeli bombayı omuzuna aldı ve İngilizlerin bir saniye kesilmeyen ateşi altında siperler üzerinden atlayarak kestirme bir yoldan bataryanın yanına geldi. Bu sefer bomba hakiki hedefini buldu.”

Patlamayan bombayı omuzlayıp düşman bataryasının yanına götürüp orada patlatan bir Mehmetçiğin Gazze topraklarına bir çığlık halinde bıraktığımız hatıralardan biridir bu. Nitekim Falıh Rifkı “Tarih böyle kahramanların isimlerini yazmaz fakat ikinci Gazze muharebesinin son gününü görenler 11. Bölüğün ismini unutamazlar.”

Birinci Gazze Muharebesi’ni kazanan alayın subayları sancağın altında böyle selamlamışlar tarihi.


Öyle bir unuttuk ki hem de…

99 yıl sonra bu destanları yaralı hafızasıyla hatırlamaya çalışan pir-i fani gibiyiz. Ama unutmaya karşı direneceğiz. Galiplerin yazdıkları tarihten ancak yeniden hatırlayarak intikamımızı alabiliriz çünkü.

Öte yandan Gazze muharebesinde bir kere daha Osmanlı karşısında mağlup olan İngiliz Generali Murray, Londra’ya yalan bir rapor yazdı. Gerçekte Osmanlı’nın dört beş katı bir kuvvetle hücum eden ama Osmanlınınkinden çok daha fazla zayiat veren Murray, Türklerin 6 bin ila 7 bin kayıp verdiklerini yazıyordu ama zayiatımız 2,500’ün altındaydı. Muharebeyi İngilizler kazanmıştı. İyi haberlere muhtaç İngiliz gazeteleri tabii bu yalanların üzerine balıklama atladılar. Güya zafer onlarındı!

Lakin cephedeki İngiliz askerleri gerçekleri daha iyi görmüşlerdi. Nitekim Briscoe Moore adlı subay, bir Türk uçağının üzerlerinden geçerken aşağıya bir kağıt attığını ve açtıklarında şu notu okuduğunu yazıyordu:

“Siz bizim iletişimimizi kestiniz fakat biz de sizi Gazze’de yendik.” (Eugen Rogan, The Fall of the Ottomans”, Allen Lane: 2015, s. 328-9.)

Bir yanıt yazın