• Home
  • Genel
  • Amerikalı bir diplomatın Türkiye gözlemleri 

Amerikalı bir diplomatın Türkiye gözlemleri 

Raflarda nadiren de olsa nitelikli tarih kitapları görmek sevindirici oluyor. Daha doğrusu, nitelikli ve cesurane yazılmış tarih kitapları ki, ekmek ve su kadar ihtiyaç var onlara. 

Dün satın aldığım kitap umut verici bir ışık gibiydi. Halen University of Central Florida’da Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Direktörü ve tarih profesörü olarak görev yapan Hakan Özoğlu’nun Amerikalı Diplomat Amiral Bristol’ın Gözlemleri başlığıyla neşredilen kitabı üzerinde durmak istiyorum (Yapı Kredi Yay., 2022).

Kitap Türkiye’de Osmanlı devrinden başlayıp 1927 yılına kadar diplomatlık yapan Amiral Bristol’ın hatıra ve yazışmalarının özet ve değerlendirmelerinden meydana geliyor.

Amiral Bristol Türk düşmanı olmayan dürüst ve yer yer tarafsız bir diplomat gözlemci sıfatıyla başka yayınlarda pek rastlamadığımız, hele Kemalist tarih laklaklarında asla bulamayacağımız noktaları aydınlatıyor. Ufak tefek tarih ve bilgi hatalarına gözümüzü kapatırsak Hakan Özoğlu’nun çalışması 1919-1927 yıllarına içimizde yaşayan bir Amerikalı askerin perspektifinden bakmamızı sağladığı için değerli.

Ön fikir vermesi bakımından 1 Ağustos 1925 tarihli değerlendirmesinden bir parçayı okuyalım:

“Türkiye’deki mevcut rejimin genel özelliğine gelince; (bu rejim) bir demokrasi değildi ve demokrasi olmasını beklemek pek akla yakın değildi. Önümüzdeki birkaç yıl için Türkiye’de beklenebilecek en iyi rejim aydınlanmış bir diktatörlük(tür).” (s. 82)

Amiral Bristol birkaç ay önce ise Mustafa Kemal’in siyasi muhalefeti tasfiyeye yönelik bazı siyasî hamleleri noktasında şu yorumu yapar:

“Ankara hızla Tcheka’yı (Sovyet gizli polis teşkilatını) örnek alıyor. Görünüşü göre amacı her türlü siyasi muhalefeti ortadan kaldırmak; yöntemi, ortaya konulan kanıtlara göre değil, belirli bir politikaya göre mahkûm etmek; kurbanları, sıradan vatandaşların yanı sıra saygın ve etkin kişiler. Başyazarlar, yalnızca rahatsız edici bir sözcük kullandıkları için değil, belli bir zihniyete sahip oldukları için yargılandı. Basını sindirmekte öyle başarılı oldu ki, doğruluktan en aleni sapmaları eleştirilmedi bile; muhalefeti öyle sindirdi ki, onun anayasaya aykırılığına karşı itirazda bulunulmuyor artık.” (s. 83)

Diktatörlük faslında çeşitli raporları (bu arada G. Howland Shaw’ınkileri) genişçe aktaran Prof. Özoğlu, Cumhuriyet döneminde muhalefetin acımasızca bastırılmasını anlayışla karşılayan aynı Amiralin Osmanlı’ya hiç de hoşgörlü davranmadığını, Osmanlı yönetiminden hiç haz etmediğini, hatta bir defasında Osmanlı imparatorluğunun ayakta kalmasının uygarlığa karşı büyük bir suç işlemek anlamına geleceğini söylediğini aktarır. 

Korkunç İzmir yangını hakkında da yer yer objektif hükümlerine rastladığımız Amiral Bristol’ın Türkiye’deki istihbarat ağı o kadar mükemmelmiş ki, Halifeliğin kaldırılacağını bir hafta önceden haber almış. 

Kitaptaki ilgi çekici bir husus da, Halifeliğin kaldırılmasını müteakip vakıf mülklerinin devlete geçmesi. Hilafetin kaldırılmasından sadece iki gün sonra kendisine bir ABD Askeri Ataşesi tarafından gönderilen raporda şunlar yazılıdır: 

“Evkaf (vakıf) malları devlete geçiyor. Türk yetkililere göre, bu mal varlığının 2 milyar TL (1 milyar dolardan biraz fazla) değerinde olabileceği tahmin ediliyor.” 

Şimdi 1925 yılında Türkiye bütçesinin yaklaşık 84 milyon dolar olduğunu düşünürseniz el konulan vakıf mallarının değeri hususunda bir parça fikir edinebilirsiniz. Hakan Özoğlu, “Diğer bir deyişle” diyor, “bu rakam, Evkaf’ın tahmini değerinin, yıllık devlet bütçesinin aşağı yukarı 12 katı olduğuna işaret ediyor. Belli ki hükümet, bu mal varlığını kiralayarak ya da satarak Osmanlı devleti kasasında bulunmayan yüklüce bir paradan istifade etti.”(s. 151)

Daha net söyleyelim mi: Vakıf mülklerinden elde edilen 12 yıllık Türkiye bütçesi büyüklüğünde muazzam bir meblağ karşısındayızdır. Müteakip yıllarda binlerce misalini göreceğimiz satılan cami ve türbeler meselesinin nereden çıktığı bu bilgi ışığında daha bir netleşmekte.

Özetle nitelikli ve cesurca araştırmalara ihtiyacımız had safhada. Bu değerli esere imza atan Hakan Özoğlu’nu ve Yapı Kredi Yayınları’nı tebrik ediyorum. 

Bir yanıt yazın