Asrın filozofu

Asrın filozofu

On bir gün önce sessiz sedasız tarihi bir dönüm noktasını daha geçtik. Ne basınımızdan, ne de aydınlarımızdan bu tarihi yıl dönümünü hatırlayan oldu.

Türkiye, çaresizce kendi Hizbullahlarını üreten büyük bir kültür bataklığı olmak yolunda emin adımlarla ilerliyordu aynı günlerde.

Geçtiğimiz 11 Şubat’ta bir filozof yalnız ismiyle değil, cismiyle de bir asrı doldurdu. 11 Şubat 1900 tarihinde doğan Hans-Georg Gadamer, on bir gün önce 100 yaşını doldurdu ve yaşayan en büyük filozof olarak tarihe adını altın harflerle bir kere daha yazdırdı.

Gerçi kendisinden büyük bir filozof daha var bugün hayatta olan (103 yaşındaki Amerikalı Charles Hartshorne), ne var ki Gadamer’in gün geçtikçe parlayan düşünceleriyle kabil-i kıyas bile değil onunkiler.

Gerçi daha önce de çok uzun ömürlü birkaç filozof çıkmıştır. Mesela Fontenelle, 100 yaşını doldurmasına bir ay kala ölmüştür; ama şöhreti orijinalliğinden çok yeni doğmakta olan bilimin popülerleştirilmesinde oynadığı propagandist rolden gelmektedir.

Peki kimdir Gadamer?

Wilhelm Almanya’sından Birinci Dünya Savaşı’na, Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşünden Nazi tiranlığı, Stalinist Doğu Almanya, Federal Cumhuriyetin başkenti Bonn’a taşıyarak kurulması ve nihayet 1989’da iki Almanya’nın birleşmesine kadar bir ömre sığdırılması müşkil şartlar altında “her şeye rağmen” felsefe yapmaya, Avrupa felsefesinin tıkanmış kılcal damarlarını ustaca açmaya ve Eflatun ve Aristo’ya dönerek Batı düşünce geleneğini yeniden ve farklı gözlerle okumaya yönelmiş biridir Gadamer.

Bugün eserleri peş peşe dünya dillerine çevrilmekte olan bu üstad filozof -tez şöhret olmak heveslisi gençler burayı iyi dinlesin- tam 60 yaşındayken, Hakikat ve Yöntem adlı kitabını yayınladıktan sonra şöhrete ulaşmıştır. Çoğu insan bu yaşlarında emekliye ayrılır oysa.

Ernest Wolf-Gazo, Gadamer’in hermenötik felsefesini anlamanın en kolay yolunun onu Marx’ın sistemiyle karşılaştırmak olduğu kanaatindedir. Bilindiği gibi Marx, filozofların dünyayı yorumlamakla vakit geçirdiklerini, oysa asıl yapılması gerekenin dünyayı değiştirmek olduğunu söylemiştir. Fakat anlayamadığımız bir dünyayı nasıl değiştireceğiz? Onu anlamadan değiştirmek ne kadar mümkündür?

İşte Gadamer’in hermenötiği, bu tezi tersine, yani ilk haline döndürmektedir; yani dünyayı yorumlamaya.

Bir köksüzlük temelinde dünyaya bakan Amerikalıların ve dahi bizim Amerikan hayranı aydınlarımızın kavramakta zorlandığı bir noktadır burası. Kalmışsa, Marxistlerin de…

İnsanın anlama ve anlamları yorumlama süreci son derece karmaşıktır. Anlama, burada bilgiyle ilgili bir fiil değil, sanatla ilgilidir ve metafizik bir fiildir. Anlama, mantıkla yakalanan bir şey olmayıp insan olarak var olmamızın bizzat kendisidir. Ancak hayvani (beşeri) tarafımız anlamdan yoksun olarak işleyebilir; “insan”, anlayan hayvandır (“hayvan” burada “mahluk” anlamındadır).

İnsanın anlayabilmesi ise ancak bir diyalog halinde mümkün olabilir. Kendisiyle ve başkalarıyla diyalog sırasındadır ki insan kendisini ortaya koyar ve anlayabilir. Diyalog, yani eskilerin deyişiyle sohbet. Dünyada olmak, dünyayı yorumlamak demektir. Yorum olmadan yaşamanın hiçbir anlamı yoktur.

Belki bazılarınıza basit geldi; ama bu basit hakikattir işte Gadamer’in neredeyse bir asır peşinden koştuğu. Anlama, diyalog, yorumlama ve yaşama… İnsan bir başkası hakkında kanaat beyan ederken onu yorumlamaktadır aslında. Bu sıradadır ki o insanın “ufku” ile yorumladığı insanın ufku “kaynaşır”. Bu süreçte öteki insanın farklılığı ile nev-i şahsına münhasır tarafları yorumlayanınkiyle dirsek temasına girer.

İnsanoğlunun diyalog sırasında başkasının farklılığında kendisini ve dünyayı anlaması, yorumlaması hiç bitmeyen bir süreçtir. Doğumundan ölümüne kadar insanlar başkalarını ve dünyayı yorumlar, bu arada kendilerini sürekli yeniden keşfederler.

Bu sürekli keşifte bizim en büyük yardımcımız ise “dil”dir. Dil, ancak sohbet sırasında kendisini en sahih biçimde açığa vurur.

Eğer, der, Gadamer, sohbete, diyaloğa bütün insanları katabilirsek, bütün ufukların kaynaştığı olağanüstü mümbit bir ortama ulaşmayı başarabiliriz ki bu, bütün anlaşmazlıkların çözüldüğü ve önyargılarımızın birbirini tanımak suretiyle aşıldığı ideal bir durum demektir. Hermenötiğin gayesi, bütün insanların altında buluşabileceği ideal bir anlaşma ortamının hazırlanmasıdır.

Bunun yolu ise çok basit: Diyalog, konuşma ve sohbet.

Bir cevap yazın