• Home
  • Genel
  • CHP, Said Nursi’yi Menderes’in öldürttüğü iftirasını atmaktan çekinmemişti

CHP, Said Nursi’yi Menderes’in öldürttüğü iftirasını atmaktan çekinmemişti

CHP, Said Nursi’yi Menderes’in öldürttüğü iftirasını atmaktan çekinmemişti
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın CHP’nin kapatılıp vakıf yapılması ve Cumhuriyet tarihini araştırma merkezi haline getirilmesi önerisi üzerinde nedense yeterince durulmadı. Durulmalıydı oysa.
Hatta bence CHP’nin ‘müze’ yapılması önerisi de sayın bakana rağmen ısrarla gündemde tutulmalıdır. Bir parti olmaktan çok, devletin çok damarlı bir organı olarak yapılanan CHP’nin, başını yediği partilerin görkemli bir müzesi olarak da gelecek nesillere hatırlatılması şarttır. Düşünün, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan Serbest Fırka’ya, oradan Demokrat Parti’ye ve Refah Partisi’ne karşı yapılan kapatma operasyonlarına uzanan renkli bir tarihin müzesini kim gezmek istemez? Öte yandan CHP’nin bir ‘İnönü sendromu’ vardır ve bu sendrom, büyük ölçüde Tek Parti dönemine endekslenmiş olduğu için demokrasi dönemlerinde nasıl işleyeceğine bir türlü karar veremeyen Acem kılıcı gibi çalışmakta, hem ‘karşı tarafı’, hem de kendisini keserek yoluna devam etmektedir. Baykal olayında kılıç kendisini kestiğinde feryad u figan yükseltmekte. Ancak aynı kılıç başkasını kesmeyi alışkanlık haline getirdiğinde nedense kılları kıpırdamıyor, sevinçlerinden ağızlarını kapatamıyorlardı.
1938’de CHP tarafından milli şefliğe ve değişmez genel başkanlığa seçilen İsmet İnönü, hakkında bir koruma kanunu bulunmamasına rağmen, bugüne kadar doğru dürüst eleştirilememiştir. 1938’de cumhurbaşkanı seçilince başbakanlığı dönemi eleştiriden yırtmış, 1950’de DP’ye iktidarı devredeceği zaman onlardan eski defterleri kurcalamayacakları konusunda güvence almış, 27 Mayıs darbesiyle yeniden kutsanıp iktidara getirilmiş, 1971’deki muhtırayı desteklediği için kendisine dokunulmamış ve bu böyle sürüp gitmiştir.
Bazı ayrıntılar dönemi anlamak bakımından ilginçtir. Mesela 1923’te ölen Zübeyde Hanım’ın İzmir’deki mezarını İnönü’nün ancak 36 yıl sonra, Menderes iktidarına karşı sözde ‘Büyük Taarruz’u başlattığı 1959 Mayıs’ında ziyaret etmiş olması yeterince anlamlı değil midir? Düşünün, tam 13 yıl başbakanlık yapmış, gitmemiş; 12 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış, adımını atmamış; 9 yıl ana muhalefet partisi liderliği döneminde aklına getirmemiş ama mevcut iktidarı devirmek için başlattığı taarruz sırasında basının huzurunda yarım asra yaklaşan gecikmeli ziyareti gerçekleştiriyor. Bunun samimiyetine inanacak bir Allah’ın kulu bulunabilir mi?
Atatürk zamanında Çankaya Köşkü’nün bahçesine Atatürk’ün bir heykeli dikilecekti. 1938’de yapımı biten heykel, İnönü döneminde bahçede bir barakada toz toprak içerisinde bekletilmiş, herhalde başını kaşıyacak zamanı olmadığı için bir türlü yerine dikilememişti. Heykeli bugünkü yerine diktiren, Celal Bayar olmuştur.
CHP’nin muhalefet yıllarındaki tavırları da henüz incelenmiş değildir. Menderes iktidarını yıpratmak için nasıl her türlü aracı mubah sayan bir anlayışla çalıştığını görmek öğretici olacaktır. Mesela İnönü, 1957 seçimlerinde DP’nin Bediüzzaman Said Nursi’yi görevlendirdiği iftirasını atmış, iktidarı irticadan vurmayı denemiştir. 1960 Mart’ında vefatı üzerine ne yapılmıştır biliyor musunuz? Bu defa da Said Nursi’yi Menderes’in öldürttüğü yalanını yayarak DP’yi onu sevenlerin gözünden düşürmeye kalkmıştı.

27 Mayıs 1960 sabahı ihtilalci subaylardan ikisi soluğu, o sırada Metin Toker’in evinde bulunan İsmet İnönü’nün yanında almışlardı. Evin balkonundan, toplanan CHP’lileri selamlayan İnönü’nün sevinci yüzünden okunmaktaydı.
Pek bilinmez ama 1950-1959 döneminde, tam 10 yıl boyunca CHP liderleri resmi Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılmamış, protesto etmişlerdir. Neden mi? Kendileri iktidar değilse Cumhuriyet Bayramın’ın kutlanması caiz değildir de ondan.
1957 yılı Cumhuriyet Bayramı, Gaziantep’te ‘şok’ edici bir olaya sahne olmuş, törende CHP’liler Türk bayrağıyla değil de, 6 oklu CHP bayraklarıyla yürümek istemişler, güvenlik güçleri engellemek isteyince olay büyümüş ve belediye başkanlığı binasındaki Türk bayrağı indirilerek yerine CHP bayrağı asılmıştır. Üstelik ay yıldızlı Türk bayrağının yerine 6 oklu parti bayrağının asılmasına karışanlar CHP yöneticileri tarafından kınanacaklarına, mahkeme safhasında İnönü tarafından himaye altına alınmış, davranışları mağduriyet sayılarak açıkça savunulabilmiştir.
Hepsi bir yana ama İnönü’nün, 1937 Eylül’ünde Atatürk tarafından başbakanlıktan alınmasını bir türlü hazmedemeyişine ne demeli?. 27 Mayıs ihtilalini yapanlardan MBK’dan Orhan Erkanlı’nın hatıralarında İnönü’nün ağzından aktardığı şu satırlar, Milli Şef’in, Ebedi Şef Atatürk’ü kendisine haksızlık yapmakla suçladığını gösteriyor: “Bu kavgada haksızlık, esasında Atatürk’ündür. (…) Haksızlık ona aitti.”
Görüyorsunuz, İnönü’nün hep haklı çıkma tutkusu Atatürk’ü suçlamaya kadar varmıştı. Bu haksızlığa uğramış olma duygusuyla, hatta kiniyle mi yapmıştı bilinmez ama paralardan ve pullardan onun resimlerini çıkartması, resmi dairelerden tablolarını indirtip kendi resimlerini astırması, “Nutuk”un basımını yasaklayıp kendi “Söylev ve Demeçleri”ni yayınlatması, Zübeyde Hanım’ın mezarını 1959’a kadar ziyaret etmemesi, Atatürk’ün yakın arkadaşlarını Meclis’ten ve partiden tasfiye etmesi… Neresinden bakarsanız bakın, bir tavrı yansıtır.
Üstelik Atatürk yalnız başbakanlıktan almakla kalmamıştı İnönü’yü; 25 Ekim 1937 tarihli resmi tebliğden anlaşılacağı üzere CHP Genel Başkan Vekilliği’nden de almış, yerine Celal Bayar’ı atamış, böylece kendi kurduğu partiyi, İnönü’ye değil, Bayar’a teslim etmişti. Benim kanaatim, Atatürk 3-5 sene daha yaşasaydı, memnun olduğu Bayar’la yoluna devam edecek ve İnönü adı belki de unutulup gidecekti.
Peki İnönü neden gözden düşmüştü?
Bunun için çeşitli sebepler gösterilebilir ama iktidara İnönü ile birlikte çöreklenmiş bulunan ve sorgu sual edilemeyen ekibin yaptığı yolsuzluklar, birinci sırada yer almaktaydı. Düşünün, Atatürk bir tercihte bulunmuş, Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy gibi dürüst arkadaşlarını siyasetten tasfiye etmişti. Onların yerine şans verdikleri de kendisini arkadan vurmuş, Taksim’deki Ayaspaşa Mezarlığını parselleyip üzerinde apartmanları yükseltince, üstelik pis kokular ayyuka çıkınca yeni bir tasfiyeye gitmekten başka şansı kalmamıştı.
Ama artık çok geçti. İnönü artık bir tane değildi.

23 Mayıs 2010, Pazar

Bir cevap yazın