• Home
  • Genel
  • Değiştirilemez ilkeleri Anayasa’ya kim koydu?

Değiştirilemez ilkeleri Anayasa’ya kim koydu?

Değiştirilemez ilkeleri Anayasa’ya kim koydu?

Türkiye’de modern hukuk eğitiminin kurucularından Prof. Ernst E. Hirsch’in hatıraları, Cumhuriyet’in ilk yılları konusunda bize birinci elden bir yabancı tanıklık sunduğu için önem arz eder.

İç sansürün kararttığı veya kitabına uydurduğu pek çok önemli kırılma noktası, onun anılarında olanca yalınlığı, hatta olanca çıplaklığıyla karşımıza çıkar ve şaşırtır bizleri. İşte Hirsch’in aynasına yansıyan bu çıplak görüntülerden birisi de, Altı Ok’un anayasaya giriş hikâyesidir.

Ernst Hirsch, 1933 yılında yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nnde görev yapmak üzere Türkiye’ye gelen Alman hukuk profesörlerinden biridir. Aslen Yahudidir. Ve yeni kurulan Hukuk Fakültesi’nde Ticaret Hukuku derslerini ilk olarak veren şahsiyettir.

Hirsch yalnız İstanbul ve Ankara üniversitelerinde toplam 20 yıl hukuk hocalığı yapmakla kalmamış, aynı zamanda Türk hükümetine çeşitli konularda danışmanlıklarda da bulunmuştur. Hatta bu gayri resmi görevini 1953’de Almanya’ya dönüşüne kadar sürdürdüğünü ve Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu formüle ettiğini kendisi anlatıyor.

Anlattıkları içinde ilginç bir nokta özellikle dikkatimi çekti. Meğer CHP’nin altı ilkesinin 3 Şubat 1927 tarihli 3115 sayılı kanunla anayasa metnine dahil edilmesinde Hirsch’in parmağı varmış.

Kendisi olayı şöyle anlatıyor:

1936 yılı başlarında Yargıtay iki Genel Kurul Kararı vermiş ve 1926 tarihli Ticaret Kanunu’nun iki hükmünü kelimesi kelimesine öyle bir yorumlamışlardır ki, sanki özgürlük, sınırsızlık anlamına gelmektedir. Bunun üzerine bir konferans vererek açıklama yapan Hirsch, her iki kararda da “devletçilik ruhunun eksik olduğunu” söyler ve özgürlüklerin sınırlanması gerektiği üzerinde durur. Sınırsız özgürlük olamaz ona göre.

Fakat burada asıl dikkat çeken nokta, yargıçların kararlı tutumudur. Hatırata göre tek parti döneminde özgürlükten yana tavır koyan zamanın Yargıtay üyeleri, Hirsch’in bu eleştirilerine şöyle karşılık vermişler:

“Nasyonal sosyalist Almanya’da tek iktidar partisine ait ilkelerin devlet organları üzerinde de bağlayıcı etkisi olabilir. Ama Türkiye’de tek parti sistemine rağmen, Anayasa’nın 54 üncü maddesinde yargıcın tüm davalarda ve kararlarda sadece kanunla bağlı olduğunu belirten hüküm yer almaktadır. Cumhuriyet Halk Partisinin altı ilkesi, kanun gücünde değildirler ve dolayısıyla yargıçları hiçbir şekilde bağlamazlar.“

Hirsch, kendi devletçi anlayışına sığdıramadığı Yargıtay’ın bu sınırsız özgürlükten yana kararlarını eleştirerek CHP milletvekillerini uyandırmıştır. Nitekim konferanstan sadece birkaç hafta sonra CHP Genel Sekreteri Recep Peker harekete geçerek Anayasa’da değişiklik yapılacağını, CHP’nin altı ilkesinin (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık) anayasa metnine katılacağını açıklamıştır. Nitekim Şubat 1937 başında bu değişiklik gerçekleşecektir.

Asıl ilginç olan husus ise Hirsch’in yorumudur: Böylece, der, iktidar partisinin altı ilkesi devlet hukukuna uygun biçimde Anayasa ilkesi haline gelmiş ve herkes için bağlayıcı nitelik kazanmıştı.

Şu sözler de yine kendisine ait:

“Böylece, farkına bile varmaksızın, Türk Anayasa hukukunun bir özelliğine katkıda bulunmuş oldum. Bu özellik 1961 Anayasasında da korunmuştur.“

Hirsch, 1937’de kendi katkısıyla anayasaya geçirilen bu ilkelerin 1950 yılında seçimi CHP karşısında ezici bir çoğunlukla kazanmasına rağmen Demokrat Parti tarafından da kaldırılmadığına dikkatimizi çekerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderinde ne kadar temelli bir rol oynadığını belirtmek ihtiyacını duymuştur.

Böylece Hirsch’in dolaylı olarak (‘belki de farkında olmadan’) anayasaya konulmasına katkıda bulunduğu Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri, 21. yüzyıl başlarında Türkiye’de özgürlüklerin önünü kapatan yeni bir karanlığa kaynaklık etmiş oldu. Belki de farkında olmadan!

———-

Not: Ernst E. Hirsch’in anıları Hâtıralarım: Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi başlığıyla Türkçeye çevrilmiş ve 1985 yılında Ankara�da Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları arasında basılmıştır.

Mustafa ARMAĞAN

Bir cevap yazın