Einstein’ın teklifini İnönü reddetmiş
Geçenlerde katıldığım bir TV programında konuklardan birisi çok önemli bir buluşmuş gibi Albert Einstein’ın Atatürk’e bir mektup yazdığını söyledi.
Muradı, o zamanlar Türkiye’nin itibarının çok yükseklerde olduğunu ispatlamaktı. Oysa şimdi öyle miydi ya! Yüzümüze bakan bile yoktu!
Aslında Einstein o mektubu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e değil, Başbakanlığa yazmıştı ve o tarihte başbakan da İsmet Paşa’ydı. Hatta mektup Atatürk’e yazılmadığı gibi, yazan kişi de Einstein değildi. Sadece imzası vardı altında, o kadar.
Einstein, bir Yahudi yardımlaşma kuruluşu olan OSE Yahudi Sağlık Derneği’nin onursal başkanıydı, bu nedenle yokluğunda yazılar rahatça gönderilebilsinler diye ya boş kâğıtların altını imzalıyor ya da yazılar masasına geldiğinde toplu olarak imzalıyordu.
Böylece bazılarının “Bakın o zamanlar ‘büyük dâhi’ Einstein bile bize hayrandı” türünden sallama seanslarında dile düşürdükleri o mektup, bir gözbağcılığa kurban edilmiştir. İşin daha da garibi, bazı tarih heveskârlarının Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki dosyanın devamına bakmadan, sadece Einstein’ın mektubunu ele alıp üzerine balıklama atlamış olmalarıdır. Oysa dosyanın devamındaki İsmet Paşa’nın Einstein’a verdiği olumsuz cevap, işlerine gelmediği için olsa gerek, ısrarla gizlenmektedir.
Oysa tarih, belgelerin sadece işinize gelen kısmına bakmak demek değildir. Bütününe bakabilmektir. Ne kadar bütüne bakabilirseniz o kadar lezzetli ve uzun ömürlü bir yemek çıkartabilirsiniz masaya.
İşte araştırmacı Rifat N.Bali, Prof. Emre Dölen ve Prof. Aykut Kazancıgil ile yurtdışında Arnold Reisman’ın yaptıkları titiz incelemeler, bize bu mektup olayının bilmediğimiz yönleri olduğunu gösteriyor ve bir efsaneyi yerle bir edecek çarpıcılıkta veriler sunuyor. Aynı zamanda bir belgenin nasıl okunacağını veya nasıl okunmaması gerektiğini de gösteren veriler bunlar.
Belgenin bilinmeyen yönlerini şöyle toparlamaya çalışayım: Mektup Atatürk’e değil, Başbakan’a yazılmıştır. Ancak Atatürk’ün Yahudi diş doktoru Sami Günzberg, Atatürk’e mektup hakkında bilgi veren 30 Eylül tarihli ikinci bir mektup kaleme almıştır. Atatürk, olaydan işte bu mektup vasıtasıyla haberdar olmuştur. Mektubun yazıldığı tarihte Einstein, Belçika’daydı. Bu yüzden mektubu bizzat yazmış olamaz. Mektubun, Einstein arşivinin resmi kaynağı olan İsrail’deki İbrani Üniversitesi’nde bir kopyasının bulunmayışı da mektubun ünlü bilim adamına ait olmadığını, olsa olsa imzasını kullanmış olabileceğini gösteriyor. Tek dayanak, Einstein’ın hayatının 1930’lu yıllara rastlayan döneminde dünyadaki Yahudi bilim adamlarına yardım toplamakla ilgilendiğini bilmemizdir. Mektup ünlü bilim adamının bu misyonuyla uyum içindedir. OSE, Yahudilerin hayatlarını düzenlemek ve kurtarmakla görevli bir Yahudi örgütüdür. Mektupta açıkça “Yahudi” kelimesi geçmese de, maksadın Almanya’da durumları tehlikede olan Yahudi tıp adamlarının hayatlarını korumak olduğu açıktır. Türkiye daha önce Nazilerin baskısından kaçmış olan kimi Alman bilim adamlarına kucak açmıştı, daha da açacaktı. Nitekim sonraki yıllarda gelen hocalarla birlikte Türkiye’deki üniversitelerde Yahudi kökenli bilim adamı ve aydınların toplam sayısı 190’ı geçecektir.
Şimdi Einstein’ın mektubuna gelelim.
“Albert Einstein” ıslak imzalı mektup 17 Eylül 1933 tarihlidir. Einstein, İnönü’den Almanya’da görev yapamayan 40 profesör ve doktorun kariyerlerini Türkiye’de sürdürmelerine izin verilmesini istiyor ve bir yıl bedava çalışacaklarını da sözlerine ekliyor.
Ancak mektubun çevirisinin kenarına kurumlarımızdaki yolculuğu sırasında bazı yorumlar düşüldüğü dikkatlerden kaçmıyor. Mesela altta “Teklifin kanuni mevzuata uygun olmadığı” yazılıdır. Başka bir not ise şöyle diyor: “Bunları bugünkü şerâite (şartlara) göre kabule imkân yoktur.”
Bunlar bize Einstein’ın mektubunun Ankara’da hiç de davul zurnayla karşılanmadığını ve zannedildiği gibi olumlu bakılmadığını gösteren ilk işaretlerdir. Nitekim Başbakan İsmet Paşa’nın 14 Kasım 1933 tarihli olumsuz cevabı bu kanaatlerden etkilenecektir.
Başbakanın Einstein’ı reddettiği cevabı özetle şöyledir:
“Sayın Profesör,
Mektubunuzu aldım. Teklifinizin çok cazip olduğunu kabul etmeme rağmen onu ülkemizin kanun ve nizamlarıyla uyuşturma imkânı görmediğimi söylemek zorundayım. İçinde bulunduğumuz şartlarda bu beylerden daha fazla istihdam etmemiz maalesef mümkün değildir. İsteğinizi tatmin edememekten dolayı üzüntülerimi bildirir, en derin hislerime inanmanızı rica ederim.”
Einstein başta olmak üzere Yahudi yardım kuruluşu (OSE), aldıkları red cevabından fena halde hayal kırıklığına uğramışlardı. Bunun üzerine OSE adına Sami Günzberg, son bir umutla İran’a mektup yazacak, aynı teklifi bu defa onlara yapacaktı. Nihayet Günzberg, Paris’e giden Sağlık Bakanı Refik Saydam’la konuyu görüşmek isteyecek ama bir sonuç çıkmayacaktı.
Sonuçta Türk hükümetinin tavrı değişmedi. Einstein’ın teklifi geri çevrilmişti.
Şimdi soralım:
Einstein’ın bize bir teklifi var diye o zamanların Türkiye’sini neredeyse uzayda görmeye kalkanlar, onun teklifini reddettiğimizi okuyunca bu defa kanaatlerini 180 derece değiştirecek ve 1930’larda ne kadar ‘geri’ bir ülke olduğumuzu mu söylemeye başlayacaklardır?
Salt Einstein’ın teklifi eğer bir ülkeyi ‘ileri’ yapıyorsa, İnönü’nün ret cevabından sonra biz ‘geri’, İran’a teklif yapıldığında ise İran bizden daha ‘ileri’ bir ülke mi olmuştur? O zaman kim ileri, kim geri? diye bir soruyu sorma hakkımız doğmaz mı?
Ve eğer Einstein’ın mektup yazdığı kişi önemli oluyorsa ret cevabı veren kişi ne oluyor? Cevabı sizin irfanınıza emanet ediyorum. m.armagan@zaman.com.tr
***
Einstein, 40 profesör ve doktorun kariyerlerini Türkiye’de sürdürmelerine izin verilmesini istiyor.
***
Başbakan İsmet İnönü’nün Einstein’ın teklifini geri çevirdiği cevabı. (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 030.10.116.810.3)
16 Mayıs 2010, Pazar