Erkek olmak

Erkek olmak
“Asıl, babaların eli öpülür.” Bu sözün sahibi, 80 yaşlarında bir Osmanlı hanımefendisi olan Hikmet Öğüt, sevenlerinin deyişiyle “Hikmet Anne”ydi. Elini öpmek için yeltendiği kişi de oğlu yaşındaki Vehbi Vakkasoğlu’ndan başkası değildi. Bu, bir babanın Osmanlı kültüründe, yalnız onda mı, modernlik öncesi hemen bütün kültürlerde kapladığı muteber yeri vurgulayan örneklerden biri sadece.

Şimdi bu örneği verdim ya, birçok feminist temayüllü okuyucum bunun kadınları aşağılayıcı bir şey olduğunu düşünmeye başlamıştır hemen. Kadınlar yüzyıllarca baskı altına alınmış, erkek egemen ideolojiyle beyinleri yıkandığı ve dahi kimlikleri unutturulduğu için bu tür marazi davranışlara sürükleniyorlar, diye içlerinden geçirmeye başlamışlardır eminim.

Oysa bunun çağların şartlarıyla, “zamanın ruhu” ile çok yakın bir alakası var ve asıl bu alaka zihinlerden silindiği içindir ki, geçmişteki insanların kendilerine ve “başkaları”na bakışlarını yadırgıyor ve muhtemelen “aşağılayıcı” bulabiliyoruz. Ama Hikmet Anne bu sözü söylerken kendisini hiç de aşağılanmış hissetmiyordu. Aksine, bu Kırk Haramilerin dünyasında baba olmanın, erkek olmanın ne anlama geldiğine dair edindiği gerçekçi izlenim hakimdi kendisine.

Feminizmin, daha doğrusu ortalığı yaygaraya veren “bir kısım” feministlerin zihinlerde ne kadar derin bir tahribata, bir “dezenformasyona” (bilgi çarpıklığına) yol açtıkları, geleneksel toplumların erkeğe bakışları incelenince anlaşılır hale geliyor. Bunu başarmak için feminizmin modern efsanelerinden birisi olan “erkek” kavramının çeşitli açılardan tahlilinin yapılması gerekir. Bu da, ister istemez, feminist jargonun ötesine geçmeyi gerektirmektedir.

Feministlerin en temel yanılgılarından birisi şu: “Erkek” ve “kadın”, sanki hiçbir ön ilişkileri yokmuş, hayatlarının hiçbir aşamasında birbirlerinin kimliklerinin oluşumunda rolleri, müdahaleleri olmamış gibi soyut bir şekilde ele alınmaktadır. Oysa böylesine sığ bir yaklaşımla, bırakın cinsler arası ilişkiyi, cinslerin temel vasıfları da anlaşılamaz. Bir erkek, sadece erkek ideolojisinin, erkeklerin ürünü değildir. Olamaz da zaten. Bir erkeği yetiştirenler, ona kimliğini verenler, ağırlık itibariyle daha çok kadınlar değil midir? Onu “Pısırık olma”, “Kız gibi davranma”, “Taşı sıkıp suyunu çıkar”, “Erkekler ağlamaz” sözleriyle bir ninni söyler gibi yetiştirenler erkekler midir, kadınlar mı?

Demek ki erkeğin kimliği sadece erkeklerin değil, kadınların da katıldığı bir yaygın eğitimin ürünüdür. Aynı şekilde bir kızın erkek gibi davranması da, aşırı yaramazlığı da, fazla dışadönük bir kişilik kazanması da, benzer tepkiler yüzünden engellenir. Kısacası, erkeklerin “erkek gibi”, kızların da “kız gibi” davranmaları, aile çevresi tarafından biçimlendirilir. Evin en yaşlısı bir ninenin, gelenekler dışında hiçbir mecburiyeti olmadığı halde erkek torununun karşısında ayağa kalkmasının, o çocuğu “erkek olmak” bilincine hangi hızla savurduğunu tahmin etmek kolay olmasa gerektir.

Gerald Fogel, bu konuya değinirken bir erkeğin çevresi tarafından normal bir insandan “fazla” olmaya zorlandığına işaret etmektedir. “Günlük hayatın dili” der Fogel, “bize hepimizin bir insanın erkeksi veya eril (müzekker) olup olmadığına dair kuvvetli kanaatlere sahip olduğumuzu, hatta bu kanaatlere ihtiyacımız olduğunu göstermektedir.” (Eds. G. I. Fogel, F. M. Lane&R. S. Liebert, The Psychology of Men (Erkeklerin Psikolojisi), Yale University Press, 1998, s. 4.)

Dolayısıyla kavramlar yer değiştirmek zorundadır. Camille Paglia’nın haklı olarak vurguladığı gibi, erkek olmak, kadınların eseridir. Erkeklerde çok ciddi, bazen marazi düzeylere varan “kadın korkusu”nun temelinde, önünde erkek olduğunu ispat etmekten başka bir seçenek bırakılmaması yatmaktadır.

Erkek, erkek olmaya mahkum edilmiştir. Cepheye sürülen, hep erkektir.

Bu o kadar böyledir ki, bugün iş yüklerini seve seve kadınlara devretmeye hazır pek çok erkek vardır; ama “evde oturma”nın fiziki değil ama psikolojik bedelini ödemeye hazır değildir kendileri ve çevreleri. “Erkekliklerinin azaltılması”nın nasıl onur kırıcı durumlara yol açtığını, işsiz kalan pek çok erkek gayet iyi bilmektedir.

İşsiz bir erkeğin en başta erkeklik vasfı zedelenmiştir, kadınların gözünde. İşsiz bir insanın çevresinden “sakat” muamelesi görmesi de bu yüzdendir.

Bir yanıt yazın