Erzurum Kongresi’nin içyüzü

Erzurum Kongresi’nin içyüzü
Kafam bozuk. Nasıl olmasın ki? Nereye el atsam elimde kalıyor. Hani merhum Muhammed İkbal’in “Câvidnâme”de İblis’e söylettiği irkiltici bir söz vardır. ‘Bu devirde’, der İblis, ‘insanlarda hiç iş kalmadı.
Nerde o eski dişli insanlar! Şimdi hangisini tutsam, oyuncak bebekler gibi elimde kalıyor, hemen teslim oluveriyorlar.’
Benimkisi de o hesap. Bir süredir bize tarih diye yutturulan bilgilerin ne kadar kof olduğunu, çocukların oynadığı ‘kulaktan kulağa’ oyunlarında olduğu gibi bir uçtan dolaşıma giren bilginin bir süre sonra tanınmaz bir kılığa büründüğünü, daha da acısı, bilgilerin özgürce yenilenememesi yüzünden çağdaş tarihçiler tarafından alaya alındığımızı yazıyorum. Tabii bunları yazdığım için de bana kızıyorlar.
Benim de kafam işte bu kızanlara bozuluyor. Hatta geçtiğimiz 27 Nisan gece yarısı, yani meşhur bildiriden yarım saat kadar sonra aldığım ‘özel’ bir ‘resmi’ e-mail çok şeyler söylüyordu fakire. Neden özellikle ben? Bilmiyorum. O gece böyle ‘özel e-bildiri’ alan başka yazarlar da oldu mu? Onu da bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki, o da, yazdıklarımın birilerini fena halde kızdırdığı.
İyi de neden kızıyorlar ki? Yazdıklarımın, dikkate almadıkları sözde resmi tarih eleştirmenlerinin yaptıkları gibi birer zihin egzersizi değil de, belgeli, kaynaklı, örnekli olmasından mı rahatsızlar yoksa? O zaman masallarda aynaya kızan cadılardan farkları yok demektir. Yanlı ve yanlış yazdığımı mı düşünüyorlar? Öyleyse işleri gayet kolay demektir. Heybelerindeki belgeleri meydana sürüp iddialarımı çürütmek ellerinde. Peki bu basit yanlışlama işlemini yapıvermek yerine neden habire dolambaçlı yollara sapılıyor ve aba altından sopa gösteriliyor, anlamak pek kolay değil.
Hem bana değil, asıl bunca kuruma, belgeye ve uzmana rağmen temel metinleri hâlâ dört başı mamur bir şekilde yayınlamayanlara, ilk kaynaklara ve belgelere dayalı adam gibi bir Atatürk portresi ortaya koyamayanlara kızsalar daha iyi ederler bence. Her şeyden önce de “Nutuk”u elyazması nüshasına dayanarak yeniden bassınlar da hatalar denizinde kulaç atmaktan yüzümüzün kızarmasına son versinler.
Bu arada belirtelim ki, Kaynak Yayınları’nın bastığı “Atatürk’ün Bütün Eserleri”, ümit verici ve beklenen bir çalışma olmakla birlikte, metinlerin aslını (orijinalini) değil, çoğunlukla sadeleştirilmiş ve tabii ki ‘değiştirilmiş’ şekillerini vererek tam anlamıyla bir çuval inciri berbat etmekte. Orijinal metinleri içeren eksiksiz bir “Atatürk Külliyatı” için 50 yıl daha beklemek zorunda kalmayacağımızı ümit ederim. Bakın, Sivas Büyükşehir Belediyesi bu sütunlardaki çağrımıza uyup “İrade-i Milliye” gazetesinin bulabildikleri nüshalarını orijinalleriyle birlikte gün yüzüne çıkardı da bir parça nefes aldık.
En iyisi biz yüzümüzü 88 yıl öncesine çevirelim ve Erzurum Kongresi’ne farklı bir pencere açmaya bakalım. Yerimizin darlığından ötürü tezlerimi kısa kısa ve maddeler halinde vermek zorundayım.
1. Prof. Şerafettin Turan’ın “Türk Devrim Tarihi” adlı kitabının ilk cildinde (Bilgi Yayınları, 1991, s. 214-215) yakaladığı gibi, ders kitaplarımızda “Erzurum Kongresi kararları” diye geçen maddelerin gerçeğiyle en ufak bir alakası bulunmamaktadır. Mesela “Ulusal sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz” ilkesine de, “Nutuk”ta geçen “manda ve himaye kabul edilemez” hükmüne de kongre kararları içinde rastlayamıyoruz. Hayret!
2. Erzurum Kongresi’nin 1. maddesi, bugün anladığımız manada ‘bütün yurd’un değil, Doğu vilayetleriyle Trabzon vilayeti ve Canik (Samsun ve çevresi) sancağının Osmanlı camiasının ayrılmaz bir parçası olduğunu söyler. (“Vilâyât-ı Şarkıyye ve Trabzon vilayeti ve Canik sancağı gayri kabil-i infikâk ve câmia-i Osmâniyye’nin bir rüknü olmak üzere, bir küll teşkil eder.”) Keza Erzurum Kongresi’nde yabancı bir devletin “manda” ya da korumasını öngören bir karar da alınmış değildir. Ayrıca bölgede yaşayan bütün Müslüman unsurların, yani Türkler, Araplar ve Kürtlerin vs. “öz kardaş” oldukları açıkça vurgulanmıştır.
3. En önemlisi ise kongrenin açılışında, 23 Temmuz günü başkan Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı konuşmanın muhtevasıdır. ‘Bu konuşma “Nutuk”ta var zaten’, demeye hazırlananlara can sıkıcı bir sürprizim olacak. Zira maalesef “Nutuk”taki metin epeyce makaslanmıştır, dolayısıyla bilimsel açıdan bel bağlanacak gibi değildir. Prof. Fahrettin Kırzıoğlu’nun “Bütünüyle Erzurum Kongresi” (Ankara 1993) adlı çalışmasındaki orijinaliyle kıyasladığımızda bazı pasajların üzerinin, muhtemelen Mustafa Kemal Paşa tarafından “Nutuk”un hazırlığı sırasında karalandığını görüyoruz. Çizilen veya karalanan kısımlar “Nutuk”ta bulunmadığına göre esas alınan ama ‘gözden geçirilen’ nüshayla baş başa olduğumuz kesindir.
4. Peki atılan kısımlarda neler vardı? Özellikle Vahdettin’le ilgili “makâm-ı ulyâ-i Hilafet”in kurtarılması hakkındaki ibarenin çıkarılmasından veya tutanağın 4 sayfasının sırra kadem basmış olmasından da anlıyoruz ki, “Nutuk”taki metin konuşmanın orijinali değil, yeniden düzenlenmiş halidir.
5. Çıkarılan pasajlar içinde bana en çarpıcı geleni ise şu: “Bu bâbdaki esrâr ve muhâberâtın ve zât-ı akdes-i padişahî ile geçen ma’ruzât ve müdavelâtın şimdilik neşri muvâfık olmayıp inşaallahu teala mübarek vatan ve milletin bilfiil mazhar-ı necât olduğunu idrak edince kitap halinde intişârı… mutasavverdir.” Bugünkü kelimelerle söylersek, sözü edilen konudaki sırlar ve haberleşmelerin, özellikle de Vahdettin’le aramızda geçen yazışmalar ve görüş alış verişlerinin yayınlanması şimdilik uygun olmayıp kurtuluştan sonra kitap halinde bastırılması düşünülmektedir. (Tabii hiçbir zaman yayınlanmadı bu ‘sırlar’ı içeren kitap.)
Sizler çıkarılan pasajdan ne anladınız, bilmiyorum. Benim anladığım, orijinal metnin bize bir şeyler fısıldamaya çabaladığı, buna mukabil sonradan ağzına susturucu takıldığıdır vesselam. m.armagan@zaman.com.tr

21 Ekim 2007, Pazar

Bir cevap yazın