“Hayatında hiçbir savaşı kazanamamış olan İsmet İnönü tarih kitaplarımızda yere göğe sığdırılamazken, girdiği bütün savaşları kazanmış olan Kâzım Karabekir nedense birkaç satırla geçiştirilir.”
Geçenlerde Ülke TV’de beraber program yaptığımız sevgili Turgay Güler’in bir sorusuna bu cevabı verince ‘Vay, sen Paşamızın İnönü savaşlarındaki dehasını nasıl olur da inkâr edersin?’ diyenler olmuştu. Ne de olsa İsmet Paşa bu ülkenin şerbetlilerindendir, Nimet Arzık’ın harika tespitiyle söylersek ‘Son Padişah’tır’ değil mi?
Ekim 1917’de 3. Kolordu Komutanı olarak Filistin cephemizin yarılıp çökmesine sebep olan Birüsseba bozgunundaki hataları bir yana, Eskişehir-Kütahya muharebelerindeki beceriksizliğine ne demeli? Merak etmeyin, bu dosyaları zamanı geldiğinde açacağız. Ancak konumuzu fazla dağıtmadan, Atatürk’ün kendisine soyadı olarak verdiği İnönü savaşlarını kazanan kişinin gerçekte İsmet Paşa mı yoksa başkası mı olduğunu biraz sorgulayalım.
Dikkatimi çeken bir nokta, bizim hangi metne, ne kadar güvenebileceğimiz konusundaki kuşkularımı derinleştirdi. Aynı yazarın iki ayrı zamanda yazdıkları arasında bu kadar zıtlık bulunması çok ilginçti. Kimden mi söz ediyorum? Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’ndan.
Bıyıklıoğlu asker kökenli bir yazar. Atatürk döneminde bir süre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış. Dolayısıyla sözüne güvenilmesi gerekir diyorsunuz; ama hangi sözüne? Mesele burada.
“Resimli Tarih Mecmuası”nın Mayıs 1954 tarihli 53. sayısını açıp Bıyıklıoğlu’nun “Atatürk ve İnönü muharebeleri” başlıklı yazısını okuyorsunuz. Yazıda İnönü ‘zaferleri’ İsmet İnönü’ye mal ediliyor büyük ölçüde.
Ancak Bıyıklıoğlu’nun bir de “Harp Notları” vardır ki, bunları sadece yakınlarıyla paylaşmıştır ve orada tam tersini yazmış, İnönü zaferlerinin İsmet Paşa ile hiç ilgisinin bulunmadığını, diğer adsız kahramanlar olmasaydı kaybedileceğini söylemiştir.
Bu nasıl bir sansürdür ya Rabbi! Övdüğün adamın ne mal olduğunu aslında biliyorsun ama yazmıyorsun, sonra notlarında onun ne mel’un biri olduğunu kaydediyorsun. Zaten bunun için tarihimiz ayağa kalkamıyor ya.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Politikada 45 Yıl” adlı hatıralarında başından geçen eğlenceli bir olayı aktarır. II. İnönü Savaşı sırasında güney cephesi komutanı olan Refet Bele ile konuşan Yakup Kadri, Paşa’dan bir yazısında İsmet Bey’i ‘millî kahraman’ ilan ettiği için zılgıtı yer. Şairane bulmuştur yazısını. Bunun üzerine yazarımız, iyi ama der, o zaman Atatürk’ün İsmet Paşa’ya çektiği o ünlü telgraf da mı şiirdir? Asıl telgrafa kahkahalarla gülen Refet Paşa, “Ona ne şüphe!” der, “Bahsettiğiniz telgrafı yazanın da sizin edebiyat arkadaşlarınızdan biri olduğunu bilmiyor musunuz?”
Tevfik Bıyıklıoğlu (solda), savaş sırasında İsmet Paşa’yla birlikte (Hayat Tarih Mecmuası, 3, Nisan 1969
İyiden iyiye meraklanmıştır “Yaban” yazarı. Bir Nisan şakası gibidir cevap. (Telgrafın çekiliş tarihi de 1 Nisan 1921’dir!) Meğer İnönü’ye, içinde “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” övgüleri geçen telgraf aslında Mustafa Kemal Paşa tarafından değil, onun isteğiyle Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından yazılmıştır.
Hem, der Refet Paşa, o telgrafta bir adres yanlışlığı da vardır. Aslında İsmet Paşa’ya değil, İnönü zaferinin gerçek kahramanı olan Miralay Fethi’ye çekilmeliydi. Zira Yunanlılar karşısında hezimete uğrayan kuvvetlerimiz, Fethi Bey’in aldığı inisiyatif ve gösterdiği gayret sayesinde savaşı kazanmışlardır (Paşa sonra bu gerçek kahramanın Yarbay Atıf olduğunu söyleyecektir).
TBMM tutanaklarını okuduğunuzda Meclistekilerin İnönü zaferini Fevzi Çakmak’ın kazandığından söz ettiklerini görüp şaşırırsınız. Nitekim İsmet Paşa da bir telgrafında ‘yüksek stratejisiyle savaşı kazandıran’ kişinin Fevzi Çakmak olduğunu açık seçik yazar. Bolu milletvekili Yusuf İzzet de zaferi Fevzi Paşa hazretlerine borçlu olduklarını açıkça söyler. Gariptir, tutanaklarda İsmet Paşa’nın ismi hiç geçmez. Herkes Fevzi Paşa’yı kutlar; hatta Paşa bu zaferinden dolayı terfi bile etmiştir.
İsmet Paşa’nın askerî hataları o kadar göze batar olmuştur ki, Eskişehir-Kütahya muharebelerini kaybettiği için Temmuz 1921’de Genelkurmay Başkanlığı elinden alınmış ve Garp Cephesi Komutanlığı kalmıştır üzerinde. Yenilgileriyle şöhret bulmuş ve Meclis’te aleyhine kalın bir cephe oluşmuştu. Muhalefetin yoğun tepkisi yüzünden ilk Başbakanlığı çok kısa sürdü. Şeyh Said isyanı üzerine Fethi Okyar’ın yerine yeniden Başbakanlık koltuğuna oturdu. Böylece cephelerde gösteremediği zafer kazanma becerisini entrikalarda gösterdi. Bu ‘zafersiz kahraman’ unvanı ölümüne kadar sürüp gidecekti.
TTK Başkanı Bıyıklıoğlu’nun özel notlarına dönecek olursak, İnönü hakkındaki sözleri yenir yutulur cinsten değil.
Ona göre İnönü’ye Atatürk’ün kontrolünde dura dura bir aşağılık kompleksi gelmişti. “İsmet Paşa’nın başlıca vasfı, yakın arkadaşlarına karşı nankörlüğü ve vefasızlığıdır.” Birinci İnönü zaferinin gerçek kahramanı Yarbay Atıf Bey’e bu sebeple takdir vereceğine, zaferden hemen sonra apar topar emekliye sevk ettirmiştir. Refet Paşa’yı Güney Cephesi komutanlığından aldırmasının altında da aynı kıskançlık yatmaktadır.
Velhasıl, İsmet Paşa’nın, sivrilen insana tahammülü yoktur. Cumhurbaşkanlığı döneminde Atatürk’ü hafızalardan silmek istemesi de bununla alakalıdır.
Genelkurmay Başkanlığı görevinden resmen alınmasına yol açan Eskişehir-Kütahya yenilgisini bile tarih kitaplarında bir başarı gibi okutan adamdan ne hayır gelir? Tarih Kurumu eski başkanı ne kadar haklı: “İsmet Paşa’nın bu muharebelerdeki kötü yönetimi, en ünlü komutanı bile Divan-ı Harp huzurunda mahkûm edecek kadar ağırdır. Bundan sonra ne Sakarya’da, ne de Büyük Taarruz’da kendi başına bırakılmamış”tı.
Tevfik Bıyıklıoğlu’nun ağzının içinde dolandırdığını ben azad edeyim bari:
Bu vahim hataları bir başkası yapsa çoktan ipi boylardı ama aynı hataları yapan İsmet Paşa millî kahraman ilan edildi.
Yeter mi, anlatmaya devam edeyim mi?
14 Şubat 2010, Pazar