• Home
  • Genel
  • İşte “Millet düşmanınızdır” belgesinin aslı!

İşte “Millet düşmanınızdır” belgesinin aslı!

İşte “Millet düşmanınızdır” belgesinin aslı!

Son günlerde tarihin ateşi giderek yükseliyor. Özellikle de yakın tarihin. Anayasa Mahkemesi’nin 1969 yılında bugün olduğu gibi yetki sınırlarını aşıp Demokrat Partililerin siyasî haklarının iadesi için Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin desteğiyle meclisten geçen anayasa değişikliğini iptal etmesiyle türban değişikliğinin iptali arasındaki benzerliği konuşmaya fırsat kalmadan bir ‘millet düşmanı” polemiğidir sardı ortalığı.

Hatırlayacaksınız, CHP milletvekilleri mecliste TRT bütçesi görüşülürken aynı zamanda TRT’de program yapan Tamer Korkmaz’ın Yeni Şafak’taki bir yazısında İsmet İnönü’ye “Millet düşmanı” dediğini ileri sürerek köşeye sıkıştırmaya çalışmışlardı. Bu tartışmalar üzerine Korkmaz, elinde ‘kapı gibi belge’ olduğunu ısrarla ve tekraren belirterek belgeyi köşesinde yayınladı (12 Haziran 2008). Buna göre İnönü’nün “millet düşmanı” olduğunun belgesi şudur:

İnönü, CHP’nin eski yayın organı Ulus gazetesinde yayınlanan anılarının 17 Mayıs 1968 tarihli kısmında, kendi ağzından aynen şunları söylüyor: “Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım. İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin millet düşmanınızdır…” İsmet Paşa, milletimiz aleyhindeki bu konuşmayı İkinci İnönü Savaşı esnasında Bursa’dan göçen, içinde subayların ve ailelerinin bulunduğu bir kafileye hitaben yapmıştı… Kaynak kimmiş? İsmet Paşa’nın kendisi! (Hatırattan İdris Küçükömer’in “Düzenin Yabancılaşması” adlı çok kıymetli eserinin 86 ve 87. sayfalarında da bahsedilir.)

Belge bu kadar…

Ancak yazıda ‘belge’ olarak ileri sürülen Ulus gazetesinin ilgili nüshasına ulaşıp da onu kendi gözlerimle okuduktan sonra Korkmaz’ın, İnönü’nün ‘millet düşmanı’ olduğuna dair bu “yüzde yüz gerçek, su katılmamış İnönü belge”sini gerçekte görmediğine kanaat getirdim.

Neden mi?

Bir kere, sizlerin de burada yayınladığım Ulus gazetesindeki orijinalinden okuyabileceğiniz gibi bu ‘belge’, epeyce kırpılmış, tıraşlanmış, yani altı ve üstüyle bağlantısı koparılarak sunulmuş. Bu da insana basında çokça şikayet ettiğimiz o Bektaşi fıkrasını hatırlatıyor.

İkinci olarak son cümlede İdris Küçükömer’in kitabına yapılan atıftan kuşkulanıp ilgili kitabı elime aldığımda şu kanaate vardım ki, Korkmaz, belgenin 16 Mayıs 1968 tarihli Ulus’ta yayınlanan orijinalini görmemiş, belgeyi Küçükömer’in kitabından aldığı halde sanki aslını görmüş de, o kitapta da bundan bahsediliyormuş gibi bir izlenim uyandırmaya çalışmış. Bu da takdir edersiniz ki referans göstermede dürüst bir tutum sayılmaz.

Bu kanaate nereden vardığımı merak mı ettiniz? Bunun için Küçükömer’in ilk baskısı 1969’da yapılan Düzenin Yabancılaşması adlı kitabının ilgili kısmını buraya almamız gerekiyor (İstanbul 1994, Bağlam Yayınları, s. 86-87):

İkinci İnönü Savaşları sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subay ve ailelerinin bulunduğu bir kafileye rastlanır. İ. İnönü şöyle diyor hatıratında: Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım. İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka, subay olarak da yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin millet düşmanınızdır.”

Gördüğünüz gibi Korkmaz ve Küçükömer’in alıntıladıkları kısım, “Bundan başka, subay olarak da yerinizi bilmelisiniz” cümlesi hariç birebir aynı. Ancak metnin orijinalinde var olan bazı noktalama işaretlerinin her iki metinde de nasıl oluyorsa elbirliğiyle aynen atlandığına şahit oluyorsunuz. Bu bir.

Korkmaz’ın Ulus gazetesinden değil Küçükömer’in kitabından aktardığına ilişkin ikinci kanıt da İnönü’nün sözünden yapılan alıntıyı sunuş şeklidir. Bu kısma dikkatle bakıldığında Korkmaz’ın belgenin aslını değil de, Küçükömer’in kitabını kullandığı daha bariz bir şekilde görülebiliyor. Küçükömer belgeyi, /p>

İkinci İnönü Savaşları sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subay ve ailelerinin bulunduğu bir kafileye rastlanır

şeklinde takdim ederken, Korkmaz’ın bu cümleleri alıntıdan sonraya kaydırdığını ve ‘savaşlar’ı ‘savaş’a çevirerek aynen aktardığını görürüz:

İsmet Paşa, milletimiz aleyhindeki bu konuşmayı İkinci İnönü Savaşı esnasında Bursa’dan göçen, içinde subayların ve ailelerinin bulunduğu bir kafileye hitaben yapmıştı…

Oysa Ulus gazetesindeki orijinal metne baksaydı orada olayın şu şekilde sunulduğunu görecekti:

Geriye doğru hicret eden bir kafileye rastladım. Kağnı arabaları, subaylar, aileleri, Bursa istikametinden geliyorlar. Kafilede halktan da kimseler var. İlerlemekte olan düşmandan kaçıyorlar. Kafile hem yürüyor, hem söyleniyorlar, mırıldanıyorlar. Kulak verdim, “ne olacak, ne yapacağız, nedir bu bizim başımıza gelenler?” tarzında konuşuyorlar. Kafileyi durdurdum…”

Demek ki, metnin aslında sadece subaylar yoktur, aynı zamanda birazdan İsmet Paşa’nın ‘millet’ şeklinde ifade edeceği ‘halk’ da var. Ancak hatıratın aslına değil de, Küçükömer’e bağlı kaldığı için Korkmaz da olaydan ancak onun aktardığı kadarıyla bilgi sahibi olabilmiş, bir başka deyişle Küçükömer’in alıntı tuzağına düşerek açık vermiştir.

Hatta bir adım daha atıp şunu da rahatlıkla söyleyebilirdik: Tamer Korkmaz’ın, İdris Küçükömer’den yaptığı alıntının hemen üzerindeki paragrafı da yeterince okumadığı veya anlamadığı açık. Çünkü burada İnönü’nün sözünü yorumlamamıza ipuçları sağlayabilecek şu ilginç bilgilere yer veriyordu İdris hoca:

Yabancı istiladan Kurtuluş Savaşı içinde, bürokratların, büyük toprak sahibi ayan kalıntısı’nın ya da eşrafın bir kısmı ile geçici, fakat apaçık bir işbirliği vardı. Bu işbirliğinin gelişmesi, Türkiye’nin yazılı tarihlerinde halen karanlıkta duran önemli bir noktadır. C.H.P lideri İsmet İnönü’nün sık sık dergi ve gazetelerde, gerekli görüldüğünde, tekrar ve tekrar yayınlanan hatıralarında gördüğümüz bazı kısımlara burada değinmek gerekiyor. Anadolu’da düşman istilası üzerine harekete geçen, bağımsızlık savaşı vererek düşmanın ilerlemesini (muntazam ordu kuruluşuna değin) engellemiş bulunan, hakiki gerillaların meydana getirdiği Kuvve-i Seyyare vardı. C.H.P lideri, bunların halktan* vergi topladığı, koyun, vs. gıda maddeleri aldığından şikayet etmektedir. Açıklanması gereken nokta burada evvela, söz konusu halkın kim olduğudur. Aslında bu eşraftır. Milli kurtuluş hareketinde gerillaların finansmanı elbette önemlidir. Açıklanması gereken diğer bir nokta, Kuvve-i Seyyare** bürokratlar, eşraf ve halkın ilişkileridir. Bu ilişkiler, savaş sonrası Türkiyesi’ne hakim ekonomik görüşü açıklayıcı olacaktı. Olmuştur da. Nitekim savaştan sonra, 1923’de yapılan İzmir İktisat Kongresi’ne hakim olan hava, söz konusu bürokrat-eşraf işbirliğine hakim olan havadır.1

Yani?

Yanisi şu ki, eğer kendisinden alıntı yaptığı İdris Küçükömer bile yazarımız tarafından dikkatlice okunabilmiş olsaydı, İnönü’nün ‘millet düşmanı’ olduğunun belgesi olarak sunulan konuşmadaki ‘millet’ tabiriyle sıradan halkı değil, gerilla harbi veren Kuvve-i Seyyare’nin, yani Çerkez Ethem kuvvetlerinin hareketlerini silah zoruyla finanse etmek zorunda kalan eşrafı kastettiği kolayca anlaşılabilirdi. Dolayısıyla Milli Mücadele’yi kontrolüne almak isteyen düzenli ordu ile gerillalar arasındaki çatışmadır burada esas mesele.

Özetlersek, İnönü, Bursa’nın işgali üzerine kaçan subaylara Kuvve-i Seyyare’nin halktan zorla vergi toplayıp kasaba ve şehirlerin zenginlerini Milli Mücadele’ye düşman ettikleri uyarısında bulunmakta ve “Millet düşmanınızdır” diyerek onlara bel bağlamamalarını söylemektedir. Çünkü eşraf anlamında millet, malları zorla ellerinden alındığından, dolayısıyla canları fena halde yandığından size düşmanca bakabilirler, uyanık olun demektedir. Yoksa milleti neden karşısına alsın ki yurdu düşmandan kurtarmak için görevlendirilmiş bir komutan?

Şimdi toptan Bektaşi olmaktan kurtulabilmemiz için İnönü’nün hatıratındaki ilgili parçanın tamamını sunacağım size. İsteyen fotokopisini verdiğimiz Ulus’taki orijinalinden de okuyabilir metni. Bakalım İnönü gerçekten ne demiş o ‘belge’de:

Geriye doğru hicret eden bir kafileye rastladım. Kağnı arabaları, subaylar, aileleri, Bursa istikametinden geliyorlar. Kafilede halktan da kimseler var. İlerlemekte olan düşmandan kaçıyorlar. Kafile hem yürüyor, hem söyleniyorlar, mırıldanıyorlar. Kulak verdim, “ne olacak, ne yapacağız, nedir bu bizim başımıza gelenler?” tarzında konuşuyorlar. Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım: İçinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak da yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. – Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin, millet düşmanınızdır. [Çünkü M.A.] Sizin yüzünüzden muharebe devam ediyor, zannındadır. Her tarafta fesatçılar var. Bunlar da düşmanınız sayılır. Silâhımız yok, adamımız yok. Nasıl muharebe edeceğiz diye propagandalar yapılıyor. Memleketimizde bundan sonra bir muharebe yapacak olursak, böyle bir muharebeye mecbur kalacaksak, en çok silâhlı bulunduğumuz zaman bu gündür. Şimdi memleketi savunuyoruz ve netice alırız diye ümit ediyoruz. Mücadeleyi bıraktık mı, ekmek bıçağı bulamıyacaksınız. Elinizde ekmek bıçağını bırakmıyacaklar. Anlıyor musunuz? Gün, bugündür. Kurtulmak lâzım. Silâhımız bu kadar, cephanemiz bu kadar, siz kağnı arabası ile gidiyorsunuz, ne yapalım? Devlet baba bu kadar veriyor dedim.2

Bundan sonrası size kalmış sevgili okur. Bu parçadan ‘millet düşmanı’ bir İnönü resmi mi düşüyor önünüze, yoksa bir bozgun sırasında subaylara kimlere güvenip kimlere güvenmeyecekleri telaşındaki bir komutan resmi mi, siz karar verin.

Gönün birinde İsmet İnönü’yü savunmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Lakin Aristo’nun hocası Eflatun’a dediği gibi, “Sizi severim fakat hakikati daha çok severim…’

* Yer yer bunların zengin olduğu da ifade edilir gerçi.

*** Kuvve-i Seyyare’nin başında bulunan ve bir zaman Büyük Millet Meclisi’nin kahramanı addedilen Çerkez Ethem, Ankara’daki bürokratlarla çatıştı, kazınılmaz olan bu çatışma, Ethem’i Yunanlıların yanına itecek trajik bir olaydır. Şüphesiz Yunanlı’ya katılma hiçbir yoldan bağışlanamazdı.

*1 İdris Küçükömer, bu kitaptan kısa bir süre önce, 17 Ekim 1968’de Akşam gazetesine yazdığı ve Düzenin Yabancılaşması’nın yeni baskısına da alınan “Ortanın solunda son paşa’ya sorular” başlıklı yazısında bu konuya şöyle yaklaşmıştı:

Yabancı istiladan Kurtuluş Savaşı içinde bürokratların büyük toprak sahibi ayan kalıntısı ya da eşrafın bir kısmı ile geçici bir iş birliği de vardır. Bu nokta Türkiye tarihinde halen karanlıkta olan önemli bir noktadır. Cumhuriyet Halk Partisi lideri İ. İnönü’nün hatıratında gördüğümüz bir kısma burada değinmek gerekiyor. Şöyle ki, Cumhuriyet Halk Partisi lideri, Anadolu’da düşman istilası üzerine harekete geçen, bağımsızlık savaşı vererek düşmanın ilerlemesini muntazam ordu kuruluşuna değin engellemiş bulunan hakiki gerillaların meydana getirdiği “Kuvvei Seyyare”nin halktan vergi topladığı, koyun vs. gıda maddeleri aldığından şikayet etmektedir. Açıklanması gereken nokta burada söz konusu halkın kim olduğudur. Ve savaştan sonra 1923’de yapılan İzmir İktisat Kongresi ile söz konusu halk deyimi birbirine bağlıdır. Bürokratın tutumunu, yerini açıklayan “Devleti Kurtarma” çabalarının yolunu belirten son derece önemli açık ve dramatik ifadeleri yine Cumhuriyet Halk Partisi liderinin Ulus Gazetesi’nde yayınlanan hatıratında buluyoruz. İkinci İnönü Savaşları sırasında Bursa’dan geriye doğru göçen ve içinde subay ailelerinin de bulunduğu bir kafileye rastlanır. İ. İnönü şöyle diyor hatıratında: “Kafileyi durdurdum. Subayları bir kenara topladım içinde bulunduğumuz vaziyeti bilesiniz. Bundan başka subay olarak ta yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. – Bana bakın, dedim. Kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.” (Ulus, 17 Mayıs 1968) Bkz. Düzenin Yabancılaşması, s. 198-199.

*2 “İnönü’nün hatıraları: Milli Mücadele”, Ulus, 17 Mayıs 1968.

Bir yanıt yazın