• Home
  • Genel
  • İşte Türkiye’de anti-Kemalizmin soyağacı

İşte Türkiye’de anti-Kemalizmin soyağacı

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Yıllar önce yakından tanıdığım bir akademisyen Atatürk üzerine bir sempozyuma çağrıldığında şu gerekçeyle daveti reddetmişti:

–        Aleyhinde konuşulamayan birisinin lehine konuşmak bilimsel bir tavır olmayacağı için katılamayacağım! 

Atatürkçülük bir ideoloji ise karşıtıyla beraber var olmak zorunda, yani anti-Atatürkçülükle. Bunu daha yaygın olarak kullanılan (bazılarına göre aynı anlama gelmeyen) Kemalizm ile anti-Kemalizm karşıtlığında da görmek mümkün. Kemalizm bir model olarak her ne kadar formüle edilmemiş olsa da, Türkiye’de askerî darbelerle destek bulan, hatta dirilen ve Anayasaya kadar giren bir alternatif anayasa hükmünde. Süleyman Demirel’in 1988 yılındaki ifadesiyle söylersek Atatürk prensipleri Anayasanın da üzerinde bir güce sahiptirDemek ki bizim bir değil, iki anayasamız var; “Anayasalar olmadığı zaman Türkiye anayasası Atatürk prensipleri oluyor!”

Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra yeni rejim Türkiye sınırları içerisinde yaşayanları bir “hayalî cemaat”  olarak fikren ve hissen homojenleştirmeye kalktığında inkılapların bu topraklarda mevcut bazı setlere çarpıp onları parçalayacağını, ancak bunu başardıktan sonra oturmuş olduğuna kanaat getireceğini Rus ve Çin modernleşme denemelerinden biliyoruz. Buna göre çarpmalardan zarar-dîde olan kesimlerin itiraz ve isyanları onların Cumhuriyetin oluşum sürecindeki dönüşümlerini hazırlayacaktır ki, bu süreç tamamlanmış değildir.

Aşağıda kayda değer şahsiyetlerinden bir kısmını ele alacağımız anti-Kemalist sol/milliyetçi/sağ fikir akımlarının bugün büyük ölçüde bir “Atatürk problemi” kalmamış görünüyor. 70’ler ve 80’lerden sonra büyük ölçüde resmi ideoloji tarafından hazmedildiler. İslamî hassasiyeti devam eden kesimlerin itirazları zayıflayarak ve yeraltına kayarak da olsa sürmekte. Kürt hareketi ise sekülerlik bakımından uyuştuğu Kemalizmle dirsek temasını koruyorsa da 1924’den beri yaşananlar onları bütünleşme ekseninden uzak tutan ciddi bir faktör. Çoğunluğu araştırmacı ve fikir adamlarından oluşan bağımsızların bir siyasî harekete dönüşme potansiyeli yok.

Aşağıda Türkiye’de Kemalizme aleyhtar profilleri toplu halde sunacağız. Bunlar sol/Marksist, sağ/milliyetçi/Türkçü, mukaddesatçı/İslamî hassasiyete sahip ve bağımsız aydınlar kategorilerinde yer alıyor. İleride bir kitap haline getireceğimiz bu tablonun anti-Kemalizmin spektrumunun zannedildiği gibi mukaddesatçı/İslamî kesime inhisar etmediğini, siyasî görüşler yelpazesinin tamamına yayılmış bulunduğunu göstermesi bakımından önemli olduğuna inanıyoruz.        

Sol/Sosyalist akımlar

Nazım Hikmet: Türkiye’de ‘sol’un en popüler ismi olan Nazım Hikmet 1920’li ve 30’lu yıllarda defalarca hapse girip çıktıktan sonra 1938 yılında iki ayrı davadan 28,5 yıl hapis cezası alacak, cezanın 12 yılını CHP devrinde çekecek, 1950’de Menderes’in çıkardığı afla özgürlüğüne kavuşacaktır. Bir şiirinde “Burjuva Kemal” diyerek Mustafa Suphi’nin öldürülmesini M. Kemal’e bağlamasına karşılık Kuva-yı Milliye Destanı denilecektir ama o da dostlarının ‘böyle bir şiir yazarsan Gazi seni affeder’ diye ısmarladıkları zorlama bir kitaptır ve işe de yaramamıştır; tıpkı 18 Ağustos 1938 tarihli, Atatürk’e “Suçsuzum” diye yalvaran mektubunun kaale alınmadığı gibi. Kemalizmle çatışması 1945’te Amerikancılığa yelken açan İnönü dönemine de sarkan Nazım Tan baskını üzerine “6 Aralık 1945” şiirinde Atatürk’ün kurduğu partinin “bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gideceğini” yazmıştı.    

Hikmet Kıvılcımlı: Takrir-i Sükûn Kanunu’nda ilk darbeyi yiyen Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesinden Dr. Kıvılcımlı İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve 10 yıl kürek cezası aldıysa da ertesi yıl aftan yararlanarak hapisten çıktı. 1929’da 4,5, 9 yıl sonra ise Nazım’la birlikte yargılandığı Donanma Davası’nda 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. O da 12 yıl hapis yattı, DP affıyla tahliye oldu. Şeyh Said olayını “köylü isyanı” olarak haklı bulmuş, sonradan üyeliğinden atılacağı TKP’yi “Kemalizm kuyrukçuluğu” ile eleştirmiştir. 1957 yılında Eyüp Sultan açık hava toplantısında İslamiyet ve Hz. Muhammed (sav) hakkında övücü ifadeler kullanan ve ezan’ı “mübarek ezan” diye niteleyen Kıvılcımlı Kemalizmin burjuva kalkınma anlayışına sonuna kadar direnmişti.    

Mihri Belli: Tek Parti yönetimini Faşist ilan eden Belli, Milli Demokratik Devrim tezini ortaya attı ve son yıllarında Muharrem Coşkun’a verdiği röportajda Mustafa Kemal’in diktatör olduğunu, harf devriminin büyük bir hata olduğunu ve Lozan’da tavizler verildiğini söyledi. https://www.barandergisi.net/mihri-belli-mustafa-kemal-rengini-sonra-gosterdi-istiklal-mahkemeleri-rezaletti  

Yalçın Küçük: Sosyalist hareket içerisinde Kemalizm ve Atatürk’e en yoğun eleştirilerde bulunan isimlerden. Özellikle Türkiye Üzerine Tezler 5 adlı kitabı Kemalist tarihe ve M. Kemal’in abartılan rolüne en ağır teorik ve olgusal eleştirileri getirmiştir.

Mete Tunçay: “Harf devrimi dinle bağı kırdı” diyen sosyalist tarihçi titizliği ve dobra sözlülüğüyle tanınır. Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması adlı Kemalizme ağır eleştiriler getiren doktora tezi yazarının 12 Eylül darbesinin ardından üniversiteden kovulmasına yol açmıştı.    

Kemal Tahir: Nazım Hikmet ile birlikte hapse girenlerden Kemal Tahir uzun hapis döneminden sonra Bozkırdaki Çekirdek, Kurt Kanunu, Yorgun Savaşçı ve Devlet Ana gibi romanlarında bir yandan resmi ideolojiye ağır eleştiriler getirirken diğer yandan Osmanlı’nın yeniden keşfi sürecini başlatmıştır.

Fikret Başkaya: 1990’lı yılların kült kitaplarından Paradigmanın İflası erken Cumhuriyet devrine “kopuş savunması” mahiyetinde sert eleştiriler getirmiş, yargılanıp 20 ay hapis yatmıştı.

Emin Türk Eliçin; Türk Devriminin bir halk devrimi değil, bir burjuva devrimi olduğunu savunan Kemalist Devrim İdeolojisi yazarının ölümünden 4 yıl sonra basılabilmişti. “Kemalizm sözü hakikatta hepsine (Kemalistlere) müşterek olan korkuyu yenmek ve sindirmek için kullanılan bir çeşit ilaçtır” sözü bugün de geçerlidir.

Aziz Nesin: Adı her ne kadar mizah yazarına çıkmışsa da Nesin 1930’lardan beri Atatürkçü veya Kemalist olmadığını söylemiş, hatta çoğu Tek Parti devrinde olmak üzere sürgün ve hapis cezaları yemişti. “İyi ki hiçbir zaman Kemalist yada Atatürkçü olmamışım” (3 Mayıs 1993) diyerek Atatürkçüleri yalancılık ve sahtekârlıkla suçlamıştı.           

İbrahim Kaypakkaya:  68 Kuşağının öne çıkan isimlerinden Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist‘in kurucu lideriydi. Kemalist devrimi Türk ticaret burjuvazisinin, toprak ağalarının, tefecilerin, az miktardaki sanayi burjuvazisinin, bunların üst kesiminin devrimi olarak gördü. ‘Kemalist diktatörlük sözde demokratik, gerçekte askeri faşist bir diktatörlüktür‘ tezini savundu ve şunu iddia etti: “Kemalizm ile devrimcilik bir arada yürümez. Kemalizm faşizmdir.”

Sağcılar

Sıra sağ/milliyetçi ve Türkçü kesimde ama yerimiz azaldığı için onları daha kısa vereceğiz.

Dr. Rıza Nur: Türkçülüğün Cumhuriyet devrinde en güçlü savunucularından olup 10 ciltlik ilk telif Türk Tarihi’nini yazarıdır. Hayat ve Hatıratım adlı kitabı ölümünden (1942) sonra yayınlandı ve etkisi daha çok mukaddesatçı kesimde görüldü. 

Nihal Atsız: Rıza Nur’un yetiştirmesi ve evlatlığı olup 1930’lardan başlayarak Kemalizm ve resmi tarihin en yaman eleştirmenlerinden biri olmuş, “muazzam bir safsata” olduğunu belirttiği Kemalizmi “dış âlemin bir değil birkaç merkezine bağlı bir ucube” olarak görmüştür.

Tahsin Demiray: Yayıncı yönü öne çıksa da Cumhuriyet devrinde halka dayatılan yalanlara çok partili hayata geçildikten sonra itiraz etmiş ve Lozan’ın zafer olmadığını açıkça ilk söylemiş kalemlerdendir. 

Dündar Taşer: 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nin tasfiye edilen milliyetçi kanadına mensuptur ve enteresan bir tefekkür dünyası vardır. Osmanlıcıdır ve Kemalizmin dar görüşlülüğünü şiddetle eleştirmiştir.

Mehmet Niyazi: Daha çok Çanakkale Mahşeri adlı romanıyla tanınsa da Türk tarihi üzerine yazdıklarıyla bir nesli eğitmiş ve tarihimizin resmi ideolojiyle nasıl çarpıtıldığını örnekleriyle ortaya koymuştur. 

Ahmet Kabaklı: Edebiyat öğretmeni olarak geldiği İstanbul’da Türk Edebiyatı Vakfı’nı kuran ve Temellerin Duruşması adlı kitabıyla Kemalizmin ana tezlerini eleştiren Kabaklı Türk Edebiyatı dergisini çıkarmıştır.

Mehmet Kaplan: 27 Mayıs darbesine kadar çok sert Kemalizm eleştirileri kaleme alan ve bu yüzden başı belaya giren edebiyat profesörü, Büyük Türkiye Rüyası ve Nesillerin Ruhu adlı kitaplarının sonraki baskılarından bu anti-Kemalist yazıları çıkarmak zorunda kalmıştır. 

Yavuz Bülent Bakiler: Osman Yüksel Serdengeçti’nin etkisinde kaldı. Şiirleriyle değilse bile fikir ve dil yazılarıyla yakın tarihteki yanlışları sakınmadan eleştirmesiyle temayüz etmiştir.

Liste devam ediyor

Mukaddesatçı/İslamî çevrelere mensup anti-Kemalistler ile Bağımsız aydınları ise yer darlığından sadece ismen sıralayabiliyoruz. Onlar hakkındaki notlarımızı bilahare paylaşacağımızı duyuralım:

Mukaddesatçı/İslamcılar:

Mustafa Sabri Efendi/Osman Yüksel Serdengeçti/Necip Fazıl Kısakürek/Kadir Mısıroğlu//Mehmet Şevket Eygi/Cevat Rifat Atilhan/Sadık Albayrak/Yavuz Bahadıroğlu

Bağımsızlar:

Kâzım Karabekir/Bülent Ecevit/İsmail Cem/Cemil Meriç/Cemil Koçak/Hilmi Yavuz /Ayşe Hür/Halil Berktay/İsmail Beşikçi

Yarım da kalsa yukarıdaki notların Türkiye’deki anti-Kemalist soyağacının zannedildiği gibi  Müslüman/Mukaddesatçı çevreye inhisar etmediğini, siyasî yelpazedeki farklı isimlerin mağdurlarının bir tür kara listesine dönüştüğünü görmek önemlidir. Nasip olursa bunlar üzerinde kafa yormaya devam edeceğiz.

02.09.2023, İttifak

Bir yanıt yazın