• Home
  • Genel
  • Meğer Erzurum Kongresi’nde Türk-Kürt kardeşliği çağrısı yapılmış

Meğer Erzurum Kongresi’nde Türk-Kürt kardeşliği çağrısı yapılmış

Kitaplarımızda geçen “Erzurum Kongresi kararları”nın gerçekle bağlantısını kurmak zor. Güya kararların ilki şuymuş: “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.”

Erzurum Kongresi kararlarının ilk maddesi buysa sormak gerekir: Misak-ı Millî’nin ilanından aylar önce “millî sınırlar”ın anlamı nedir? 1919 Ağustos’unda “millî sınırlar” mı vardı? (Bu neyse de, bazı işgüzarların onu “Ulusal yurt bir bütündür, bölünemez”e çevirmeleri iyice komik.)

Kongre kararlarının aslına baktığımızda şaşırıyoruz. Meğer 1. madde şöyleymiş: “Trabzon vilayeti ve Canik sancağıyla Şark vilayetleri adını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Elaziz, Bitlis vilayeti ve bu saha dahilindeki bağımsız vilayetler, hiçbir sebep ve bahaneyle diğerlerinden ve Osmanlı camiasından ayrılmak imkânı düşünülmeyen bir bütündür. Mutluluk ve felakete tam olarak katılmayı kabul ve mukadderatı hakkında aynı amacı benimser. Bu bölgede yaşayan bütün Müslüman unsurlar diğerlerine karşı fedakârlık hissiyle dolu ve ırkî ve sosyal durumlarına riayetkâr öz kardeştirler.”

Gördüğünüz gibi Erzurum Kongresi adeta bir Türk-Kürt kardeşliği bildirisidir. Adeta bugünkü sorunların konuşulduğu bir kardeşlik toplantısıyken bize içeriği boşaltılarak anlatılmış!

Sözün özü şu: 1) Erzurum Kongresi’nde hâlâ “Osmanlı camiası” içindeyizdir. 2) Kongrenin gayelerinden birisi, araları açılmak istenen Kürtlerle Türkleri yeniden birbirine bağlamaktır.

Üç maddecik bildiride en az üç mantık hatası yapan saygıdeğer “300 aydınımız” Erzurum Kongresi’nin “milliyetçiliği”nin Türkler ve Kürtleri ve bütün “Müslüman etnisiteleri” ayrılmaz bir bütün olarak gördüğünü unutmuş görünüyorlar. Üstelik Türklerin “kurucu ve egemen millet” oldukları türünden bir ifadeyi de ne yazık ki bulamıyoruz. Peki Erzurum Kongresi kararları Kürtlükten nasıl arındırıldı?

Mustafa Kemal Paşa’nın pek bilinmeyen ilginç bir Erzurum hatırası. Sağında ki eşi Latife Hanım, solundaki çarşaflı hanım ise Ali Said Paşa’nın eşi Naciye Hanım. (Kocası, Latife Hanım’ın sağındadır.) Yıl: 1924.

İnkılap tarihini kürtlükten arındırma

Sonraki hemen bütün yayınlar kararların orijinaline inme zahmetine katlanmadıkları için Nutuk’ta yazılanları aktarmış ve Osmanlı’nın Müslüman unsurlarının, bu arada Türklerle Kürtlerin vurgulandığı kaydını görmezden gelmişler.

Oysa Nutuk’un 1927 tarihli Osmanlıca baskısının 38 ve 39. sayfalarında Gazi Paşa Erzurum Kongresi’nin kararlarını aynen değil, “zaman ve çevrenin mecbur kıldığı bir takım ikinci derecede önemli (tâlî) ve esasa ait olmayan (sûrî) düşünce ve kanaatleri ayıklayarak” aktardığını bizzat yazıyor. Yani Nutuk’taki karar metinleri “aynen” değil, yorumlanarak ve kısaltılarak verildiği ve bu belirtildiği halde asıl metin muamelesi görmüş. Kes-yapıştır inkılap tarihlerinin varacağı kısır nokta bu işte!

Ancak bir husus gözden kaçıyor: Gazi bu maddeyi zikrettikten sonra şunu yazıyor: “Beyanname madde 6. Nizamname madde 3’ün tafsilatı, nizamname ve beyannamenin 1. maddeleri mütalaa ve tedkik buyurulsun.”

Bakın bu not çok ilginç işte. Özet yaptım, şu maddelerden inceleyin diyor. Öte yandan Atatürk Araştırma Merkezi’nin beş profesör ve bir emekli albay’a yazdırdığı “Milli Mücadele Tarihi”nde o parantez içi not sırra kadem basmış. Tarihte ne kadar ileriye gittiğimizi buradan da anlayabilirsiniz! Ancak Nutuk’ta Erzurum Kongresi kararlarının Kürtlüğe veya Osmanlı’ya delalet edebilecek bütün cümlelerinden arındırıldığı dikkat çekiyor. Özetle Nutuk, yakın tarihi 1927 şartlarına göre ayarlayan bir metindir ve tarihçilere düşen görev, bu son derece önemli metni de dikkate alarak ama ona teslim olmadan, gerekirse sorgulayıp eleştirerek yeni bir inkılap tarihini yazmak olmalıdır.

Erzurum Kongresi kararlarının orijinal tutanağındaki ilk maddesi (Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden aktaran,  F. Kırzıoğlu)

Kur’an’ı yaşatmak için birlik çağrısı

Bu arada 17 Haziran 1919’da toplanan Erzurum Vilayeti Kongresi’ne sunulan bir rapor, güncelliği itibarıyla kayda değer. Rapora göre Doğu Anadolu’da Ermeniler, Avrupalılar ve “şahsî çıkar sağlamak isteyen” bazı kimselerin ortaya attığı bölücü fikirlerin başında “Kürtlük-Türklük meselesi çıkarmak” geliyor. Türklerle Kürtlerin birbirinden nefret etmesi isteniyormuş. Kürt yönetimi kurarak Doğu gençliğinin birleşmesine imkân bırakılmıyormuş. Nihayet Kürtlerle Türkleri birbirine düşürerek Ermenilerin hakimiyetleri sağlanmak isteniyormuş.

Raporda Kürtlerin aslında Ermeni oldukları yönünde propaganda yapıldığı kaydediliyor ve bir milletin diğerlerinden din, karakter, âdet ve dille ayrıldığı belirtiliyor. Irk fikri reddediliyor ve Ermenilerin Hıristiyan, Kürtlerinse Müslüman oldukları üzerinde duruluyor. Karakter bakımından Kürtlerin Türklere Ermenilerden daha yakın oldukları bir grafikle gösteriliyor. Varılan hüküm şu: “Türk ile Kürt arasında dinî ortaklıktan başka soy itibariyle de bir bağın varlığını teslim etmek zaruridir.”

Erzurum Kongresi’nden bir ay kadar önce toplanan bu ön kongreye sunulan raporda işlenenler sanki bugünden geçmişin dağlarına çarparak yankılanmış gibidir. Beraberce şunları okuyoruz:

“Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türk ile Kürt’ün aynı tarih, aynı çıkar, aynı hayat sahibi olacaklarını kabul etmemek mümkün değildir. Bu kadar derin ve esaslı bağlarla birbirine bağlı bulunan Doğu vilayetleri Türk’ü ile Kürt’ünü ayırmak her ikisini de ölüme mahkûm etmek demektir. Bugün gözümüzü açarak yaralarımızı öz elimizle sarmaya çalışır, dışarıdan gelen Kürtlük-Türklük gibi ayrıştırıcı telkinlere kulak asmazsak hem memleketimizi kurtarır, hem de herkesin mutluluğunu sağlayacak esasları hazırlarız.”

“Tarihî bir anda bulunuyoruz” diyen bu önemli rapor şöyle sürüyor:

“Duygusallığa kapılarak düşmanlarımıza hizmet etmekten sakınma göreviyle mükellefiz. Son fırsat elimizde. Bunu da kaybedersek tarihimizi aşağılanmayla kapamış ve Hazret-i Kur’an’ı elimizle defnetmiş oluruz. Hakkımızda çevrilen entrikaları, düşünülen felaketleri sonuçsuz bırakmak yalnız bir şeye, Doğu vilayetleri Müslümanlarının ittihad (birlik) ve ittifakına bağlıdır.”

94 yıl önce Erzurum’da söylenmesi gerekenlere söylenmiş aslında. Aklın yolu birdir ne de olsa! Ve ah Erzurum Kongresi, seni bir doğru okuyabilseydik!

Notlar: Erzurum Kongresi kararlarını Fahrettin Kırzıoğlu’nun “Bütünüyle Erzurum Kongresi”nden (Ank. 1993, s. 243-246), raporu ise Bekir Sıtkı Baykal’ın “Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler”den (Ank. 1969, s. 40-52) aktardım. Rapora dikkatimi çeken sevgili Mustafa Budak’a teşekkür ederim.

31 Mart 2013, Pazar

3 Comments

  • Yasin

    5 Nisan 2013 at 12:28

    Saygı duyduğum bir bilginsin Mustafa ağabey,

    Tarih okuma ilminize 1. dereceden negatif bir eleştirim yoktur.
    Şahsiyetler ile ortaya konulan ilmi tezlerin karşısında “söze ve öze” yolculukta bu dengeyi gözetmek icab eder.

    Erzurum kongresi ile makalenize ve emeğinize teşekkür ederim.
    Özetle TÜRK ve KÜRT kardeşiliği sıcak ahir zaman ortam paralelinde tekerrürünü aynaladınız ANCAK her aklı,kalbi düzgün çalışan ve bu topraklarda yaşayan hangi etnik kimliklere sahip olursa olsun bu TÜRK-KÜRT denklemini ortadan ayıracak bir “ÖZ” yok… (kamera önünde öyle gösterildi ancak gerçekte yok)
    AMMA bu süreci “sözde” Barış ifadesi ile bu birleştirme veya yama projesinde bu aynalamayı göremiyoruz!
    Siz “akil adam” seçildiniz…
    TÜRK-KÜRT problemi medya aynasında gösteriliyor ise medya arkasını siz daha iyi bilirsiniz.. TÜRK ile KÜRT arasında SORUN YOK ki!
    SORUN: “PKK”

    Mustafa ağabey..samimiyetim ile soruyorum
    Barış sürecin içinde PKK’nın eli nerde? Bu sürecinde içinde TÜRK neresinde KÜRT neresinde?

    PKK nerde…”sözde” TÜRK-KÜRT barışı nerde?

    Yanıtla
  • murat

    13 Nisan 2013 at 12:03

    Merhaba,

    Makalenizde belirttiğiniz Erzurum kongresi kararlarında TÜRK-KÜRT kardeşliğini siz de açık bir şekilde gösteremiyorsunuz, saymış lduğunuz illerin hepsi KÜRT şehri gibi algılama yanlışlığına düşmüşsünüz. Ve unuttuğunuz en büyük olay ise gerek Sivas ve gerekse Erzurum kongrelerini engellemek ve Mustafa Kemal ATATÜRK ile arkadaşlarına ölüm tuzakları kuranların yine bu KÜRT aşiretlerini, tıpkı günümüzde olduğu gibi kullanan İstanbul hükümeti ve emperyalistler Heyetin üzerine saldırtmadı mı? Bu nasıl ve neyin kardeşliği?? Ayrıca o tarihte saydığınız şehirlerde ve bölgedeki KÜRT nüfusu hakkında da açıklayıcı bilgi verirseniz yerinde olur. diğer bir konu sizin TÜRK ve TÜRKLÜK ile olan husmetinizin temelinde ne vardır ? Çok merak ettim doğrusu. Elbette gerek Osmanlının kuruluşu ve gerekse yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda hakim unsur TÜRK unsurudur. Aksine iddia etmekle tarih bilginizin ne denli sakat olduğunu gösterir.

    Saygılar

    Yanıtla
  • Mehmet

    17 Temmuz 2014 at 14:13

    Öncelikle gözleri büyülenmiş, gerçekle hayali ayırt edemeyen, bakan ama göremeyen gözlere bir nebze de olsa hakikati göstermeye çalıştığınız bu makaleniz için teşekkür ediyorum. Sayın yorum yapan arkadaşlar:Mustafa bey bize öğretilen tarihin yalan, yanlış, çarpıttırılmış olduğunu söylüyor. Ancak siz halen onun söylemlerini bu yalan, yanlış, çarpıttırılmış tarih bilgilerinizle ıspatlamaya ve/veya çürütmeye çalışıyorsunuz. Allah herkese akıl fikir versin.Zulme rıza zulümdür.Kimse diğer tarafta bize yanlış öğretildiği için bu zulme ortak olmak zorunda kaldık demesin.Çünkü Allah herkese akıl fikir vermiştir.Geriye bize sadece bunu kullanmak kalıyor.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın