• Home
  • Genel
  • Meğer Galile Kilise’yi yargılamış!

Meğer Galile Kilise’yi yargılamış!

Meğer Galile Kilise’yi yargılamış!
Tarihte bazı garip sözler veya olaylar var ki, “şuyuu vukuundan beter” hale gelmiştir. Siz istediğiniz kadar böyle bir söz söylenmemiştir diye kendinizi paralayın, belgeler, kanıtlar arayın ve yayınlayın, o sözler nesiller boyu tekrarlanıp gider.
En son öğrendiğim bu sözde-sözlerden birisi, Fransa Kralı XIV. Louis’ye atfedilen “Etat ces’t moi”, yani “Devlet benim” sözüydü. Araştırmacılar böyle bir sözü XIV. Louis’nin söylemediğinde birleşiyorlar fakat ne çare! Lakin bu sözü Güneş Kral’a da kim yakıştırmışsa iyi yakıştırmış doğrusu!
Bu sözde-sözlerden bir diğeri, Galile’ye aittir. Galile de, yargılandığı Engizisyon Mahkemesi’nden çıkarken, bir rivayete göre, şöyle demiş: “Dünya yine de dönüyor”.
1960’larda Stillman Drake adlı bir Galile uzmanı bu konuyu araştırdı ve böyle bir sözün kayıtlarda yer almadığını, çok sonraları ortaya çıktığını ortaya koydu; ama hâlâ bilim-din çatışmasından bahseden herkes bu sözü diline pelesenk etmekten vazgeçmiyor. Şimdilerde Engizisyon arşivleri açıldıkça yeni yeni belgeler ortaya çıkıyor ve abartılan balonlar bir bir patlatılıyor.
Nitekim geçen Pazar (24 Ağustos 2003) günkü “Vatan” gazetesinde Vatikan’ın “Galile’ye zulüm yapmadık” şeklinde bir açıklaması yayınlandı. Habere göre Vatikan’ın önemli başpiskoposlarından Angelo Amato, tutuklu olduğu sırada Galile’ye çok iyi davranıldığını, bunun bizzat Galile’nin dostlarına yazdığı mektuplarda yazılı olduğunu söylemiş. Hep yazıldığı gibi zindana atılmamış Galile. Bir dostunun evinde göz hapsinde tutulmuş ama kendisine izzet-i ikram eksik edilmemiş.
Doğrusu haberi yayınlayanların da kafası karışmış olmalı ki, altına kendi bildik Galile yorumlarını eklemek ihtiyacını duymuşlar. Eh, haklılar. Efsaneler yakamızı kolay kolay bırakmaz çünkü.
Bilim-din çatışması söz konusu olduğunda kendilerinin “aydınlık” tarafta bulunduklarına adları gibi iman etmiş kişiler, “karanlık”ı temsil eden Ortaçağ’ın ve kilisenin işkencelerine karşı direnen(!) bu soylu kahramana alkış tutarlar. Bertolt Brecht’in “Galile” adlı oyunu da bu mizanseni devam ettiren bir eserdir. Ancak Brecht’in, kitabının müteakip baskılarında ilave etmek ihtiyacını duyduğu gibi Galile saf iyiliğin, kilise de saf kötülüğün timsali değildir. Aslında Galile’nin dostu olan Kardinal Bellarmino da dünyanın güneş etrafında döndüğü konusunda kendisiyle hemfikirdir; ancak ufak bir çekincesi vardır. Bir bilim adamı olan dostuna yazdığı mektupta Kardinal Bellarmino şöyle diyordu:
“Siz de, Bay Galile de, mutlak anlamda değil de, varsayımlar düzeyinde kalarak konuşmakla yetindiğiniz sürece basiretli bir davranış göstermiş olursunuz. Yerin hareketli ve güneşin hareketsiz olduğu varsayılarak tüm göksel olayların dışmerkezli ve çevre-merkezli çemberler teorisinden daha iyi açıklanabildiğini söylemek mükemmel bir sağgörülü konuşma örneğidir ve hiçbir sakınca yaratmaz.”
Ünlü bilim felsefecisi Paul Feyerabend, “Akla Veda” (Ayrıntı Yayınları, 1995) adlı kitabında Kardinal’in bu ifadelerini modern bilim adamlarının diline şöyle çevirir: “Astronomiciler belli bir modelin öndeyide (tahminde) bulunma açısından diğerinden daha üstün olduğunu söyleyebilirler, bunda hiçbir sorun yoktur; ancak bu yüzden o modelin gerçekliğin sadık bir sureti olduğunu iddia ederlerse başlarına iş alırlar. Ya da daha genel bir deyişle, modelin işliyor olması, tek başına, gerçekliğin onun gibi yapılanmış olduğunu göstermez.”
Bırakın Ortaçağları, günümüzde bile bir varsayım ortaya atıldığında bilim camiası hemen üzerine mi atlıyor yoksa ‘Durun bakalım’ diyerek varsayımı iyice sınayıp deneylerden geçirdikten sonra mı kabul ediyor? Zakkumu kansere ilaç olarak sunan Dr. Ziya Özel’e yapılan aşağılayıcı muamele Galile’ye yapılandan farklı mıydı sanki?
Anlayacağınız, bugün de durum fazla değişmiş değil. O zamanki kilisenin yerini ‘bilim kilisesi’ almış, aynı hiyerarşik zihniyet bu defa üniversitelerin bünyesine kurmuştur demirden otağını. Feyerabend, lafını sakınmadan söylüyor: “Modern bilim adamının tabi olduğu idarî kısıt(lama)ların Galile dönemine oranla şüphesiz hiç de aşağı kalır bir yanı yoktur.”
Kaldı ki Galile bizzat “kilisenin adamı”dır ama nedense bu bizde hemen hiç bilinmez. (Rahibe olan kızının babasına yazdığı mektupları İş Bankası Yayınları bastı birkaç yıl önce.) Mesela Galile’nin kendisini yargılayan Kardinal’den, yargılanmasından sonra aleyhindeki söylentileri susturmak üzere bir belge rica ettiğini ve aldığını hiç duydunuz mu? Galile, sanıldığı gibi bu fikirleri ortaya atar atmaz kilisenin doğrudan bir suçlamasına maruz kalmamıştı. Ancak kitabını, kilisenin tavsiyelerini kabul etmeyerek yayımlayınca başı derde girdi ve malum “sözde” yargılamaya tabi tutuldu.
Bu yargılamalar sırasında iki rapor tutulduğu anlaşılıyor. Birincisinin imzaları eksik. İkincisi ise resmi rapor. İlk raporda Galile, bildiğimiz gibi görüşlerini değiştirmeye zorlanırken, ikinci rapor bize böyle bir şeyden bahsetmiyor: Galile özür dilemiş, güneş-merkezli görüşten vazgeçtiğini söylemiş ve Papalığın tavsiyelerine uyacağını taahhüt etmiştir. Kaldı ki itirazlar, güneş-merkezli görüşün henüz kanıtlanmamış yönleri üzerinde odaklanmaktadır ki, Bellarmino’nun itiraz ettiği bazı hususlar (mesela yıldızların paralaksı), değil 1610’larda, 1810’larda bile halledilememişti. Bu mesele 1838’de yapılan bir gözlemle düzeltilecekti.
Efsanelerin Ortaçağlarda kaldığını düşünen sözde modernlerin ne kadar parıltılı efsaneler ürettiğine Galile’den daha öğretici bir örnek bulunamazdı.
Bu bilgilerden sonra siz yine Galile’nin Kilise tarafından yargılanıp mahkûm edildiğine mi yoksa Kilise’nin asırlar boyunca Galileciler tarafından acımasızca mahkûm edildiğine mi inanıyorsunuz?

Bir yanıt yazın