• Home
  • Genel
  • Osmanlı korsanları haydut değil, deniz gâzileriydi

Osmanlı korsanları haydut değil, deniz gâzileriydi

Osmanlı korsanları haydut değil, deniz gâzileriydi
Osmanlı belgelerinin kendi yönetiminde çalışan korsanları “korsan” diye adlandırmaması da gösteriyor ki, bunlar, Avrupalıların anladığı manadaki korsanlıkla geçinen “pirate”lar değildi. Peki neydi? Bostan, Müslüman korsanların devletten bağımsız olarak hareket ettikleri zaman bile İslam hukukunun sınırları içinde kalmış olduklarının altını ısrarla çiziyor. Ona göre, bu sebeple Osmanlı korsanları birer haydut değil, aslında birer deniz gazisidir.
Bugün muzipçe bir bilmeceyle başlayalım sohbetimize:
Soru: Şehid ile tarih arasında ne benzerlik vardır?
Cevap: İkisini de ölü zannederiz ama gerçek diriler onlardır! (Bu yüzden ‘Eyüp Sultan mı diri, yoksa ben mi?’ sorusu, enteresan bile değildir.)
Muzipçe evet ama muziplik olsun diye söylemediğimi anlamışsınızdır. Evet, ikisi de ölmez. Ölmüş zannettiğimiz şey, aslında, bizim onların diriliğini idrak edemeyen düşünme kapasitemizdir. Eğer düşünme kapasitemizi biraz körükle şişirmeyi başarırsak, bütün bu ölüler sağanağının yer altından bizimle konuşmaya başladığını görür, hayret vadilerinde tayeran eder dururuz. Bir gayeniz varsa şayet, bir şeyler yapmak arzusu bir deniz gibi kabarıyorsa içinizde, ölü zannettiğiniz geçmiş birden canlanır ve size sırlarını anlatmaya koyulur. Tıpkı Barbaros Hayreddin Paşa’nın ve Osmanlı korsanlarının gölgeli hikâyesinde olduğu gibi.
Barbaros bir korsan mıydı?
Korsan kelimesi günümüzde daha çok kanun dışı yolla basılan CD, kitap vs. basan ve satanlar için kullanılıyor (korsanların ne kadar ehlileştiğini ve okumuş insanlar haline geldiğini gösteren önemli bir işarettir bu!). Ancak eski çağlarda korsanlık, çetin bir meslekti. (Evet, bir meslekti, çünkü aynı zamanda korsanlar birer tüccardı.) Yani kimin ne zaman korsan olduğu, ne zaman ticaretle iştigal ettiği hiç belli olmazdı. Anlayacağınız, korsanlık o zamanlar ekonominin ayrılmaz bir parçasıydı.
Ancak kitaplar bize daha da ilginç bir ayrımdan söz ediyorlar. Diyorlar ki, korsan var, korsancık var. Yani korsanlığı, işi gücü sırf şirretlik olan insanlar tarafından yapılan bir tür su üstü soygunculuğu olarak algılamak yanıltıcıdır. Bu insanlar, daha kârlı iş alanları doğduğunda (taşımacılık veya alış-veriş gibi) mesailerini bu alanlara kaydırıyor, genellikle işsiz güçsüz kaldıkları dönemlerde bizim anladığımız anlamda korsanlıkla iştigal ediyor, gemilere, esir ve ganimetleriyle birlikte el koyuyor, bazı liman şehirlerinden haraç alıyorlardı. Bu, daha çok bilinen anlamda korsanlıktır ve Batı dillerinde bunun adı, “corsair” (korsan) değil, “pirate”dır.
Bir de belli bir devlet veya siyasi güç adına yasal korsanlık yapanlar vardır ki, bunlar aslında sefer zamanı, donanmanın bir parçası olarak iş görürler, diğer zamanlarda ‘izinli olarak’ ve düşmanın gücünü zayıflatmak maksadıyla rakip tarafın gemi ve limanlarına yönelik harekâtlarda bulunurlardı. İşte adı daha sonra Barbaros Hayreddin Paşa olan Hızır Reis ve kardeşleri, baştan beri, ya Memluk Sultanı’nın, ya Manisa Valisi Şehzade Korkut’un ya da Kanuni Sultan Süleyman’ın emrinde çalışmışlar ve bu yüzden de ticaret yoluyla olsun, soygun yoluyla olsun geçimini sağlayan “pirate”lardan farklı bir statü kazanmışlardı.
İdris Bostan, Osmanlı korsanlığının haydutluk gibi algılanmasına tepki gösteren değerli bir deniz tarihçisi. Bostan’ın, “Toplumsal Tarih” dergisinin Temmuz 2004 tarihli sayısında çıkan yazısında, A. Riger adlı Alman araştırmacıdan naklen, Avrupa’da 15. yüzyıl sonları ile 16. yüzyıl başlarında “korsan”ın Hıristiyanlar için kullanıldığını, Müslümanlara ise “levend” denildiğini belirtiyor. Nitekim Osmanlı belgeleri Müslüman “korsanlar”ı, ya “levend reisleri” ya da “gönüllü reisler” diye anmaktadır. Bostan’ın Osmanlı korsanları hakkındaki tespitleri son derece ilginç:
“Gönüllü reislerin esas itibarıyla Cezayir’de bulundukları, devlet donanmasının denizlere açıldığı zamanlarda ona katıldıkları, diğer zamanlarda ise üslendikleri yerlerde sahil muhafaza görevi yürüttükleri görülmektedir. Levent reislerinin sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetindeki yerlere ve adalara saldırıda bulundukları zaman “korsan ve harami” kelimeleriyle adlandırıldıkları dikkat çekmektedir.”
Osmanlı belgelerinin kendi yönetiminde çalışan korsanları “korsan” diye adlandırmaması da gösteriyor ki, bunlar, Avrupalıların anladığı manadaki korsanlıkla geçinen “pirate”lar değildi. Peki neydi? Bostan, Müslüman korsanların devletten bağımsız olarak hareket ettikleri zaman bile İslam hukukunun sınırları içinde kalmış olduklarının altını ısrarla çiziyor. Ona göre, bu sebeple Osmanlı korsanları birer haydut değil, aslında birer deniz gazisidir (guzât fi’l-bahr). Özetlersek, Osmanlı korsanları denizlerdeki akıncılardı, ya da akıncıların denizlerdeki mukabiliydi.
Ayrıca Palmira Brummett’in harikulade çalışması (Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, New York, 1994) bu konuya ışık tutmaktadır. Brummett, savaş zamanı haricindeki Osmanlı deniz kuvvetlerinin topuna birden “korsan” denilmesinin Avrupa’da yaygın (ama bilimsel olmayan) bir alışkanlık olduğunu ve bu alışkanlığın gariptir, modern tarihçilikte de devam ettiğini ustaca yakalıyor. Zira resmî donanmalar, seferlerde savaş gemileri yanında korsan gemilerinden de oluşuyordu. Diğer zamanlar aynı korsanlar, devletten aldığı izin veya emirle harekâta katılıyor, ancak kendilerine önceden tayin edilen yerler haricindeki limanları yağmalarlarsa veya ahidnameyle hakları garanti altına alınmış devletlerin gemilerine tecavüz ederlerse sığındıkları limanlarda yakalanıp hapse atılıyor ve idam ediliyorlardı. Brummet’e göre sırf bu cezalandırma mekanizmasının varlığı bile Osmanlı korsanlarının Avrupalı “pirate”lardan farkını ortaya koymaya yeterlidir. Nitekim daha Barbaros olmadan bile kazandığı ganimeti Midilli halkıyla nasıl paylaştığını anlatan da kendisinden başkası değildir. Yetim kızları ev ev aratıp çeyizlerini düzdürenler, çarşıda pazarda malı çalınan kimsenin zararını karşılayanlar ve “Kâdir olduğumuz kadar hayır dua almaya gayret edelim” diyenler de bizim “korsan” diye bildiğimiz bu deniz gazileriydi. Tarih, korsanların gözlerinde beliren ışıltıyla sarhoştur.

One Comment

  • mustafa Pala

    2 Şubat 2012 at 15:24

    Sevgili Akademisyen M.Armağan Bey; Tarihi araştırararak ve dosdoğru yazarak insanlığa yaptığınız bu değerli katkıdan dolayı sizi kutluyorum. Çalışmalarınızda başarılar temenni ediyorum.
    Türk Milleti çok değerli çalışmalarınızı unutmadığı gibi inanıyorum ki diğer milletler de sizin bu el emeği göz nurunuzdan istifade edecektir. Çalışmalarınızda başarılar diler, tarihi belge ve bilginizi cesurca halkımızla paylaşmaya devam etmenizi temenni ederim. Allah sağlık sıhhat ve afiyet versin.. Çünkü tarihin tolu rafları arasında ömür geçirmek kolay bir iş değil.. Selamlar, sevgiler. M. PALA

    Cevapla

Bir cevap yazın