• Home
  • Genel
  • Said Nursi’nin naaşını kaçıranlar içinde Büyükerşen de var mıydı?

Said Nursi’nin naaşını kaçıranlar içinde Büyükerşen de var mıydı?

Nursi’nin mezarını soruyoruz Teyip Tahir’e. O gür sesiyle “Üstad hazretleri” diyor, “1951 senesinde gönderdiği mektupta ‘Benim mezarımın yerini bir iki talebemden başka kimse bilmeyecek’ demişti. Talebesi Ali İhsan Tola’ya Isparta’da sormuştum. ‘Ben mezarın yerini biliyorum kardeşim ama kimseye söylemem’ dediydi.”

Said Nursi’nin mezarı nerede?

Her 23 Mart sabahına bu içimizi acıtan soruyla uyanıyoruz. Talebeleri suskun, belgelerin dili kesik. O zaman hakikati nasıl ve nereden öğreneceğiz?

Geçenlerde bir konferans vermek üzere Nazilli’ye gitmiştim. Nazilli’ye gidip de Nursi’nin talebelerinden Tahir Güldere, nam-ı diğer “Teyip Tahir” ile görüşmeden dönmek olmazdı. Kendisi tam 12 saat boyunca Risale-i Nur Külliyatı’nı ezberinden adeta bir teyp gibi okuyor.

Nursi’nin mezarını soruyoruz Teyip Tahir’e. O gür sesiyle “Üstad hazretleri” diyor, “1951 senesinde gönderdiği mektupta ‘Benim mezarımın yerini bir iki talebemden başka kimse bilmeyecek’ demişti. Talebesi Ali İhsan Tola’ya Isparta’da sormuştum. ‘Ben mezarın yerini biliyorum kardeşim ama kimseye söylemem’ dediydi.”

Said Nursi sağlığında halk dünyevi amaçlarla ziyaret eder endişesi yüzünden ‘Benim kabrim de Hz. Ali’ninki gibi gizli kalsın’ vasiyetinde bulunmuştur.

Ölümünden 4 ay sonra cesedinin nasıl ‘bilinmeyen bir yere’ götürülüp gömüldüğünü biraz sonra aktaracağım. Ancak son günlerini ve vefatını kısaca hatırlatmakta yarar var.

Yer: Isparta. Said Nursi 20 Mart 1960 sabahı saat 2.5’ta bir süredir hasta yattığı yataktan doğrulup yanında bulunan talebesi Bayram’a “Gideceğiz” der, “Urfa’ya gideceğiz.” Oysa hükümetten Emirdağ’da kalması için kesin talimat vardır. Sabah 9’da otomobilin plakasını çamurla sıvayarak yola çıkarlar ve son nefesini vereceği Urfa’ya ertesi gün saat 11’de varırlar. Bu 26 saatlik nefes nefese otomobil yolculuğu sonunda İpek Otel’e yerleşir. 40 derece ateşi vardır, polis ise Emirdağ’a götürmek için emir almıştır. 22 Mart günü, elini öpmek isteyenler ile onu alıp götürmek isteyen polisler arasındaki çekişmeyle geçer. Nihayet ertesi sabah saat 3 sularında odasında nöbet bekleyen Bayram Yüksel adlı talebesi uyuduğunu görüp sevinir. Nereden bilebilirdi bunun son uykusu olacağını?

On binlerce insanın akın akın geldiği Urfa’da aynı gün muhteşem bir cenaze töreniyle Halilürrahman Camii’nin avlusunda kapalı bir mekâna defnedilir. Daha sonra üzerine mermerden bir lahit yaptırılır. Toprağa verildikten sonra da ziyaretçisi eksik olmaz. Mezarının başında nöbet tutan mı ararsınız, hatim indiren mi, dua eden mi?

Bu böyle 12 Temmuz 1960 sabahına kadar devam eder. Kendisi sağlığında ‘Mezarımın yerini birkaç kişiden başkası bilmeyecek’ demişti. Oysa şimdi on binler mezarına koşuyordu. Yoksa yanılmış mıydı?

Buraya tam metin olarak aktaracağımız yazısında Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, o sabah olanları adeta kendisi görmüş gibi anlatmıştır. Kimseyi kaynak göstermeden sıcağı sıcağına (bir hafta sonra) yazılmış olan bu yazının bir açıklaması olmalı. Büyükerşen o gece Nursi’nin kabrini açanlarla birlikteyse bunu, değilse bu bilgileri kimden aldığını açıklamalıdır. İşte Büyükerşen’in 20 Temmuz 1960 günü “Dünya” gazetesinde çıkan “Said-i Kürdî’nin cesedi nasıl nakledildi?” başlıklı o yazısı:

“Urfa yolu o gün toz toprak içerisindeydi. Cemsenin şoför mahallinde oturan subay ikide bir arkasındaki galvanizli tabuta bakıyor, sonra terlerine yapışan tozları siliyordu. Diyarbakır’dan yeni hareket etmişti. Gece yarısı olmadan Urfa’ya varmak için şoföre “daha hızlı, daha hızlı” diyordu.

Sabahleyin Urfa’dan Diyarbakır’a gelmişti. Görevi, içi galvaniz kaplı bir tabut yaptırıp hemen Urfa’ya dönmekti.

Yol boyunca kafasında hep aynı şeyler vardı. Bir büyük inkılâp yapılmıştı. Gericilik, diktatörlük ve karanlık dolu bir devir tarihin çevrilen yaprakları altında kalıp gitmişti. Şimdi yepyeni bir devir başlamıştı. Medeniyete, insanlığa doğru milletçe koşup gidilen bir devirdi bu. Ama dün Halilürrahman Camii’nin önünden geçerken ne görmüştü? Bazı insanlar avlusundaki bir mescidi tavaf ediyorlardı. Dertliler, hastalar, çocuğu olmayanlar hepsi bir ölünün yattığı mezardan medet umuyorlardı. Bu ne demekti? Hele bu mezar, ismi türlü siyasî oyunlara ve vak’alara karışmış, Said-i Kürdi’nin mezarı olunca kızmamak elde değildi.. Ordu eski devri kapamış, yepyeni bir devir açmıştı artık. Bu sebeple düşük DP hükümetinin oy avcılığı için türbe ve zaviyelere göz yummasından mütevellit memlekette başlayan gericiliği de elbette silip süpürecekti.

Gece saat 23 sularında Urfa’nın ışıkları gözükmeye başladı. Genç subay, askeri cemseyi kullanan ere “Doğru alaya gidiyoruz” dedi.

Alaya geldikleri zaman bütün eratı ve subayları uyanık ve tam teçhizatlı buldular. Zırhlı keşif taburu harekete hazır vaziyetteydi. Biraz sonra da tabura “hareket” emri verildi.

Saat tam yarımda askeri kuvvetler Urfa’ya girdiler. Şehirde derin bir sessizlik vardı. Ortalıkta hiç kimse görünmüyordu. Herkes uykudaydı. Şehrin bütün mühim yerlerinin askerler ve zırhlı vasıtalar tarafından tutulması uzun sürmemişti. Saat 01’de Hz. İbrahim’in de medfun bulunduğu Halilürrahman Camii sıkı kordon altına alınmıştı. Askerler derhal Said-i Kürdi’nin mezarının bulunduğu mescide girdiler. Nurcubaşı’nın ağır taşlar ve mermerden yapılmış mezarını açmak çok sürmedi. Az sonra da pek çok siyasi işe karışmış Said-i Kürdi’nin cesedini içinde saklayan yeşil tabut yerinden çıkarıldı. Tabutun kapağı açılınca bütün vazifeliler kendilerini güç zaptettiler.

Said-i Kürdi’nin cesedi taaffün etmişti. Ceset yeni bir kefene sarıldı ve ilaçlanıp galvaniz tabut içine yerleştirildi. Kenarları da tahta talaşı ile iyice dolduruldu. Bir kamyonla sivil hava alanına götürüldü. Alanda tabutun galvaniz kısımları lehimlendi. Saat 1’de de tabutu taşıyan uçak Afyon’a doğru havalandı.

Uçağın havalanışından sonra sabah namazında Said-i Kürdi’yi tavaf için camiye gelenler, Nurcubaşı’nın mezarının halini görünce hayrete düştüler. Nurculardan bazıları: “Efendi hazretlerinin mezar taşını parçalayıp uçtuğunu” iddia ederken bazıları da Urfa’ya şu haberi yaymak için çalışıyorlardı: “Efendi Hz.lerinin cesedini CHP’liler çaldılar.”

Eh, Prof. Büyükerşen de sonunda CHP’ye geçtiğine göre sevgili Urfalılar pek yanılmış sayılmazlar, değil mi?

Asparagas Said Nursi’ye de mi sıçradı?

Bir internet sitesinde flaş haber: Yere kapaklanmış bir adam, etrafta onu seyreden askerler. Güya bu fotoğraf Said Nursi’nin Rusya’da başkomutana ayağa kalkmadığı için idam edilmesinden önce namaz kıldığı sahneymiş. Böylesine çarpıcı bir fotoğrafa bigane kalabilecek kaç tane site olabilir? Nitekim irili ufaklı birçok sitede görüyoruz onu, tabii altında da okkalı yorumlar. Oysa bu fotoğrafın birazcık araştırmayla Rusya’da çekilmediği anlaşılabilirdi. 1) Yıllar önce “İdamdan önce son namaz” diye Bulgar köylerinde çekilmiş bir fotoğraf olduğu belirtilerek yayınlanmıştı. 2) Askerler Rus değil, Bulgar askeriydi (üniformaya dikkat). 3) Nursi’nin üstünde hiçbir zaman bu tür bir kazak göremezsiniz. 4) “Secde eden” kişinin birkaç dakika önce çekilmiş bir fotoğrafını yayınlayarak bu tartışmayı bitiriyorum.

27 Mart 2011, Pazar

2 Comments

  • Sabri Sever

    28 Mart 2011 at 14:41

    Mustafa bey iyi günler,

    Yazıda geçen Bulgar köyü tabiri yanlış olsa gerek. Çünkü Bulgarlar değil Türkler sarık sarardı. Burada idam edilenler Türk köylüsü olup idam edenler de Bulgar askerleridir.

    Malumunuz Bulgarların yaşadıkları köye Bulgar köyü, Türklerin yaşadıkları köye de Türk köyü denir.

    Yanlışın düzeltilmesi dileği ile saygılar.

    Cevapla
  • KEMAL LARK

    1 Nisan 2011 at 19:23

    mustafa bey gerçekten teşekkür ediyorum bu konulara açıklık getirdiğiniz için bazıları eften püften yazılarla “Said-i Kürdi”
    nin vücüdunun denize atıldığını yazıyorlardı(soner yalçın) çok sağolun

    Cevapla

Bir cevap yazın