Said’in başına gelenler

Said’in başına gelenler

EDWARD SAİD’İN BÜYÜKLÜĞÜ
Hep sorarım kendi kendime, Edward Said’i kelimenin tam anlamıyla büyük yapan şey nedir? diye. Bir zamanlar bu soruya, önemli kitaplar yazması, alanında derin bir bilgi sahibi olması, fikirlerindeki orijinallik gibi daha kitabî karşılıklar verirdim:

İşte ilk defa oryantalizmi teorik bir çerçeveye oturtarak Batı’nın Doğu’yu görme biçimindeki çarpıklığı deşifre etmişti, sosyal bilimlerin de bu ‘Batılı’ karakterden masun kalamadığını ortaya çıkarmıştı filan.

Şimdilerde bu sorunun cevabını daha farklı vermeye başladım. Onun beni heyecanlandıran büyüklüğü, daha önce aramadığım bir yerde yatıyordu.

Neresiydi bu ‘yer’ peki?

Edward Said bir Arap. Filistinli bir Hıristiyan ailede doğmuş, Filistin’in İsrail tarafından işgali üzerine ailesiyle birlikte Lübnan’a yerleşmiş; ve ardından Amerika.

Kendisini bir sürgün olarak niteliyor. Topraklarından sürülmüş bir halkın temsilcisi olduğunu asla unutmaksızın uzun ve zorlu bir mücadeleye girişiyor Amerika’da. Bu mücadelenin ne zorlu bir mücadele olduğunu anlatabilmek için şöyle formüle edeyim söyleyeceklerimi:

İsrail’in kurulması ve yaşatılmasında hâmilik yapan ve Filistinlilere hâlâ büyük bir önyargıyla bakılan Amerika gibi bir ülkede, hem de kendisi için yabancı bir dil olan İngilizcede, hem de İngiliz dili ve edebiyatı bölümünde, hem de Amerika’nın en itibarlı üniversitelerinden biri olan Columbia Üniversitesi’nde İngiliz dili ve edebiyatı bölüm başkanlığına kadar yükselmek (yani bir Arap’ın, Amerikalılara kendi dillerini öğretmesi!), bütün bunları yaparken de kendi ‘davası’ndan kesinlikle taviz vermeden ilerlemek, yani İsrail’i, Amerika’yı ve Batı’yı kıyasıya eleştirmesini bilmek…

Bence Said’i çağımızda bu kadar büyük yapan şey budur.

SAİD HAKKINDA İKİ KİTAP

Sözü, yakınlarda çıkan iki kitabına getirecektim.* İkisinin de ortak özellikleri, onun yazılarından derlenmiş olması. Birincisi, geçtiğimiz şubatta İlkbahar Yayınevi’nden çıkan Oryantalizm Eleştirileri, ikincisi ise birkaç gün önce çıkmış olan Kış Ruhu (Metis).

Edward Said’in düşüncelerinin Türk okuyucusu tarafından merak edilmesi ve yayıncıların bu talebe karşılık vermeleri çok ciddi gelişmeler Türkiye için. (Geçenlerde Şerif Mardin hoca, artık üniversitelerden de umudunu kestiğini, tek umut ışığını giderek canlanan genç ve dinamik okur potansiyelinde gördüğünü söylemişti!) Hele bir yazarın bütün kitaplarına ulaşamayan okuyucular için o yazardan yapılacak derlemelerin hayatî bir önem arz ettiği son derece açık.

Fakat derlemelerde, mümkün olduğunca yazarın bütün yönlerini okuyucuya tanıtıcı bir çerçeve çizilmiş olması ve iyi yapılması gerekiyor. ‘İyi’ vasfının maalesef Oryantalizm Eleştirileri’nde, ‘bütüncül’ vasfının ise Kış Ruhu’nda görünmediğini söylemek zorundayım.

Şu var: Kış Ruhu, gerçekten iyi çevrilmiş ve iyi kotarılmış bir kitap. Yine de eksik yönleri var. Mesela Haberlerin Ağında İslam, Başlangıçlar ve Son Gökyüzünden Sonra adlı kitaplarının ve özellikle Filistin davasını savunduğu yazıların, en başta yer alan otobiyografi haricinde esamisi okunmuyor. Halbuki, tekrar ediyorum, bir yazardan yapılacak ilk “seçki”nin onun bütününü kucaklaması çok önemlidir.

Bu derlemeye, Edward Said’in ünlü siyaset felsefecisi Michael Walzer’la mektuplaşmaları veya Times Literary Supplement’te Ernest Gellner ile yaptığı ‘kalem kavgası’ veya bizzat kitabın mütercimi Tuncay Birkan’ın Cumhuriyet Kitap ekinde kendisiyle yaptığı türden söyleşi gibi ilginç bölümler eklenebilseydi sanırım daha canlı ve okuyucuyu daha fazla doyuran bir çalışma olurdu. Her şeye rağmen önemli bir çalışma Kış Ruhu.

Ne var ki aynı şeyi Oryantalizm Eleştirileri için söyleyemeyeceğim. Çünkü ‘çırpıştırılmış’ bir kitap bu. Arapçadan tercüme edildiğini öğreniyoruz jenerik sayfasından. Peki niçin Arapçadan? Asıl yazdığı dil İngilizce iken ve İngilizce bilen mütercimden geçilmeyen bir ülkede Arapçadan neden çevrilir bir yazar, anlamak gerçekten zor.

Tabii Arapçadan çevirirken pek çok hata yapılması (özellikle özel isimlerin yazılışında) kaçınılmaz oluyor. Mesela 160. sayfadaki Myrlo–Bonetti’nin ünlü filozof Merleau–Ponty olduğunu ancak yanında zikredilen Heidegger’den çıkartabildim. Bunun gibi yüzlerce hatayı zikretmenin yeri burası değil.

Fakat pek de ahlakî bulmadığım bir hususu söylemeden geçemeyeceğim. “Oryantalizm Çağının Sonu” adlı yazı, tercümesinin güzelliğiyle beni şaşırttı ve kitap boyu fakire saç baş yolduran yanlışlardan eser yoktu bu yazıda. Bir ara yazıyı daha önce sanki okuduğum hissine kapıldım ve Said dosyamı açınca yazının Varlık dergisinin Şubat 1996 sayısında Necmiye Alpay’ın tercümesi olarak yayınlandığını gördüm. İmla hatalarına kadar aynen, kaynak belirtmeden ve mütercimin ismi zikredilmeden kitaba alınan bu yazı, Oryantalizm Eleştirileri’nin bir talihsizlik olduğu kanaatimi sadece pekiştirmeye yaradı diyebilirim.

Edward Said, hakkında daha çok şey konuşmamız gereken bir isim.

* Bilmeyenlere hatırlatayım: Said’in baş eseri Oryantalizm’in Boğaziçi, Pınar ve Metis’ten 3 ayrı tercümesi çıktı. Ayrıca Filistin’in Sorunu (Pınar), Haberlerin Ağında İslam (Pınar), Kültür ve Emperyalizm (Hil), Entellektüel (Ayrıntı) adlı kitaplarını da temin etmek mümkün.

Bir yanıt yazın