• Home
  • Genel
  • Saltanatın kaldırılmasında Atatürk’ün rolü

Saltanatın kaldırılmasında Atatürk’ün rolü

Saltanatın kaldırılmasında Atatürk’ün rolü
Neden üşürüz İnkılap Tarihi derslerinde? Ya da şöyle soralım: Genel olarak tarih dersleri hep sıkıcı olmak zorunda mıdır? Kabahat hocalarımızda mı yoksa kitaplarda mıdır? Yoksa hepimiz mi suçluyuz?
Tekrarlana tekrarlana bilgiler şablonlaşmış, derslere mekanik bir anlatım tarzı hakim olmuştur. Oysa bir imparatorluğun bünyesinden ulus devlete geçilirken ne amansız alt üst oluşlar yaşanmış, hangi büyük badireler atlatılmış, devrimleri yapanların olduğu kadar ona maruz kalanların beyinleri de bu yeni düzene hangi zorlanmalarla intibak etmiştir? Neresinden baksanız son derece ilginç bir dönem. Düşünün, daha harf devriminin sosyal psikoloji açısından doğru dürüst bir incelemesi yapılamamıştır. Halbuki sırf bu ‘olay’, sosyal bilimcilerimiz için ne paha biçilmez bir kaynaktır, bilsek.
Gelin bugün iyi bildiğimiz bir olayı mercek altına tutalım. Saltanatın kaldırılması nasıl gerçekleşti?
Prof. Suna Kili’nin “Türk Devrim Tarihi”ne bakarsanız, saltanatın kaldırılması Atatürk devrimlerine dahildir. (Şimdi birileri kalkıp ‘değil midir?’ demezsin sakın. Öyle olup olmadığını göreceğiz.) Prof. Kili’ye göre saltanatın kaldırılması “ulusal eylemin”, yani milli mücadelenin ve 1921 anayasasının “doğal sonucudur”. Neden? Çünkü anayasanın kabulünden 21 ay, 12 sonra TBMM saltanatın kaldırılmasını gündemine almıştır. Yani daha önce veya daha sonra gündemine alsaydı bu ‘doğal sonuç” ortaya çıkmayacak mıydı sayın hocam? Neyse, geçelim, çünkü daha ilk adımda sonuç ile nedenin mutlaka zamansal olarak öncelik-sonralık sırasıyla açıklanamayacağına dair Gazali ve Kant’ın söylediklerine sarkma riski belirdi, onun için itirazlarımı burada kesiyorum.
Siz de sıkıldınız, biliyorum. Lakin bu iş böyle. Önümüzdeki metinleri redakte ederek gideceğiz doğruya.
Nerde kalmıştık? Ha, evet, TBMM saltanatın kaldırılmasını gündemine almıştı. Sonra gündemle ilgili önerge üzerinde uzun tartışmalar olmuş, padişahı tutan milletvekilleri karşı çıkmışlar, nihayet önerge “Mustafa Kemal ve sekseni aşkın milletvekilince imzalanmış”. Konunun o tarihte gündeme gelmesine ise İstanbul’dan Sadrazam Tevfik Paşa’nın Lozan’a birlikte katılma isteği neden olmuş. Sonra? “Bu davranış iyi değerlendirilmiş, saltanatçı milletvekillerine karşın saltanatın kaldırılması oybirliğiyle kabul edilmiştir.”
Profesörümüze göre bu oybirliğini sağlamak öyle kolay olmamıştır. Önerge ve “diğer önergeler” komisyonlarda görüşülürken tartışmalar uzamış, saltanatçı vekiller hilafet ve saltanatın ayrılmasının sakıncalar yaratacağını ileri sürmüşler. Ne güzel, demokratik bir tartışma diyebilirsiniz ama yok. Suna hanım bu çok seslilikten hiç mi hiç hoşnut değildir. “Sonunda karar gene Mustafa Kemal’in yerinde uyarısı ve karşıtların gözünü korkutmasıyla alınabilmiştir.” Mustafa Kemal’in komisyonda neler dediğini de aktarıyor bize: “Burada (yani komisyonda) toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olacaktır. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama belki bir takım kafalar kesilecektir.”
Bu ‘kesin, kararlı, inançlı’ çıkış karşısında herkes susmuş, hatta Hoca milletvekillerinden Mustafa Efendi’nin ünlü (!) “Bağışlayınız efendim; biz sorunu başka bakımdan ele almıştık; açıklamalarınızdan aydınlandık” cümlesi bu sert çıkış üzerine söylenmiş. Bunun üzerine komisyon önergeyi benimseyerek genel kurula göndermiş, aynı gün 1 Kasım 1922’de 2. oturumda kabul edilmiştir.
Demokrasiye demokrasi dışı müdahalenin, bir nevi sert bir muhtıranın sözünü etmesine rağmen Prof. Kili’nin Mustafa Kemal’in sözünü oldukça haklı ve yerinde bulması ilginçtir. Devrimler yapılırken bu örnekler olağan görülmelidir. Yine de hep böyle korkutarak bir yere varılamayacağının bilincindedir hocamız. Her adımda ‘gerekirse bazı kafalar kesilecektir” demenin demokratik bir anlayışla bağdaşmayacağının, sık sık tekrarlandığı zaman olumsuz tepkilere yol açabileceğinin farkındadır. İşte bunun için yapılacak şey, yine demokrasiye dışarıdan müdahale edilip meclisteki çatlak seslerin temizlenerek yeni bir meclisin kurulmasıdır. Bu kaçınılmazdır.
Bu geniş aktarmayı, Prof. Kili’nin tarih bilgisi ve yorumunu kesmeden vermek ve inkılap tarihi kitaplarımızın içinde yüzdüğü mekanik ve sığ bilgi yığınını bütün halinde göstermek amacıyla yaptım. İyi güzel de, neye itiraz ediyorum? Nedir beğenmediğim ya da eleştirdiğim taraf bu metinde?
Bir kere hatalar.
1. Önerge veya önergeler sanki Mustafa Kemal tarafından verilmiş gibi gösteriliyor. Halbuki Nutuk’ta bile kendisi, “…bir takrir (önerge) hazırlandı. Sekseni mütecaviz arkadaşa imza ettirildi. Bu takrirde benim de imzam vardır” diyor, yani saltanatın kaldırılması için hazırlanan önergenin kendisi haricinde hazırlandığını bizzat kendi ağzıyla kabul ediyor. Hatta ben hazırladım bile demiyor, “benim de imzam vardır” diyerek aslında bunu ilk düşünenin kendisi olmadığını itiraf ediyor.
2. Meclise o gün üç önerge verilmiştir. Verenler arasında ikinci gruba, yani muhaliflere ait olanlar da vardır. Mecliste padişahlığı tutanlar olduğu kadar saltanatla beraber hilafeti de kaldıralım diyecek kadar ileri gidenler vardı. Ama bu kadar ileri gitmek o aşamada sakıncalı bulunduğu için hilafet bir süre daha kalmış, hilafetli Cumhuriyetimiz yaklaşık 6 ay devam etmişti. Bir de Rauf Orbay gibi, karşı çıkanların bir kısmı, hilafatle saltanatın ayrılmasına karşı çıkıyorlardı, saltanatın kaldırılmasına değil. Bu önemli ayrım atlanıyor.
3. Peki oybirliğiyle kabul edilmesinden bahsediyorsunuz da, o gün kaç milletvekilinin meclise geldiğinden neden söz etmiyorsunuz? Üstelik madem bu kadar yaygın bir oybirliği vardı, saltanat neden ilk turda değil de ikinci turda kaldırılabildi? Bunun açıklaması nerede? Çünkü ilk oylamada gerekli çoğunluk mevcut değildi. Bütün uyarılara rağmen oylamaya sadece 136 milletvekili katılmış, 132 kabul, 2 red, 2 çekimser oy çıkmış, karar yeter sayısı bulunamayınca ertesi günkü 2. tura bırakılmıştı. (Kili’nin dediği gibi 2. oylama aynı gün yapılmamıştı.)
Uzatmaya gerek yok. Anladınız. İnkılap tarihlerimizin neden sığ ve yavan olduğuna bir misal daha vermiş olduk. Merak edenler olmuştur diye, ilk önergeyi verenin Rıza Nur olduğunu söyleyerek noktalayalım yazımızı. m.armagan@zaman.com.tr

08 Temmuz 2007, Pazar

Bir yanıt yazın