• Home
  • Genel
  • Sinderella’nın kanlı ayakkabısı

Sinderella’nın kanlı ayakkabısı

Sinderella’nın kanlı ayakkabısı 
Yıllar önce yaptığım bir araştırmada kötülük ve şeytan motiflerinin Batı kültüründe sadece Karanlık Çağlarda değil, Aydınlanma Çağı’nda, hatta modern çağda da, ne büyük bir etkinlik alanına sahip bulunduğunun altını çizmiştim. Oysa ‘bizatihi kötülük’(mahza şerr) kavramı, bize o kadar uzak ve yabancıdır ki, bu yüzden bir kısım Batı kökenli korku filminin bizdeki yansımaları çok düşük yoğunlukta kalmıştır. Batı insanının ruhunun derinliklerine işlemiş olan şeytan korkusu, bizim için efektler düzeyinde şaşırtıcı bir fantastik dünyadan ibaret kalmış, bir türlü iç dünyamızın derinliğine nüfuz edememiştir. Nitekim ünlü yönetmen Metin Erksan’ın çektiği bir Şeytan filmi tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştır.

Aynı şeyi şimdi masalların dünyasında göreceğiz.

Batı Hıristiyan dünyasının masalları, Batılılaşma maceramız içerisinde dilimize aktarılmış ve birçoğu okul kitaplarına kadar girmiştir. Hepimiz onların büyülü resimleri Batılı ressamlar eliyle yapılmış kitaplarını çocukluğumuzda okumuş ya da sinemaya, çizgi filmlere uyarlamalarını seyretmişizdir. Mesela Sinderalla, mesela Kırmızı Başlıklı Kız, mesela Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

Peki bu masalların Avrupa’daki asıllarıyla bizdeki nüshalarının farklı olduğunu ve bizim yayıncıların bir tür oto-sansür ile onlarınvahşetiçeren bölümlerini makasladıklarını biliyor muydunuz? Bizde mutlu son ile biten birçok masalın aslı, bırakın çocukları, yetişkinlerin bile içlerinin kabul edemeyeceği, tasavvuru dahi kabil olmayacak vahşiliklerle dolu…

İşte örneklerden birkaçı:

Kül Kedisi Sinderalla, Grimm Kardeşler’in çocuk edebiyatına kazandırdığı masallardan. Masalı tekrarlamaya gerek yok, zira hepiniz iyi kötü biliyorsunuz. Sinderalla’ya aşık olan Prens’in babası kral, bir buyrultu çıkarır; onun cam ayakkabısının tekini, bütün ülkenin evlenme çağına gelmiş kızlarının denemesini emreder. Sıra Sinderalla’nin kız kardeşlerine gelir. Bizde yaygınolan anlatıma göre iki kız da ayaklarını cam ayakkabıya girmesi için zorlar; fakat ayakları sığmaz. Ne var ki, masalın aslı böyledeğil. Nasıl mı? Biraz daha kanlı! sadece. Üvey kardeşlerden birisinin başparmağı sığmaz, o da başparmağını keser ve ayakkabı ayağına olur; fakat akan kan onun foyasını ortaya çıkarır. Diğer üvey kardeşin ise topuğu sığmaz, o da topuğunu keser, fakat onun da foyası birazdan ayakkabının içi kanla dolunca ortaya çıkar.

Neticede Sinderalla ile Prens evlenirler. Düğün töreninde Sinderalla’nın iki omuzuna konan beyaz güvercinler, bütün dünyada barış sembolü iken canavar kesilir ve zaten biri başparmağından, öbürü de topuğundan olmuş iki kızkardeşin gözlerini oyarlar. Böylece Sinderalla’ya yaptıkları kötülüğün cezasını fazlasıyla çekmiş olurlar.

Pamuk Prenses masalında ise “esas kız”, kralın oğluyla evlenir. Onların evlenmesini engellemeye çalışır Prens’in üvey annesi, (kraliçe) hiçbir şeyden habersiz saraydaki düğüne katılır. Onları dans ederken görünce şaşkınlıktan donakalır. Bu sırada kralınemri üzerine uşakları kendisine, kor haline getirilmiş bir çiftdemir takunyayı zorla giydirir ve ölünceye kadar dans ettirirler.

Cadı tipi ve cadı avcılığından kalma ateşle terbiye işkencesi bu masalda da bütün görkemiyle canlandırılıyor.

Bir de Korkmayı Öğrenmek İsteyen Çocuk Masalı vardır Grimm Kardeşler’in. Baştan aşağı ateş, ölüler, işkence, idam, ikiye bölünmüş insanlar, kafataslarıyla top oynamalar, tabutlar ve hayaletlerle dolu olan bu masalın nasıl olup da “masal” kabul edildiğini doğrusu anlamakta zorlandım. Zira Blatty’nin Şeytan’ıbile bu kadar gaddarca yazılmış değildir. Burada çocuk adeta şeytani bir güçle donatılmıştır: Çocuğun şeytanlaşmasıdır burada gördüğümüz -ve anlayamadığımız– hadise. Sürekli “Ah, bir korkabilsem!” diyen bu çocuğun iki siyah kediyi mengenesine sıkıştırarak işkenceyle öldürdüğü sahne, gerçekten de Engizisyonu andırmaktan öte, onun doğrudan bir izdüşümü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çocuklar gibi saflığın Ashab-ı Kehf mağarasında uyuyan “huzur adaları”na bunlar nasıl öğretilir? Bu masallarla yetişen çocukların birer Pol Pot veya Hitler olmasına niye şaşmalı?

Not: Bu yazıda Süreç dergisinin 1981/1, Sayı: 5’te çıkan “Batı Çocuk masallarında vahşet ögesi” adlı çalısmadan yararlandım. Derleyen: Ayise A. Bidermann.

Sarmaşık 

Hansel ve Gretel 

Yoksul bir oduncunun çocukları Hansel (oğlu) ve Gretel (kızı) üvey annelerinin isteği üzerine ormana götürülürler; fakat Hansel, topladığı küçük taşları yol boyunca yere attığı için dönüş yolunu bulurlar. İkinci seferde, üvey anne Hansel’in taş toplamasını engeller, bu yüzden Hansel cebindeki ekmek kırıntılarını iz yapar, oysa kuşlar bunları yiyecek, onlar da kaybolacaklardır. Ve pastadan evi olan ihtiyar kadın/cadıya tutsak düşerler. Cadı, Hansel’i fırında pişirip yemek ister; fakat bir hata sonucu kendisi ocağa düşer ve yanarak can verir. Çocuklar da kadının hazinesini bularak eve dönerler. Çocukların serüveni sırasında üvey anne de ölmüştür. Babalarıyla mutlu yaşarlar. Bu masalda ihtiyar kadının cadıyı temsil etmesi ve yanarak can vermesi tamamiyle ortaçağda Batı’da yaşanmış olan engizisyon zulmüyle paralellik göstermektedir. Üvey anne de daima dışarıdan aile içine girmişkötülük ” unsurunu simgelemektedir.

Bir cevap yazın