• Home
  • Yeni Şafak
  • 95 yıl önce İstiklal Marşı’na kimler karşı çıkmıştı?

95 yıl önce İstiklal Marşı’na kimler karşı çıkmıştı?

Bundan 8 yıl önce emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu Cumhuriyet gazetesinde İstiklal Marşı’nı fazla ‘dinci’ bulduğunu ve içinde geçen bazı ‘ümmetçi’ kelimeler yüzünden bir türlü içine sindiremediğini yazmıştı. İstiklal Marşımızı halkın gözünden düşürmeye yönelik bu tavır yeni değil. Belli kesimler 95 yıldır İstiklal Marşı’nın içeriğinden mayına basmış insanların çaresizliği içinde fena halde rahatsızlar. Olabilir. Fakat onyıllar boyunca her törende ona selam duran ve durduran bir komutanın, ömrünün “rahat” pozisyonuna geçtikten sonra zamirindekini boşaltmasıdır asıl acı olan. Demek inanmadan yapmış bütün bunları.

İstiklal Marşı’nın ilk kez okunduğu 1 Mart 1921 tarihli oturuma Mustafa Kemal Paşa (zabıtlardaki ifadeyle “Reis Paşa”) başkanlık ediyor ve Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Çantay’ın verdiği bilgiye göre, 12 Mart günü marşı ayakta dinleyip alkışlayanlar arasında o da bulunuyordu. Hatta İsmail Habib Sevük, Mustafa Kemal’in Paşa’nın kendisine İstiklal Marşı’ndaki en beğendiği beytin,

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet

Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl

olduğunu söyledikten sonra “Bu marşın istiklâl davamızı anlatışı cihetinden büyük bir mânâsı vardır. Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır” dediğini nakleder (tabii doğruyu söylüyorsa).

Lakin Silahçıoğlu zihniyetinin temsilcileri evvel eski mevcuttu. Birkaçını tanıyalım.

1) Nazım Hikmet’in Kuvâyi Milliye destanında şu mısraları okuyalım:

Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var,

bilmem ki, nasıl anlatsam,

Âkif, inanmış adam,

Fakat onun, ben,

inandıklarının hepsine inanmıyorum.

Meselâ, bakın:

“Gelecektir sana vaat ettiği günler Hakkın.”

Hayır,

gelecek günler için

gökten âyet inmedi bize.

Onu biz, kendimiz

vadettik kendimize…

Anlaşılıyor ki, Nazım Hikmet’in İstiklal Marşı’nda hazmedemediği ifade ve hükümler var. Ben dikkatinizi daha derinlerde yatan bir soruna çekmek istiyorum.

Maalesef Nazım Hikmet’in bazı şiirleri gizli eller tarafından makaslanmıştır. Mesela yukarıdaki parçada geçen “Âkif, inanmış adam” mısraı, destanın 1965’de Yön Yayınları tarafından yapılan ilk baskısında “Âkif, inanmış adam, büyük şair…” şeklindedir. Fakat “büyük şair” ifadesi sonradan Kuvâyi Milliye destanından makaslandı. Nazım Hikmet’in kazara da olsa Akif’e “büyük şair” demesini sosyalist yayıncılar sakıncalı bulmuş olmalı.

2) İstiklal Marşı’na karşı çıkanların ilki, bir milletvekili. Tunalı Hilmi Bey’dir (öl. 1928). Takvimler 12 Mart’ı gösteriyor ve Meclis Başkanlığı kürsüsünde Abdülhak Adnan (Adıvar) oturuyordu. Yarışmaya gelen güftelerden 7’si seçilip Meclis’e havale edilmiştir. 1 Mart günü yapılan oturumda güftelerden sadece Akif’inki, Maarif Vekili Hamdullah Suphi [Tanrıöver] Bey tarafından okunmuş ve okunur okunmaz da, ilk mısraından itibaren şiddetli alkışlarla karşılanmıştır.

Şimdiyse şiddetli bir usul tartışması yaşanmaktadır. ‘Şiirleri edebiyatçılardan oluşan bir komisyona havale edelim, marşa onlar karar versin’ diyenler ile ‘Hayır, marş işi bizzat bu Meclis’in işidir’, diyenler kıyasıya mücadele halindedir.

İstiklal Marşı’na karşı çıkanlardan üçüncüsü olan milletvekili Besim Atalay ise millî marşların halkın ruhundan fışkırması gerektiğini, ödül için yazılmış bir şiirin milletin ortak hissiyatını dile getiremeyeceğini ısrarla savunmakta ve ”15 milletvekili”nin muhalefet bayrağı açtığını itiraf etmektedir. Böylece Akif’in bugün bile tüylerimizi diken diken eden şaheserine karşı yürütülen örtülü harekâtın düğmesine basılmış oluyordu.

Hamdullah Suphi Bey kürsüden Akif’in yarışmaya ödül konulduğu için katılmadığını, kendisinin ısrarı üzerine ve ödül şartını kaldırması şartıyla katılmaya razı olduğunu anlatır. Nihayet şairlerimize başvurulmuş, onlar da şiirlerini yarışmaya göndermişlerdir.

Ardından Dr. Suat Bey ile Hacı Tevfik Efendi, Akif’in şiirini destekleyen konuşmalar yaparlar. Onlara cevap, Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi’den gelir. Gürültüler ve protestolar arasındaki konuşmasında sarhoşluğuyla meşhur Tunalı Hilmi Bey şunları söyler:

“Arkadaşlar, mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim, sonra o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyliyemiyorum, kusura bakmayınız… Katiyen Hamdullah Suphi Beyin isticaline [marşın kabulü için acele etmesine] iştirak edemem.”

Saruhan Milletvekili Refik Şevket [İnce] Bey’in, Akif’in de salonda hazır bulunduğunu kast ederek, şairlerin şahsiyetlerine tecavüz edilmemesi için müzakerelerin burada kesilmesi ve oylamaya geçilmesi yolundaki itirazına rağmen konuşmasını sürdüren Tunalı Hilmi, bu defa şiirlerin incelenmesini özel bir komisyona havale etmeyi teklif eder.

Ne kadar üzerini örtmeye çalışsa da, Akif’in İstiklal Marşı’nı hazmedemediği besbelli olan Tunalı Hilmi’nin asıl derdi, kabul edileceği kesin gibi olan bu şiirin hiç değilse “belli yerleri”nin değiştirilmesidir. Biz o “belli yerler”in nereler olduğunu ve birilerine neden battığını gayet iyi biliyoruz. Tunalı Hilmi ise marşın neresinden rahatsız olduğunu açıkça belirtmeye cesaret gösteremeden şunları yuvarlar ağzında:

“O özel komisyon, seçtiği manzumenin sahibini çağırır, der ki ona: Şu mısrayı çıkarsanız veya şu mealde değiştirseniz ve şu kelimenin bununla değiştirilmesi mutlaka gereklidir. Sahibi bu değişikliklere onay verir ve o zaman manzume daha parlak olur.”

Plan açık: Edebiyatçılardan oluşacak bir komisyon şairleri teker teker huzuruna davet edecek, içlerinden birini marş olarak seçecek ama o şiirde de “beğenmediği kelimeleri” çıkarttıracak, değiştirtecek veya yeni kelimeler ilave ettirecektir.

Anlayacağınız, hedefteki Akif bir talebe gibi imtihana sokulmak istenmektedir. Tabiatıyla Akif de sınava girmeyi reddedeceği için yarışmadan çekilecek ve mesele kendiliğinden halledilmiş olacaktır! İğrenç bir çelmenin eşiğindeyizdir vesselam.

Derken bir önerge savaşı başlar. Karesi (Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri [Çantay] ve arkadaşları bu oyunu bozmak için Akif’in şiirinin oylanmasını talep ederlerse de, Tunalı Hilmi’nin ekibi, eserleri komisyona havale ettirmekte ısrarlıdır. Meclis’teki ağırlık gerçi Akif’ten yanadır ama Hilmi Bey’in son hamlesine tanık olunur. Üstelik bu defa iyice pervasızlaşmıştır. Suret-i Haktan görünür önce. Canım aceleye ne gerek vardır! Akif’in yazdığı marşın “tebdil edilmesi [değiştirilmesi] ihtimali vardır” diyerek rahatsızlığını açıkça belli eder. Ne var ki, tam bu sırada Meclis Başkanı müzakereyi bitirir.

Sıra oylamaya gelmiştir. Bu arada Refik Şevket Bey’in sesi duyulur: “Akif’in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsınlar ki, muhaliflerin miktarı anlaşılsın.” Ah, keşke bilebilseydik onları ama…

Sadece kabul edilmesi için el kaldırarak oylama yapıldığı ve “ekseriyet-i azîme”, yani ezici çoğunlukla kabul edildiği geçer kayıtlara. Keşke red oyu kullanan o 15 ismin kimler oldukları kayda geçseydi de İstiklal Marşımıza hayır diyenleri bilebilseydik Tunalı Hilmi’den Nazım Hikmet’e, Besim Atalay’dan Doğu Silahçıoğlu’na uzanan bu red çizgisinin soyağacını daha net olarak tespit edebilirdik.

Öte yandan bir ayrıntı dikkat çeker: Kırşehir mebusu Yahya Galip Bey, Mehmed Akif’in bizzat kürsüye çıkıp şiirini kendisinin okuması yolunda bir önerge vermiştir. Lakin o sırada etraflarına bakınanlar bir sıranın boş kaldığını gördüler. Meclis’te alkışlar koparken “sessiz yaşamayı ve sessiz ölmeyi” tercih edecek olan Akif, arkadaşlarının arasından bir sis gibi geçip kendini Ankara’nın çamurlu sokaklarına atmıştır çoktan.

O sessiz öldü belki ama Çanakkale Şehitlerine ve İstiklal Marşı şiirleri ona ve milletine diriliş sevincini çok görmedi.

Karşı çıkanlar 15 kişiydik!

İstiklal Marşı’na muhalif gruptan Besim Atalay o günü şöyle anlatıyor:

“Hamdullah Bey, kürsüye çıktı. O güzel sesiyle bülbül gibi okudu. Alkışlandı. Bir daha okuması için teklifler geldi. Okudu. Ben onbeş arkadaşımla bu çeşit marş yapılmasının aleyhinde idim.Müzakere esnasında, söz aldım ve dedim ki:

“Arkadaşlar! Bir kavmin Milli Marşı müsabakaya konulamaz. Bu gibi manzumeler, marşlar milletin sinesinden doğar, hatta kimin söylediği de belli olmaz. (…) Kabul edeceğiniz marşın vezni aruz veznidir. Türk milleti için yazılacak olan marşın her şeyi Türk olmalıdır. Bundan başka birtakım koyu Arapça kelimeler de vardır. Hele “Çatma [kurban olayım] çehreni ey nazlı hilâl” mısraı kalın sürme çekmiş, çatık kaşlı bir kadını hatırlatmıyor mu?

Ben sözümü bitirdikten sonra, yerime oturdum. Teklif sahipleri ve taraftarları “Bunu Hamdullah Bey bir kere daha okusun” dediler. Ayakta dinlenmesini öne sürdüler. Herkes ayağa kalktı. Biz onbeş kişi, ismi hatırımda kalmış olan Çorum Mebusu Tosun, ayağa kalkmadık. Reislik mevkiinde Adnan [Adıvar] Bey vardı. Adnan Bey, “Besim Bey, ayağa kalkın” dedi ise de, “Biz çıkarız, yine ayağa kalkmayız!” dedik ve dışarı çıktık.” (Besim Atalay, “İlk Meclisten hâtıralar”, Yakın Tarihimiz, cilt 2, İst. 1964, s. 250.)

Rıza Nur da Akif’in marşına karşı çıkanlardandı

Efsanevî hatıratıyla bilinen Rıza Nur da Akif’in İstiklal Marşı’na karşı çıkanlardandı. Hatıratında şöyle yazar:

“Bir millî marşın güfte ve bestesini en iyi yapana beşeryüz lira nakdî mükâfat vereceğimi ilân ettim. (…) Ben Rusya’ya gidince, Hamdullah Suphi bunları hiç nazara almayıp, Mehmed Âkif’in bir şiirini mecliste okuyup kabul ettirmiş. Bu yolsuz harekettir. (…) Ben ise bunları erbabından mürekkep bir komisyona verip onlara seçtirecektim. Âkif’in bu marşının güftesi aruzlu ve hece adedi çok vezindedir. Şiir nizamlı şiirdir. Bu sebeple ağır ve pek monotondur. Halbuki marşların güfteleri serbest şiir olmak lâzımdır. Güfte de yüksek bir şey değil.” (Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 3, İst. 1968, s. 634-5.)

Bir cevap yazın