Yakın tarih yüceltme veya karalama mantığıyla yazıldığı için tartışmalarımız da bu dengesizlikten nasibini alıyor. “Tek Adam”a odaklanmış bir tarih anlayışının 20. asrın diktatörlükler döneminin eseri olduğunu bilmemize rağmen okutulduğunu görmek anakronik olduğu kadar ülkem açısından acı, saplandığı bataklıktan çıkamayan İnkılap tarihçiliğimiz açısından daha da acı…
Tek tük nitelikli makaleler veya ‘tetkik mahsulü’ kitaplar çıkmıyor değil ama bunlar resmi tarihin zırhını bir türlü delip içine nüfuz edemiyor. Ciddi bir sorun bu: Barajın arkasındaki sular gibi kabaran bilgiler ve belgeler bir gün barajı yıkacak dedik, baraj yıkılıyor. İnkılap Tarihi enkaza döndü. Kaldırılmasına cesaret eden dahi yok.
Bir parantez açalım ve yakın tarihin gölgede kalmış bir sayfasını büyüteç altına alalım. Hani Kurtuluş Savaşı’nda ‘yedi düvel’le savaştık, onlara diz çöktürdük diyorlar ya, işte Mustafa Kemal Paşa’nın 1921’de İngilizlerle anlaşmak istediğine dair belge ve bilgiler…
Olayın özeti şu:
TBMM Tutanaklarına bakınca Fevzi (Çakmak) Paşa’nın kazandığını öğrendiğiniz 2. İnönü Muharebesi sonrası ve Yunan hücumu öncesinde İstanbul’daki Müttefik Orduları Başkomutanı General Sir Charles Harrington erken bir barış atağına kalkarak Ankara hükümetiyle temasa geçmeye karar verir.
Belki şaşıracaksınız ama şaşırtmak tarihin şanındandır. Gen. Harrington, İstanbul’dan İnebolu’ya hediye olarak bir miktar cephane göndermiştir. Evet Müttefik Orduları Komutanı Anadolu’ya cephane yollamıştır. Sade cephane meselesi de değil. Bir uzlaşma girişimi.
Yıl 1921, aylardan Haziran…
Kaynak mı? Hemen veriyorum:
1) Bilal Şimşir’in İngiliz Belgelerinde Atatürk adlı kitabı (Türk Tarih Kurumu, 3. cilt),
2) Ömer Kürkçüoğlu’nun Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926) adlı kitabı,
3) Rahmi Doğanay’ın Atatürk Yolu Dergisi’nin 1998 tarihli 21. sayısında çıkan makalesi.
Şimdi ayrıntılara eğilebiliriz.
13 Haziran 1921’de İnebolu’ya görevli olarak gelen Henry ve Shturton adındaki İngiliz subaylar Harrington’un yakını olduklarını bildirip Refet Paşa ile görüşürler. Sivil giyimli subaylar güya Karadeniz bölgesindeki İngiliz birliklerine cephane getirir gibi yapmış ve bu gerekçeyle yola çıkardıkları cephaneyi Milil Mücadele’ye hibe etmişlerdir! Tabii şu notu düşmeyi ihmal etmezler: Cephane katkısı Harington’un iyi niyetinin işaretidir.
Başka mesajlar da getirmişler. Mesela Gen. Harrington’un “Türkiyeci” olduğunu söylemiş, İngiltere kamuoyunun da Türklere meyilli olduğunu eklemişler. Arzuları da Mustafa Kemal’in İnebolu’dan bir torpidoyla İstanbul’a gelmesi ve Boğaziçi’nde Harrington’un yalısında barış esasları üzerinde gizlice görüşmeleridir. Ne de olsa savaşın bitmesi için insanî bir girişimde bulunmaktadırlar.
Mesajlarında başka ilginç noktalar da dikkat çekiyor. Mesela Yunanların İngiliz müdahalesiyle Anadolu’dan çıkarılması esas olarak İtilaf devletleri tarafından kabul edilmiş ve yalnız İstanbul’da İngiliz, Fransız, İtalyan ve Türklerden kurulu bir ortak kontrol komisyonu bulundurulması düşünülüyormuş. “Türkiye’ye yardım edilmesi” de düşünülenler arasındaymış. Son olarak İtilaf devletleri Londra’da alınan kararları uygulanmadan önce Türklerle esaslı bir anlaşma yapmak istiyorlarmış. Bunun için de Türklerin elindeki İngiliz esirlerin bir iyi niyet gösterisi olarak serbest bırakılmasını istiyorlarmış. Bu jest karşılığında onlar da Malta’daki Türk esirleri serbest bırakacaklarmış (Doğanay, s. 50-51).
İşin bundan sonrası Nutuk’ta tek taraflı anlatılmakla beraber iki tarafın da bu görüşmeden sonra hareketlendiği gözden kaçmaz. İngiltere cephesinde Londra ile Harrington ve İngiliz Yüksek Komiser Vekili Rattigan arasında yazışmalar sürer. Harrington ilk teklifin Mustafa Kemal Paşa’dan geldiğini ileri sürer. Lord Curzon devreye girer, hatta Bakanlar Kurulu bile heyecanlanır…
Ankara’da ise Mustafa Kemal Paşa ilk teklifin kendisinden değil, İngiliz subaylarından geldiğini söylemektedir. İki taraf da ilk adımı atanın kendisi olmadığını anlatmak derdindedir.
Böyle sürüp giderken Gen. Harrington bir adım daha atar ve Mustafa Kemal’e 4 Temmuz 1921 tarihli mektubunda karşı karşıya gelip görüşmeyi teklif eder. Hükümeti tarafından Ajax adlı savaş gemisiyle İnebolu veya İzmit’e giderek görüşme yetkisini aldığını yazar. “Arzu ederseniz” der, “sizinle durumu açıkça ve dürüstçe tartışmaya hazırım”. Müzakereye girişme yetkisi yoktur gerçi ama Mustafa Kemal’in “ne düşündüğünü” dinlemeye yetkilidir. Şartı, görüşmenin karada değil, Ajax gemisinde yapılmasıdır.
Harrington Türk hakimiyetindeki bölgeye çıkmak istemez, Mustafa Kemal ise İngiliz savaş gemisine binmenin saçmalığını dile getirir aynı gün yazdığı mektubunda. Paşa, Harrington ile İnebolu’da görüşmek ister. Millî toprağımızın tam kurtuluşu ile millî sınırlarımız içinde siyasî, iktisadî, askerî, hukukî ve kültürel tam bağımsızlığımız ilkesinin kabulünü şart koşar. Bunlar kabul edildiği takdirde müzakereye başlamaya hazırdır.
Sir Harrington’a sık sık “Ekselansları” diye hitap eden Mustafa Kemal Paşa’nın mektubu “Ekselanslarının arzuları, durum hakkında sadece görüş teati etmekse bunun için meslektaşlarımızdan birini görevlendirebiliriz” diye bitmektedir.
Peki her iki taraf da müzakerelere hazır idiyse neden bir ilerleme kaydedilemedi?
Herhalde Sakarya Muharebesi’yle sonuçlanacak olan Yunan hücumu başlamadan önce İngiltere’nin bu işi savaşsız bağlayabilir ve masraflarımı azaltabilir miyim? kaygısıyla yola çıktıklarını tahmin edenler var. Savaşın uzaması İngiltere’nin sabrını zorluyor, Ortadoğu’daki işgal toprakları üzerinde kuracağı hortum ağını resmiyete dökme iştahını ketliyordu.
Derken Yunan hücumu başladı, İngiltere bekle gör, siyasetine döndü ve Harrington 14 ay sonra yeniden devreye girdi. İsmet Paşa’nın Lozan’a giderken ve dönerken Sirkeci Garı’nda onun tarafından uğurlanıp istikbal edildiğini hatırlayalım.
Bir de Salahi Sonyel’in işaret ettiği Enver Paşa faktörü vardı. İngilizlere göre Mustafa Kemal ile konuşulabilirdi. Ancak Sovyetlerin desteğin arkasına almış bir Enver’le başa çıkmak çok daha zordu. İngilizler Ankara’da İttihatçılar ile iktidar kavgasında Kemalistlerin kazanmasını arzu ediyor, “Ankara’daki ılımlıların işbaşında kalarak barışı imzalamalarının sağlanması gerektiğini belirtiyorlardı.”
Mesele tam da buydu. Adı “amansız İngiliz düşmanı”na çıkan Enver Paşa’nın Milli Mücadele’nin başına geçmesi halinde işlerinin çetinleşeceğini biliyor, “Ankara’daki ılımlılar”la bir an önce anlaşmak istiyorlardı.
Yunanlar Sakarya’dan çekilirken Enver Paşa da bir bakıma yeniliyor, Anadolu’ya girme umudunu tamamen yitiriyor, Mustafa Kemal de derin bir nefes alıyordu. Lakin derin nefes alan yalnız o değildi.