• Home
  • Yeni Şafak
  • İslam’ın serhaddiydi, İstiklal’in Ferhad’i oldu Maraş 97 yıl önce bağımsızlık ruhunu tutuşturmuştu

İslam’ın serhaddiydi, İstiklal’in Ferhad’i oldu Maraş 97 yıl önce bağımsızlık ruhunu tutuşturmuştu

Bir zamanlar esnaf loncalarının idaresinde neredeyse bağımsız bir örgütlenme manzarası gösteren Maraş çarşısında geziniyordum. Bir sandıkçı oymalı ahşap ceviz işçiliklerini satıyordu. Güzel olmasına güzeldi bu el ürünleri ama gayet sağlamdı, usta işiydi ve en önemlisi de, her biri üzerlerinde, yapanın zekâ pırıltılarını taşıyordu. 10 Şubat’ta 99. vefat yıldönümünde rahmetle andığımız Sultan II. Abdülhamid’in dehasından izler görüyordum.

Bir defasında da kalaycıyla karşılaştım çarşıda. Pek gençti, işini aşkla yapıyordu. Elindeki çaydanlığı harlı ateşte ısıtıyor, sonra üflüyor, yeniden ısıtıyor, arada elindeki çekiçle bir yerlerine vuruyordu. Sonra kirli bir suya batırıyor, yükselen kalay kokuları arasında eline alıp bir baba şefkatiyle siliyordu. Uzun uzun baktım: bir dervişin kalbi atıyordu dükkânda.

Bu karanlık dükkânda ne kadar vakit geçirdiğimi neden sonra fark ettim. Kimbilir belki orada bir süre daha dolaşsam her dükkândan Evliya Çelebi’ye nazire yapacak kucak dolusu malzemeyle dönebilirdim.

Meğer Ahmet Hamdi Tanpınar da bir zamanlar aynı duygulara kapılmış:

“İnsan bu çarşıda kendisini İlyada’nın dünyasında sanıyor. Hangi dükkâna giderseniz gidin, bir kahramanla veya onun çocuğu yahut torunuyla karşılaşıyorsunuz. 25 yıl önceki destanın canlı bir tarafını dinliyorsunuz. Kahramanlık, (…) o kadar herkesin malı ki, en olmayacak hikâyeleri dinlerken bile insana karşısındakinin övündüğü duygusu gelmiyor. Zaten onlara göre, kahraman kendileri değil ki; kahramanlığı yapan şehir[dir]. Her şeyi onun için istiyorlar, bütün medihler ona dönüyor.”

Kahramanlığı bile toplumsallaştırmayı başarmış bir şehirden bahsediyoruz Maraş deyince. İstiklal Madalyası olan bir şehir bu. Ona “Kahraman” adını verenler, yeni bir şey yapmadılar, şehirde zaten tütmekte olan ruha sadece isim koydular.

Ruhun çocukları!

Kahramanmaraşlı Necip Fazıl “Maraş benim için yapmacıksız ve tasannusuz, doğrudan doğruya içinden gelme bir hamleyle, beşikteki çocuğundan kolütuktaki ihtiyarına kadar harbetmiş ve düşmanını kovmuş bir memleket olmaktan ibaret değildir” der ve Maraş’ın bu karışık ruh denkleminin 20. yüzyılda çözümünü başaran bir şehir olduğunu belirttikten sonra bunu nasıl başardığını ne kendisinin izah ettiğini ne de başkasına izah ettirdiğini söyler. Bu, izahsız bir çözümdür ona göre. “Zira asil ruhlar mahcup doğar ve nefs mevzuunda fazla didişmekten haz duymaz. Maraş da büyük ve hakiki kahramanların çok sevdikleri bir bucak olan meçhulün kıyısında ve tam kendisine denk bir çehre ifadesi içinde oturuyor. İşte karrışısında olduğumuz Maraş bu Maraş’tır.”

Hangi Maraş? Üstad açıklasın:

“Ruhun çocukları! Hâlâ ateşi kanla, kurşunu etle ve kılıcı kemikle önlemenin ve bütün bu kuvvetlileri, bütün bu zayıflara yedirmenin sırrını elinizde tutuyorsunuz.”

Maraş, maddenin manaya teslim olduğu diyardır ve bu özelliğini korursa gelecekte Batı toplumları ondan bir şeyler öğrenmek için kapısına dizileceklerdir. Maraş dünyanın muhtaç olduğunu bu sır anahtarını bütün mütevazılığıyla üzerinde taşımaktadır.

İlginçtir, Maraş’ın kahramanlığına 1920’den yaklaşık bin yıl önce tanık olan birini tanıyoruz. Arapların ünlü şairi Mütenebbî, 954 yılında Hamdanîlerin elinde bulunan Maraş’ı işgale kalkan Bizanslılara karşı Maraş halkının ve Hamdanî hükümdarı Seyfüddevle’nin mücadelesinden bahseden bir şiir yazmıştır. Şehri imar ettiren Seyfüddevle, Bizans ordusunu da Maraş önlerinde bozguna uğratmış, onlara savaş meydanını dar etmiştir.

Mütenebbî’nin Kahramanmaraş’ı İslam aleminin “serhat şehri” olarak görmesi ve yüceltmesi, Anadolu’nun adeta kapısı olarak ona ihtimamla yaklaşması ilginçtir. Şöyle der:

Haklarındaki fikrin serhat halkına (Maraşlılara) ne devlettir

Hizbullah onlarla bir, ne de büyük fazilettir.

Hizbullah kelimesi, “Allah’ı, Rasûlünü ve mü’minleri velî edinenler” anlamındaki Kur’anî bir terim (Maide, 56). Demek bin yıl önce de Maraş halkı, Allah’ı (cc), Rasulünü (sas) ve müminleri velî edinenlerin yanındadır ve bu husus, Maraş’ın ruh kahramanlığının arızî değil, ezelî olduğunu tespit bakımından önemli.

İslam’ın serhaddi

Bu bin yıllık şiirde Maraş ve Seyfüddevle (ki “İslam’ın kılıcı” demektir) için yazılan beyitleri okumaya devam edelim:

Korkusundan esemiyor ona doğru sert rüzgârlar

Ürken kuşlar yem bulmak için değiştirdiler rehgüzâr

Bakımlı atlar dağlarında tozu dumana katar

Yolda karları dağıtır rüzgar, sanki pamuk atar

Hayret edişine insanların şaşırmalı aslında

“Yuh onlara!” diyorlar, “Nasıl etti Maraş’ı inşa?”

Sıradan insanlarla ne farkı bulunurdu zira

Çetin işlerden kaçsaydı, göğüs germeseydi zora?

Evet, sıradan insanlar gibi çetin işlerden kaçsaydı Maraşlı, ne Seyfüddevle “İslamın kılıcı” olabilirdi, ne de “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz” diyen Kahraman Maraşlıların çeliği eriten ruh ateşi…

Kahramanmaraş, İslam’ın henüz şafağında Müslümanların akınlarına maruz kalır. Hulefa-i Raşidin devrinden itibaren şehir önlerine gelen Arap akıncıları arasında “İslamın Kılıcı” denilen Halid b. Velid’in olduğunu söylemek, şehri onun fethettiğini ve surlarını yıktırdığı belirtmek ve bu tarihte hicretin üzerinden sadece 15 yıl geçmiş olduğunu belirtmek önemlidir. Demek ki Maraş, 15 asırdır İslamiyet’le ve ezan sesiyle müşerref bir şehir. Onda tüten ruh güzelliğinin bu tarihî derinlikten kaynaklandığını bilmekte fayda var.

Maraş’a Osmanlı aşısı

Şah İsmail Maraş’a girmiş ve şehri tahrip ettirdiği yetmezmiş gibi, bir kısım Sünni halkı da kılıçtan geçirmiştir. Çaldıran’da Şah’ın siyasi kariyerini bitiren Yavuz Sultan Selim’in emriyle şehir 1514 yılından itibaren Osmanlı hakimiyetine girecek ve İngilizlerin işgaline kadar 405 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalacaktır. Derken İngilizler çekilecek ve yerlerine Fransızlar gelecektir.

Fransız ordusunda Ermenilerin bulunması, şehirdeki Ermenilerin işgali sevinçle karşılamaları, Türk bayrağının kaleden indirilmesi, Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan çarşaflı kadınların Fransız askerleri tarafından tacizi üzerine Sütçü İmam’ın askeri vurması, Rıdvan Hoca’nın müthiş vaazı destani direnişin safhalarıdır. “Ruhun çocukları” dünyanın büyük devletlerinden biriyle savaşır ve nihayet işgalciler 11 Şubat 1920 gecesi şehri boşaltmak mecburiyetinde kalırlar. 97 yıl önce bugün Maraş işgalden kendi çabalarıyla ilk kurtulan şehir unvanıyla tarihe geçer.

Bir şehir bitmez dostlar. Hele ki Maraş fabrikası gibi kesintisiz ‘kahramanlar’ dokumuş ve ashab-ı kiramın mübarek ayak izlerini taşıyan kadim bir şehir hiç bitmez. Bitmesin zaten. Onların biterse çok şeyler yitireceğimizin bilincinde olmamız lazım.

Maraş, yabancı işgali ve ardından gelen ihmallerin tahribatına rağmen bugün en diri, en üretken şehirlerimizden biri. Aynı zamanda manevi dinamikleri de sapasağlam ayakta ve ayakta kalmaya da devam edecek. İman ve çalışkanlık bu şehrin damarlarında hala sular seller gibi akmakta.

“Otun kökü suda ise korkma” demiş Çinliler. Maraş’ın kökü de hiç kurumayan mübarek bir suda. İnşaallah “din-i mübin”in suyu kaynadıkça Maraş da yaşayacak ve en ümitsiz olduğumuz anlarda kahramanlık destanından sayfalar okuyarak kara bulutlarımızı dağıtacak. Yıllarca, asırlarca…

 

Bir yanıt yazın