• Home
  • Genel
  • ABD’nin efsane Başkanı Jefferson, Kur’an okumuş

ABD’nin efsane Başkanı Jefferson, Kur’an okumuş

Yazıyı yazarken sessizce bir haber yuvarlandı ekranıma. Meğer İngiltere, 1. Dünya Savaşı yıllarından kalan 2 milyar sterlinlik borcunun 218 milyonluk dilimini 2015 Şubat’ında ödemeye başlayacağını açıklamış.

Buna göre İngiltere 1. Dünya Savaşı’nda kamu finansmanı için Millî Savaş Tahvilleri çıkararak İngiliz halkının yatırım yapmasını sağlamış.

Bunu okuyunca aklıma bakın ne geldi?

Bizim hem 1. Dünya, hem de İstiklal Harbi yıllarında çıkardığımız Tekalif-i Örfiye ve Milliye kararlarıyla halktan zorla aldığımız para, mal, gıda maddelerinin bedelleri ödendi mi? Bir defteri, zaptı var mıdır? Zavallı Anadolu halkından İstiklal Harbi’nde zorla alınan yüzde 40 yükümlülük vergisi devletin ne kadar umurundadır?

Bakın İngilizler çıkardıkları tahvilin 100 yıl sonra bile hesabını verebiliyorlar. Ya biz? 27 Mayıs darbesinden sonra memurlar ve halktan toplanan milyonlarca alyansın hesabını veren oldu mu? Dahası, hesabını sorabilen oldu mu?

Osmanlı Devleti yıkılınca hesabın sorulacağı bir devlet kalmamıştı zaten. İstiklal Harbi’nden sonra ise yeni rejime yakın duran eşraf paralarını katlayarak geri alırken fakir fukaranın hesap sormaya dermanı kalmamıştı. Dolayısıyla üzerine birkaç bardak soğuk su içildi.

Öte yandan “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” denilen İngiltere devleti halkına olan miyarlarca sterlin borcunu tam bir asır erteleyebilmiş! Müthiş! Yani unutmamış ama ödememiş de. Yüzyıllara yaymış! Şimdi torunlarının torunlarına ödeyecekmiş!

Hem biz taksitlerini son kuruşuna kadar ödediğimiz iki savaş gemimizi gasp etmesinin hesabını soramadık ki İngiltere’den. Lozan’da İsmet Paşa gemi memi demeye kalkınca Lord Curzon yavuz hırsız misali üste çıkıp bizden tazminat bile istemeye kalkmıştı! Şimdi öğreniyoruz ki, anamızın ak sütü gibi helal olan bu iki gemimizin parası emperyalizmin de kursağında kalmış. Haram lokma ona da yaramamış, Ne denir: Düşmez kalkmaz bir Allah!

Kongre Kütüphanesi’nde Jefferson’a ait George Sale’in İngilizce Kur’an tercümesi.

Bizde yasak, ABD’de serbest

Walter Benjamin’in dediği gibi gündem değiştikçe tarih de daha önce karanlıkta kalan taraflarını göstermeye başlıyor. Nitekim 2007 yılında ABD’de vuku bulan ilginç bir siyasî olay hem bize, hem de dünyaya tarihimiz ve dinimizin bambaşka bir yüzünü göstermişti.

Keith Ellison adlı bir siyasetçi Katolik iken Müslüman oluyor, derken ABD Kongresi’ne Minessota temsilcisi ve ilk Müslüman üye seçiliyor. Malum, ABD kanunlarına göre temsilciler göreve başlarken yemin etmek zorunda (bizdeki gibi ‘ant içerek’ değil). Gelin görün ki, Ellison ‘İncil üzerine değil, Kur’an üzerine yemin etmek istiyorum’ diye tutturunca devletlular şaşırıyor ama kestirip de atmıyor, nihayet çözümü ‘kitapsız yemin’de buluyorlar! Yani İncil yoksa Kur’an da yok! Böylece ABD Kongresi tarihinde ilk ‘kitapsız’ yemin töreni yaşanıyor.

Fakat Keith Ellison yemin töreninden sonra da işin peşini bırakmıyor ve halka açık bir törende Kur’an üzerine yemin etmekte ısrar ediyor. Bunun üzerine 4 Ekim 2007’de Beyaz Saray Sözcüsü Nancy Pelosi’nin katıldığı ve medyanın da büyük ilgi gösterdiği törende Ellison bir Kur’an-ı Kerim üzerine elini kaldırarak (tabii temsilî mahiyette ve gergin değil, gayet keyifli bir ortamda) yeminini edip rahatlıyor.

Burada merak uyandıran husus, kameralar önünde yapılan yemindeki meşin ciltli Kur’an’ın mushaflarda olduğu gibi bir değil, iki cilt olması. Bu ‘iki ciltlik’ Kur’an(!) neyin nesidir? Sorunun cevabı, ABD’nin 3. Başkanı Thomas Jefferson’ın ‘Kur’an’ı’ olmalıydı!

Peki bu nasıl bir Kur’an’dır? Hikâyesi eminim ilginizi çekecek.

Keith Ellison (sağda), Jefferson’ın kütüphanesindeki iki ciltlik “Kur’an” tercümesine el basarak yemin ederken Beyaz Saray Sözcüsü Nancy Pelosi de ‘yemin alıyor’.

1805 yılında ABD Başkanı iftar vermiş

ABD Bağımsızlık Beyannamesi’nin de yazarı olan Başkan Jefferson, henüz 20 yaşlarındayken bir hukuk sınavına hazırlanıyordu. Bu sırada kitapçıda Kur’an’ın İngilizceye çevirisi dikkatini çekti. Bu, bir yıl önce, 1764’de Londra’da basılmış olan George Sale’in tercümesiydi. İki ciltlik tercümeyi satın alıp hemen okumaya koyuldu.

Çevirinin başına yaklaşık 200 sayfalık bir giriş yazmıştı Sale; burada İslamiyet ve tarihi üzerine ayrıntılı bilgiler veriyor, Kur’an’ın berrak ve akıcı üslubunu övüyordu.

Genç Jefferson, Kur’an tercümesinden o kadar etkilendi ki, fikirleri yavaş yavaş değişmeye başladı, sonraları yazı ve konuşmalarında İslam’dan ve Peygamberinden sık sık bahsetti. (Bu konuda geçen yıl New York’ta bir kitap basıldı. Tarihçi Denise A. Spellberg’in şaşırtıcı bilgilerle dolu kitabı “Thomas Jefferson’un Kur’an’ı: İslam ve ABD’nin Kurucu Babaları” başlığını taşıyor (Thomas Jefferson’s Qur’an).)

Ve Jefferson’ın İslam’a duyduğu ilgi ömür boyu devam etti. Ortadoğu dilleri ve tarihi üzerine çok sayıda kitap okuduğu gibi seyyahların yazdıklarına da ilgi duymuştu. Hatta İngiliz ‘ortak hukukuna’, yani fıkhi ictihadlara benzer gevşek olarak düzenlenmiş Anglo-Sakson hukuk sistemiyle ilişkilendirerek İslam hakkında sayfalarca notlar aldığını biliyoruz. Asıl önemlisi, 1776’da Müslümanları ülkesinin müstakbel vatandaşları olarak tahayyül edebilmişti (çünkü o tarihte bu, Avrupa’da düşünülemeyecek bir şeydi).

Hatta iki Müslüman elçiyle bizzat görüşmüş, ABD’nin ilk tanıdığı Müslüman ülke olan Fas’ın elçisini bizzat kabul ettiği gibi o tarihte Osmanlı topraklarına dahil bulunan Tunus’tan Washington DC’yi teşrif eden elçiyi de 1805 yılında izzet-i ikramla ağırlamıştı. Hatta Osmanlı/Tunus elçisinin şerefine resmi bir yemek verilecekti lakin ziyaret Ramazan ayına rastlamıştı; misafiri oruçlu olduğu için öğleden sonra planlanan yemek iftar vaktine kaydırılmış ve Başkan Jefferson İslama ve Müslümanlara duyduğu derin saygıyı böylece açığa vurmuştu.

Thomas Jefferson’ın 1910 yılında yapılan bir heykelinde ABD’nin bütün dinlere açık olduğunu belirten tablette ‘Allah’ kelimesi de yazılı.

Ayrıca ünlü Bağımsızlık Beyannamesi’nin yayınlanmasından sadece birkaç ay sonra elyazısıyla defterine ‘ABD’de putpereset, Yahudi veya Müslüman olsun hiç kimsenin siyasî haklardan mahrum edilemeyeceğini’ not düşmüştü.

Nitekim 2009’da Başkan Obama el-Ezher’de konuşma yaparken Mısırlı Müslümanlara ABD’nin İslam’la bir sorunu olmadığını göstermek için Jefferson’ın Kur’an’ı ile Ellison’un yemin törenini örnek vermiş ve 1796’da Trablusgarp (yani Osmanlı) ile ABD arasında yapılan antlaşmada zamanın Başkanı John Adams’ın, devletinin Müslümanların kanunlarına, dinlerine ve huzurlarına karşı en ufak bir düşmanlık beslemediklerini belirttiğini anlatmıştır.

Eklemek Obama’nın aklına gelmedi belki ama aynı antlaşmanın 11. maddesinde ABD hiçbir şekilde Hıristiyanlık temelinde kurulmuş bir devlet olmadığı taahhüdünde bulunmuştu Osmanlı Devleti’ne. ABD tarihçileri o gün bu gündür “Biz o maddeyi niye yazdık?” diye tartışır dururlar. Cevabı efsane Başkan Jefferson vermiş aslında, değil mi?

Biz tarihimizi kötülemekle uğraşırkan, Batı kendi tarihini nasıl ilmik ilmik dokuyor ve bilinmeyen neleri ortaya çıkarıyor. Utanalım.

 

2 Kasım 2014, Pazar

Bir yanıt yazın