• Home
  • Genel
  • Atatürk, bir paşayı Meclis’in elinden nasıl kurtardı?

Atatürk, bir paşayı Meclis’in elinden nasıl kurtardı?

Uludere’de ne oldu? Bilinçli bir katliam mı yoksa bir hata mı? Eldeki 4 saatlik video kaydının inceleneceği ifade edilmekle birlikte yetki karmaşası nedeniyle 35 köylünün ölümüyle sonuçlanan bu bombalama olayının üzerinin kapatılacağı şimdiden belli oldu gibi.

Acele hüküm vermeyelim elbette ama ne yapalım ki, yakın tarihimizin aynası bize bu işlerin ‘hep böyle’ olduğunu göstermekte.

1921 yılının Nisan ve Haziran ayları arasında Dersim dağlarının kuzey sınırlarında meydana gelen Koçgiri ayaklanmasını şiddetle bastıran Sakallı Nureddin Paşa’nın yaptıklarının nasıl yanına kâr kaldığı bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarından rahatlıkla izlenebilir.

Hem Nureddin Paşa, hem de emrindeki Topal Osman’ın Samsun ve Koçgiri’deki acımasız ve kanunsuz eylemleri zamanında Meclis’te kıyasıya eleştirilmiş ama başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve devlet, onlara dokunulmasına engel olmuş, kendilerinden hesap sorulamamış ve bir milletvekilinin deyişiyle, Ermenilere, hatta ‘Afrika’daki barbarlara’ bile layık görülmeyecek zulümler cezasız kalmıştır.

Şimdi Sakallı Nureddin Paşa’nın düzenli kuvvetleri ile Giresunlu Topal Osman’ın gönüllülerinin işlediği zulümlerin Meclis’te nasıl tartışıldığına kulak verelim. Bunun için TBMM gizli oturum zabıtlarının sayfalarına eğilmemiz yeterli olacaktır.

3 Ekim 1921 günkü 85. toplantıda söz alan Erzincan Milletvekili Emin Bey, Koçgiri olaylarını bizzat takip ettiğini söyledikten sonra “Orada öyle bir mezalim (zulüm) icra edilmiştir ki, tüyleri ürpertir.” der. Emin Bey’e göre asıl facia, bu zulümlerin Meclis adına ve onun verdiği yetkilere dayanılarak yapılmış olmasıdır.

Konuşmacılara göre Nureddin Paşa ve adamları, Meclis’in isyanı bastırmak için ordu komutanlıklarına verdiği yetkiyi kötüye kullanmışlardır. Erzurum Mebusu Mustafa Durak Bey şöyle der: “Memleketimizde yapılan mezalimi herkes duymalıdır. Çünkü efendiler, memlekette yapılan bütün felaket, bütün mezalim, bütün seyyiat (kötülükler) bunların milletten saklanmasından doğmaktadır.” (Sanki son cümleyi günümüz için söylemiştir.)

Koçgiri’de devlet adına işlenen zulümlerin açıklanmasını neredeyse söz alan bütün milletvekilleri istemektedir. İçişleri Bakanı Refet (Bele) Paşa, “Hepimiz suçluyuz.” der bu yetkiyi ordu komutanlarına tanımakla, “Gelin hep birden itiraf edelim.” diyerek günah çıkartır. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey ise üstü örtülmeye çalışılsa da zulmün Avrupa kamuoyu tarafından bilindiği ve aleyhimize kullanıldığı kanaatindedir. Şunları ekler: “Bir adam görevini kötüye kullanmış, cezasını görsün.”

Erzincan Mebusu Fevzi Efendi ise daha da ileri gider ve Koçgiri’de halka yapılan mezalimin ancak Cengiz Han’ın ordusu veya Ermeniler tarafından işlenebileceğini dile getirir. Yakılan evler, ırzlarına saldırılan kadınlar, öldürülen çocuklar ve siviller. Söz alanlar dur durak bilmeden Nureddin Paşa’nın gaddarlığından söz eder. Bir imha hareketine girişildiğinden söz edenler bile çıkar. Emin Bey iyiden iyiye açılır ve şunları söyler:

“Efendiler, dünyanın hangi yerinde böyle bir harekât görülmüştür ki, babasını bir evladın eline bir ip, diğer evladın eline bir ip alarak çektirerek tam altı saat zarfında bu suretle feci bir şekilde öldürülmüştür?” (Bunu yapanların da Topal Osman’ın adamları olduğunu açıklar.)

12 Eylül yönetimince ölümünden sonra orgenaralliğe yükseltilen Sakallı Nureddin Paşa

Dersim Mebusu Hayri Bey’e göre ise bu zulümler Ermenilere bile yapılmamıştır. Bir başkasına göre bu hareket ‘hıyanettir’. Ve diğer acı şikâyetler ilk Meclis’in tavanına çarpıp çarpıp dökülür sayfalara o 5 Ekim 1921 günü.

Derken Meclis bir araştırma (tahkikat) komisyonu kurup olayın araştırılmasını ister. Bunun için iki heyet seçilip olay yerlerine gönderilir. Biri Samsun’da Rumların tehciri sırasındaki muameleleri, diğeri de Dersim’de yapılanları araştırmakla görevli komisyonlar raporlarını hazırlayıp sunarlar. Meclis, o tarihte kendisine karşı sorumlu bulunan Nureddin Paşa’ya görevden el çektirir ama cezalandırma noktasında Başkomutan’ın da kararını vermesi gerekir. Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te yaptığı konuşmada görevinden merkeze alınan Nureddin Paşa’yı harcamaya yanaşmaz.

Meclis yargılanmasına karar vermiştir ama Mustafa Kemal Paşa yaptığı incelemeden sonra Nureddin Paşa hakkında Meclis’in verdiği kararın ‘biraz ağır’ olduğu kanaatine varmıştır (16 Ocak 1922). Ona Meclis’in kararına rağmen sahip çıkar. Suçlamaların daha fazla araştırılması gerektiğini beyan eder. Bu açıklama Meclis’te kabul edilir ve Nureddin Paşa yargılanmaktan bu sayede kurtulmuş olur.

İşte yargılanmaktan böyle kurtarılan Sakallı Nureddin Paşa’nın Nutuk’un sonlarında sayfalarca ve kıyasıya eleştirildiğini görmek biraz garip kaçmaktadır. Keza aynı Meclis’in Rumlara yaptıklarından dolayı sık sık eleştirdiği Topal Osman’ın da önce Cumhurbaşkanlığı’nın özel korumalığını yapmasını, ardından da Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’i öldürdüğü gerekçesiyle öldürülüp Meclis’in önünde ayağından asılmasını da anlamak da zorlaşmaktadır.

En ilginci de nedir biliyor musunuz? Sakallı Nureddin Paşa Meclise 1925’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün baskılarına rağmen girmeyi başarmış ve şapka kanunu aleyhine bir önerge vererek şimşekleri üzerine çekmiştir. Bundan sonra ilginç bir gelişme olacak ve Beylerbeyi’ndeki evine kapanıp 1932’deki vefatı üzerine Küplüce Mezarlığına gömülecek olan Nureddin Paşa, 12 Eylül darbesinin ardından Atatürk Araştırma Merkezi’nin Mustafa Kemal Atatürk ve Abdüllatif Naci Eldeniz’den sonraki üçüncü şeref üyesi ilan edilecektir.Nureddin Paşa’nın damadı Abdullah Alpdoğan’ın da 1937’de başlayan Dersim harekâtında kayınpederini utandırmadığını ve onun şanını yere düşürmediğini söylememize gerek yok sanırım.

Türkiye tarihini tanıyacak ve yüzleşecek diyorum ama bunun hemen akşamdan sabaha olacağını da düşünmüyorum. Biraz zaman alıyor gördüğünüz gibi. Günün birinde bir Koçgiri tartışması da yapar mıyız bilmiyorum. Bunu sırf bugün için istiyorum. Gözümüzün önündeki ihlallere duyarlı olabilmek için…

01 Ocak 2012, Pazar

One Comment

  • harman

    23 Nisan 2012 at 00:43

    Bahsettiği gizli celse kayıtları aşağıdaki adreslerden erişilebilir durumdadır. Ola ki M.Armağan’ı tarihçi veya iyi niyetli sanan vardır; Armağan’ın aradan cımbızla çektiği iki cümleye tüm tarihi kurban etmemek için celse kayıtlarını kendisi okuyup anlaması şarttır.

    Tabii okurken şunları da akılda tutmakta fayda vardır:

    – Sene 1921-22, ülkenin her yanı işgal altında, Yunanlılar ile yoğun savaş, diğer işgal kuvvetleri ile bölgesel çatışmalar ve direnişler yaşanıyor. Çevre ülkelerden yardımlar bulunmaya çalışılıyor, eski düşman, yeni tarafsız Rusya ile yutulmamamaya çalışılarak yakınlaşılıyor.

    İstanbul hükümeti de kendi halkına düşman; ingilizler canımıza okumasın, tahtımızı elimizden tam almasın diye daha önce anadolu hükümeti üzerine ordu göndermiş, elinden gelen her şekilde girişimlerini ve çalışmalarını baltalamaya devam ediyor.

    – Yurt genelinde kanun yok, şehirler arası mesafelerde yerel eşkiyalar kendi düzenlerini kurmuşlar, kendi kanunlarını işletiyorlar, soygunlar, cinayetler sıradan olaylar.

    – Batıda yunanlılar ile savaşılmakta iken bir kısım kürtler ayaklanarak kendi bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışıyorlar.

    – Meclis yurdun her yanından gelen, ortak paydaları sadece vatan olan insanlardan oluşuyor. Bunların içinde şeriatçısı da, yurt dışında okumuş doktoru da, askeri de, demircisi de, turancısı da, kürtçüsü de, arabı da, çerkesi de vs. mevcut.

    – Her yanda her ülkeden casuslar dolanıyor, herkes mücadeleden pay kapma telaşında, tüm imkanları değerlendiriyor. Söylentiler yayılıyor, iddialar ortaya atılıyor, ortalık karıştırılmaya çalışılıyor.

    – Mustafa Kemal tüm bu insanları ortak paydada birleştirmiş ve ortak düşman(lar)a karşı bir meclis kurmuş, bu meclisin yetkilerini ve olanaklarını doğru yere kullanabilmesi için meclis içinde ve dışında yoğun bir mücadele veriyor.

    Tüm bu şartlar altında; batıdaki savaştan, işgalden ve ingilizlerin/fransızların destek sözlerinden fırsat bularak ayaklanıp terör estiren, çevre köylerde kıyıma girişen ayrılıkçı kürt aşiretlerine sevgi ile yaklaşmadı diye başarılı bir kumandanı harcatarak yurt savunması için canından geçmiş vatanseverlere içerden bir darbe vurmayı kim göze alabilir?

    M.Armağan’ın yazısındaki alıntılar celse kayıtlarında bulunmaktadır. Alıntılamadığı en önemli yerlerden birini belirtelim: O iddiaları atan mebuslara defalarca sorulan sorudur: “Anlattıklarınıza kanıt var mı?” . “Malesef” -celse kayıtlarında göreceksiniz- her zamanki gibi kanıt yoktur, sadece vicdanlara oynayan konuşmalar vardır.

    Tarihi o dönemin şartları ile değerlendirmek gerekir. Şu anki bakış açısı ile tarihi ele almaya kalktığınızda, sizi bu yola sürmek isteyenlerin amacına hizmet edersiniz. M.Armağan bu yola sürülmüş müdür, yoksa bu yola sürmek amacını taşıyanlardan mıdır?

    http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_dergisi_pdfler.yasama_yillari?v_meclis=1&v_donem=1

    Ali Şükrü Bey olayı için Kılıç Ali’nin Anıları – Hulusi Turgut

    Cevapla

harman için bir cevap yazın Cevabı iptal et