• Home
  • Genel
  • Atatürk, Lenin’e yardım etmişti!

Atatürk, Lenin’e yardım etmişti!

Atatürk, Lenin’e yardım etmişti!
Tarih önce mat yüzünü gösterir. Sanırsınız ki, bütün anlatacağı bu kadardır. Tarihçilik biraz da o aldatıcı tabakayı kazımaya başlayıp altta gizlenen harareti meydana çıkarma becerisidir.
Tarih, zannedilenin tersine, görünenle değil, görünmeyenle ilgilidir. Kitapların anlattıklarına bakarsanız Ruslarla olan münasebetlerimizin hemen tamamen barut ve kan üzerine kurulmuş olduğu izlenimine kapılırsınız. Oysa bu izlenim fena halde yanıltıcıdır. Halil İnalcık hocanın Cambridge’ten çıkan kitabından birkaç satırı beraber okuyalım da kararınızı ondan sonra verin isterseniz: “Osmanlı İmparatorluğu ile Büyük Moskova Dükalığı arasındaki hatırı sayılır siyasî ve ekonomik çıkarlar 1492’de III. İvan ile II. Bayezid arasında bir yakınlaşmanın yolunu açtı. Kırım Hanı Mengli Giray’ın hâmisi olarak hareket eden Osmanlı Padişahı, Polonya ve Litvanya ile ittifak kurmuş olan Altın Ordu hanlarının hücumlarına karşı ona destek verdi. Mengli Giray ise ortak düşmanlarına [yani Altın Ordu-Polonya-Litvanya ittifakına] karşı Moskoflarla işbirliğine gitti ve İstanbul ile Moskova arasındaki dostluk ilişkilerinin tesisi için gayret gösterdi. Rus yönetimi, Bursa’dan değerli kumaşlarla diğer egzotik malları ithal etmek istediği için İstanbul’dan ticaret imtiyazları almaya çalışıyor ve 1495’te Kırım Hanı’nın aracılığıyla İstanbul’a bir elçi gönderiyordu.”
İnsan hayret eden bir varlık. Tarihçinin ise iki defa hayret etmesi gerekiyor. Osmanlıların Kırım Hanı üzerinden Rusları desteklemesi, kısa bir süre sonra Altın Ordu Devleti’nin tarihe karışmasıyla sonuçlanacak, böylece Rusya ile Osmanlı devletlerinin Karadeniz’in kuzeyinde önleri açılacaktır.
Bir başka deyişle tarihte olmaz, olmaz.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Bolşeviklerin bize yardım ettikleri, para ve askerî teçhizat verdikleri, hatta General Furunze gibi bazı Kızıl Ordu stratejilerinin Ankara’ya kadar gelerek üst düzey temaslarda bulundukları, resmi inkılap tarihi kitaplarında nedense gizlenir. Hatta bu komutanlardan ikisinin heykellerini Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda, hem de Atatürk’ün hemen arkasında görebilirsiniz. Her şey gözümüzün önünde yazılı aslında ama “göz” lazım görmek için.
Umutlar Moskova’da!
Bugün size mevcut bilgilerimizi tersine çevirecek bir olayı anlatacağım: Türkiye’nin Rusya’da komünist rejimin yerleşmesi için yaptığı yardımı. Mart 1921’de Petersburg yakınlarındaki Kronştadt deniz üssünde Kızıl bahriyelilerin isyanı patlak verir. Sovyet rejimi, ayaklanmayı bir türlü bastıramaz. Diyeceksiniz ki, koca çarlığı deviren Kızıl Ordu, avuç içi kadar bir adayı mı ele geçirememiştir? Evet, çünkü ayaklananlar savaş gemilerine sahip bahriye kurmaylarıdır, daha da önemlisi, Kızıl Ordu askerleri, devrimi omuz omuza gerçekleştirdikleri Kronştadt’daki subaylarına kurşun sıkmayı reddetmektedirler.
İsyanla sarsılan Lenin yönetimi kara kara düşünürken Ali Fuat Paşa, Sovyetler ile Barış ve Kardeşlik Antlaşması imzalamak ve askeri yardım temin etmek üzere Mustafa Kemal Paşa tarafından büyükelçi sıfatıyla Moskova’ya gönderilir. Tarih, 27 Şubat 1921’dir ve Kronştadt ayaklanmasının şafağıdır. (Ali Fuat Paşa’nın, Mustafa Kemal Paşa ile Harbiye’den sınıf arkadaşı olduklarını ve Filistin’de İngilizlere karşı kahramanca direndiği için general yapıldığını hatırlayalım.)
Moskova’ya ayak basar basmaz o zamanlar Milletler Komiseri olan Stalin, Ali Fuat Paşa’ya haber göndermiş ve görüşmek istediğini bildirmiştir. İki taraf da alabildiğine sıkışık bir konumdadır. Koskoca ihtilali başaran Bolşevikler, ufacık bir adadaki isyanla başa çıkamadıkları için dünya kamuoyuna rezil olmak üzeredirler. Zaten Fransız destekli Polonya ordusunun Minsk’e girmesi an meselesidir. Türk ordusu Batum’a girmiştir. İsyan bir an önce bastırılmalı ve rahat bir nefes alınmalıydı. Türk heyeti de işgal altındaki vatanını kurtarmak için bir an önce kuzey komşusunun maddi ve manevi desteğini arkasına alacak bir antlaşma imzalamak istiyor, en azından Batı cephesinde düşmanı denize dökebilmek için Doğu ve Kuzey cephesinden emin olmak istiyordu.
Atatürk’ün Lenin’e yardımı
Stalin, isyanı bastırma işini, kendi subaylarına kurşun sıkmak istemeyen askerler yerine daha tarafsız bir konumda olan Tatar birliklerine yaptırmak istiyordu. Fakat biri Moskova’da, öbürü de Kazan’da bulunan Tatar birliklerine Kızıl Ordu’nun Başkomutanı Troçki’nin bile bu konuda sözü geçmiyordu. Rus askerlerine karışmasınlar diye farklı birlikler altında örgütlenmiş bulunan Tatarlar, her iki tarafa da eşit mesafede durdukları için biçilmiş kaftan olarak değerlendiriliyordu. Öyleyse Tatar süvariler, Kronştadt’a, ileri! İyi ama onlara kim söz geçirebilecekti?
Stalin sihirli formülü bulmuştu: Bu işin altından en iyi Türkler kalkabilirdi, yani ancak Ali Fuat Paşa gidip Tatar birliklerinin komutanlarıyla görüşürse onları ikna eder ve isyancıların üzerine sevk ettirebilirdi. Oturdular, anlaştılar. Ruslar Kars, Ardahan ve Iğdır üzerinde hak iddia etmekten vazgeçecek ve Milli Mücadele’ye katkıda bulunacaklar, buna mukabil Türkiye, ayaklanmanın bastırılması için Tatar birliklerini örgütleyecek ve Batum’dan askerlerini çekecekti. Kozlar ve talepler ortaya sürülmüş, düğmeye basılmıştı. Rus bahriyelilerine karşı herhangi bir önyargıları olmayan Tatar birlikleri, Ali Fuat Paşa tarafından ikna edildi. Troçki’nin Savaş Komiserliği’nde ve Tuhaçevski’nin operasyon komutanlığında Kronştadt Kalesi kuşatıldı ve ayaklanma 10 gün içerisinde bastırıldı. Türk elçilik heyeti de aynı günlerde Petersburg’da operasyonu izlemekteydi!
Kronştadt kurtarılmış, buna karşılık aynı günlerde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalanmıştır. Alan memnun, satan memnundur kısacası. Talihin cilvesine bakın ki, Sovyetler Birliği, başındaki en büyük gailelerden birisini, yıllarca kanlısı olduğu Müslüman ve Türklerin bir komutanı sayesinde atlatabilmiştir. Tarihin asla göründüğü gibi olmadığını daha çarpıcı bir örnekle anlatamazdım herhalde.
DÜZELTME
Mustafa Armağan’ın geçen haftaki köşesinde yer alan “Vanlı hocanın Türkçü Kur’an tefsiri!” başlığı hata ile “Vanlı hocanın Türkçe Kur’an tefsiri!” şeklinde çıkmıştır. Yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. TURKUAZ

Bir cevap yazın