• Home
  • Genel
  • Fransız’ın aklına uyup Dolmabahçe Camii’ni müze yapmıştık

Fransız’ın aklına uyup Dolmabahçe Camii’ni müze yapmıştık

Fransız’ın aklına uyup Dolmabahçe Camii’ni müze yapmıştık
Gün geçtikçe daha berrak bir şekilde anlaşılıyor ki, bugünkü Türkiye’nin (ve elbette yarınki Türkiye’nin de) temellerinde Sultan II. Abdülhamid’in bereketli imzası, keşfedileceği günleri sabırla beklemektedir. Bir bakıma o, vasiyetnamesini, birileri çıkıp da kâğıtlardan siler diye ısrarla taşa, toprağa, mermere yazmış, hatta kazımış ve okumamız için bizlere emanet bırakmıştı.
İşte İstanbul’u ziyarete gelen turistlerin (neden itiraf etmeyelim: daha çok da yabancıların) mutlaka ziyaret ettikleri mekânlardan biri olan Beşiktaş’taki Deniz Müzesi de II. Abdülhamid zamanında açılan kültür merkezlerinden biri. Ancak bugün varlığıyla övündüğümüz bu kurumun Tek Parti dönemindeki makûs talihini de yeni nesiller mutlaka bilmeli ve hatırlamalıdırlar.
Hafızamızı çalanlardan ancak bu şekilde intikam alabiliriz: Yeniden hatırlayarak…
Tarihler Osmanlı’daki müzeciliğin Sultan Abdülmecid devrinde (1847) Tophane Müşiri Ahmed Fethi Paşa tarafından kurulduğunu yazarlar. Ancak her bakımdan “genç” olan Fatih Sultan Mehmed’in bugün Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda başıboş kalmış olan Aya İrini Kilisesi’ni bundan 550 yıl önce bir silah müzesi haline getirdiğini, gerek eski Türk silahlarını, gerekse savaşlarda ganimet olarak alınan silahları burada topladığını söylemeyi nedense unuturlar. 1726 yılında burasının adı “Dârü’l-Eslihâ”, yani Silah Yurdu yapılmış ve ancak bazı özel ziyaretçilerin gezmelerine izin verilmişti.
II. Abdülhamid döneminde 1881 yılında ressam Osman Hamdi Bey’in Müze-i Hümayun’un başına getirilmesiyle müzeciliğimizin önemli bir hamle kaydettiği bilinmekle birlikte yine aynı padişah devrinde kurulan Deniz Müzesi’nin macerası genelde gözden kaçırılmaktadır. Bu yazıda o gözden kaçırılan esrarengiz tarihi ele alacağız.
Deniz Müzesi, bundan tam 111 (yüz on bir) yıl önce Bahriye Kolağası, bugünkü deyişle Deniz Kıdemli Yüzbaşı Süleyman Nutkî Bey tarafından Kasımpaşa Tersanesi içindeki bir binada kurulmuştur. Müzelerimizin ikincisidir ve dahi askerî müzelerimizin siftahıdır.
Süleyman Nutkî Bey, tersane ambarlarına atılmış, deniz birliklerinin depo ve kütüphanelerinde çürüyüp tozlanmış tarihî eserlerin toplanarak bir Bahriye Müze ve Kütüphanesi kurulması hakkında rapor hazırlamış ve Bahriye Nezareti’ne, yani Denizcilik Bakanlığı’na teklifte bulunmuştur. Teklifi makul bulan Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, kendi damadı Bahriye Mirlivası Hikmet Paşa’yı müdür, Süleyman Nutkî Bey’i de müdür yardımcısı olarak müzenin kurulması işine memur etmiştir.
Yalnız müzenin ilk mekânı Kasımpaşa Tersanesi içinde, önceleri torpido daire ve mağazası olarak kullanılan binadır. Çeşitli deniz kuruluşlarındaki tarihî eşya ve özellikle Kasımpaşa fabrika ve ambarlarındaki eserler getirilmiş olan müzenin bir de daha çok deniz subaylarının gayretleriyle kurulan ve halen kullanılan bir kütüphanesi bulunuyordu.
Deniz Müzesi, II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 21. yıldönümü olan 31 Ağustos 1897 Salı günü düzenlenen törenle açılmıştır. Tören sırasında Bahriye Nazırı eliyle “fıstıkî renkli âbâdî kâğıt üzerine elyazması harita ve resimlerle süslü” denizciliğe ilişkin 3 ciltlik bir kitap ile İstanbul Tersanesi’ni gösterir bir harita hediye edilmiştir. Bahriye Müzesi tatil günleri dışında saat 11.00’den 16.00’ya kadar ziyaretçilere açık bulunduruluyordu.

Mustafa Armağan

Ne var ki, bu önemli kurum İttihatçılar döneminde ihmale uğramış, bir ara Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın ilgisiyle yeniden canlanır gibi olmuş, ünlü ressamlarımızdan Yüzbaşı Ali Sami [Boyar] Bey’in müze müdürlüğüne getirilmesiyle ikinci defa kurulmuş, ancak savaş yıllarının imkânsızlıkları içinde yine ihmal bataklığına yuvarlanmıştır.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında da gerekli ilgi ve bakımdan mahrum kalan Deniz Müzesi’nde sergilenen objeler, İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalama ihtimaline karşı tedbir olarak trenle Konya’ya taşınmıştır.
Ancak müzenin acılı günleri bununla bitmemiştir.
Atatürk döneminde kapalı kalmış olan müzenin başına 1946’da getirilen Deniz Hakim Üsteğmen Halûk Y. Şehsuvaroğlu’nun döneminde tersane depolarına atılmış bulunan objelere yeni bir yer aranır. Müdür Şehsuvaroğlu, zamanın valisi Lütfi Kırdar’a Deniz Müzesi fikrini açtığında aldığı ‘şok’ cevap karşısında dilini yutmuş olmalıdır. Çünkü Kırdar ona Fransız şehircilik uzmanı Henri Prost’un müze yeri olarak Dolmabahçe Camii’ni beğendiğini söylemiştir.
Şimdi ‘Ne yani, bir cami mi müze yapılacak?’ demeyin hemen. Unutmayın ki, Sultanahmet’i bile Resim ve Heykel Müzesi yapmayı teklif eden aklıevvellerin bol miktarda bulunduğu bir dönemde yaşıyoruz.

Mustafa Armağan

Evet, müze yapılacak başka bina kalmamış gibi o güzeller güzeli Dolmabahçe Camii, 27 Eylül 1948 gününden itibaren Deniz Müzesi olarak hizmet verecektir. Neyse ki, müze yetkilileri, ibadet edilen kısma resim ve heykel koymama(!) inceliğini olsun göstermişlerdir.
Ne günlermiş, değil mi? Sen kalk, öyle böyle bir camiye değil, Dolmabahçe Camii gibi Osmanlı padişahlarının cuma selamlıklarını yaptıkları bir ibadethaneye müze kur. Olacak şey mi? İş, Stalin’in St. Petersburg’daki Kazan Katedrali’ni Ateizm Müzesi yaptığı noktaya varmamışsa, bunda dünyaya rezil olacağız korkusunun önemli rol oynadığını söylememiz gerekir.
Ne derler: çivi çiviyi söker. Hele yanlış çakılmış ve eğrilmiş bir çiviyse çaktığınız, günün birinde insafsız bir kerpeten tarafından sökülecektir. İşte Dolmabahçe Camii de, bir ihtilal sonrasında emir demiri keser misali bir gecede müze olmaktan çıkarılacaktır. 27 Mayıs İhtilali sonrasında cami, askerî yönetim tarafından Yassıada İrtibat Kurulu’na verilmiş, kurul da müzenin camiyi derhal boşaltmasını istemiştir.
Bir yıl boyunca Yassıada sanıklarının yakınları tarafından dökülen gözyaşlarıyla ıslanan cami, 1961 Eylül’ünde gerçekleşen idamların ardından boşaltılacak ve asli görevine dönmek için gün sayacaktır. Müze ise yakınlarda boş bulunan Beşiktaş Maliye Müdürlüğü binasına taşınacak, sonradan bu binanın yıkılıp yeniden yapılmasıyla da bugünkü modern kıvamını bulacaktır.
Bir de denizciliğe düşmandı derler Abdülhamid için; inanın gülüyorum. İnsana ‘Yahu Deniz Müzesi’ni bile açan adama siz nasıl denizciliğe düşmandı dersiniz?’ diye sormazlar mı? m.armagan@zaman.com.tr

26 Ekim 2008, Pazar

Bir yanıt yazın