Haritalar da yalan söyler!

Haritalar da yalan söyler
Gün gelip de bilgimin sınırlı olduğu haritalar hakkında, üstelik“yalan” siyleyebildiklerine dair bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. Ama yazarlık bu! Hangi bakir toprağa kanat vuracağıbelli mi olur kalemin?

Borges’in Alçaklığın Evrensel Tarihi adlı kitabında bir alıntıvardır haritacılık ile ilgili. Alıntıda haritacılık sanatında mükemmelliğe ulaşmış bir imparatorluktan söz edilmektedir. Haritalar gerçeğe o kadar yakın hale getirilmiş ki bu imparatorlukta, bir eyaletin haritası bir şehir büyüklüğünde, imparatorluğun haritası ise bir eyaleti kaplayacak genişlikteymiş. İmparatorluktaki haritacılık okulu bununla da yetinmeyerek tıpatıp gerçeğe uygun bir harita çıkarmaya girişmiş ve sonunda bire bir (1/1) ölçekte bir haritasını yapmayı başarmışlar imparatorluğun. Yerdeki çakıl taşını bile aynı büyüklükte bir haritaya geçirmişler. Ancak ufak bir kusuru olduğu anlaşmış bu gerçeğe tam tekabül eden haritanın: Kullanılamıyormuş! Ve sonraki nesiller onu güneş ve yağmurun yıpratmasına terk etmişler. “Parçaları” der, alıntı metninin yazarı Miranda (metin 1658’de yazılmıştır), “bugün bile bir hayvana ya da dilenciye barınak olabiliyor; coğrafya biliminden tüm ulusa kalan yalnızca budur.”

Haritacılara biraz ağır bir itham yöneltilmiş gibi geliyor insana bu son cümlede; ancak haritacıların da tamamen “masum” olmadıklarını düşünmek için yeteri kadar delil var elimizde. Neler mi? Beraber bakalım isterseniz.

Gerhard Mercator ismini pek duymamışsınızdır ama onun geliştirdiği haritacılık tekniğiyle yapılmış ve sonradan geliştirilmiş olan dünya haritalarını ve kürelerini yakından biliyor olmalısınız. (En azından okul yıllarından aşinalığınız vardır.) Mercator 16. yüzyılda teknik ayrıntıları genel ansiklopedilerde bulunabilecek bir yöntemle (“Mercator İzdüşümü yöntemi deniliyor buna) bir küre üzerine dünya haritasını yerleştirmeyi başarmış. Kendisinden sonra asırlarca kullanılacak bir başarı olarak haritacılık tarihine geçen bu yöntemle (yani dünyadaki kıtaların yüzölçümlerinin belli bir ölçekte kağıt üzerine düşürülmesi işlemiyle ) gerçekleşen haritaların kusurları zamanla ortaya çıkmaya başlamış bir bir. Bunlar “teknik” kusur olsaydı bir başka haritacı kalkıp onu düzelttiğinde mesele hallolabilirdi. Ancak kusur -biraz tuhaf ama- “ideolojik” olunca daha dallanıp budaklanıyor konu.

Ali Mazrui, dilimize çevrilmesinde önayak olduğum nefis kitabı Afrikalılar’da Afrika’nın haritalarda neden hep aşağıda, Avrupa ve Amerika’nın neden yukarıda bulunduğunu sorguladıktan sonra Mercator’un çizdiği haritadaki ilginç bir çarpıklığı yakalıyor. Buna göre kuzey yarımkürede yer alan ülkeler harita üzerinde güneydekilere göre daha büyük gösterilmiştir. Mazrui’ye göremodern dünya haritalarında kuzey Amerika kıtası, Afrika’dan bir buçuk kat büyük çizilmiştir. Oysa gerçek yüzölçümlerine bakıldığında kuzey Amerika’dan tam 3.5 kat, yani 3,5 milyon kilometrekare daha büyüktür Afrika kıtası. Peki bu nasılgözden kaçmış demeyin hemen. Dahası var.

Yine Mercator’u örnek alarak yapılan modern haritalar, kutuplara yakın olan enlemlerin uzunluğunu abartmaktadır. Bu yüzdenkuzeyde yer aldığı için Gronland, hemen hemen Afrika kıtasıylaaynı boyutlarda çizilmiştir, oysa gerçekte Afrika’nın sadece 15’te biri (1/15) kadardır! Afrika’nın bir ülkesi kadar yüzölçümüne sahip olan Gronland, onunla eşitmiş gibi gösterilmek mi istenmiştir yoksa?

Buna evet cevabını veriyor Mazrui ve bu “ideolojik çarpıtmayı Afrika’yı, yağmalayanların onun “gerçekbüyüklüğünü küçültmeye çalışarak kendilerini meşrulaştırmak istemelerine bağlıyor. Yağmaladıkları kıta karşısında kendilerinin ne kadar önemsiz bir yer tuttuklarının, yağmalayan ile yağmalanan arasındaki bariz eşitsizliğin örtbas edilmesi arzusu başka deyişle. Nitekim Robert F. Berkhofer’in da belirttiği gibi Afrikalılarınbarbarlığı ile ilgili oluşturulmuş bakış, gerçekte Avrupalıların bu topraklarda gerçekleştirdiği kıyımı mazur göstermeye matuftur.

Maurice Duverger de bir kitabında Soğuk Savaş yıllarında ABD ve SSCB’li haritacıların kendi topraklarınıodağa” alma ve haritaya egemen olma gayretiyle ideolojik haritalar çizdiklerini yazmıştı. Demek ki haritalara da güvenemeyeceğiz. Peki neye güveneceğiz, eğer haritacılık bilimine de güvenmeyeceksek? diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum.

Benim cevabım basit: Kendimize güvenmeliyiz. Bir de çağın bize sunduğu her veriyi, arkasındaki iktidar ilişkileriyle birlikte değerlendirerek almalıyız. Unutmayalım ki her öğretilen şey, bir iktidar yumağından türemiştir ve arkasında daima sınamamız gereken bir ideolojik bakış yatmaktadır. Bize gerçek olmayanı gerçekmiş gibi gösteren de, aynı ideolojiyi kendimize aitmiş gibi sorgusuz sualsiz gözlerimize takmamızdan alıyor gücünü çünkü.

Sarmaşık 

Bu belgeseli kaçırmayın

Ali Mazrui’nin Afrikalılar adlı önemli çalışmasından, önce1990’da TRT’de yayınlanan aynı adlı belgeseli vasıtasıyla haberdar oldum. Müthiş etkileyici bir diziydi doğrusu. O yıllarda İnsan Yayınları’nda çalışıyordum. Bu belgeselin BBC tarafındankitap halinde yayınlandığını öğrenince yayımına karar verdik. Sevgili dostum Yusuf Kaplan’ın güzel çevirisiyle kitap 1992’de yayınlandı. Ne yazık ki bugüne kadar Tanpınar’ın deyişiyle tam bir “sükut suikasti” ile karşılandı kitap. Herhangi bir ciddi yankısı olmadı bildiğim kadarıyla. Meraklılarına hemen söyleyeyim: Bugünlerde Kanal 7’de bu belgesel tekrar yayınlanıyor. Sakin kaçırmayın

Bir cevap yazın