Hitler iktidarının Almanya’yı, Avrupa’yı, giderek dünyayı tarihin en kanlı savaşlarından birine sürüklediğini, soykırım kelimesinin anlamını bu savaşta kazandığını bilmeyen yoktur. Bu eli kanlı diktatörün sonu konusunda da çeşitli spekülasyonlar var. Ama 50 milyon insanın ölmesinin baş sorumlularından biri olan Hitler ve başında olduğu Nasyonal Sosyalist Parti’nin iktidarı alma süreci konusunda çok az şey biliniyor
YILLARIN çürütemediği sakızdır: ‘Hitler de demokratik yollardan ‘sinsice’ iktidara gelmiş ama sonuçta demokrasiyi yok etmişti. Öyleyse bizde de seçimlerle iktidara gelerek ileride demokrasiyi bertaraf edecek ve kendi rejimini kuracak siyasî oluşumlara sakın ha sakın fırsat tanınmasın.’
Önce biraz düşünelim: Acaba Hitler’i iktidara getiren demokratik yoldan halkı ikna etmesi miydi yoksa Almanya’nın Sevr’i olan Versay Antlaşması’yla çocuklarının yediği lokma ağzından alınan halkın cankurtara n simidi gibi Hitler’e sarılması mıydı?
Buradan bakınca Nazi hareketinin ilkece demokrasiye karşı olmadığını, asıl hedefinin Almanya’yı boğan ekonomik bunalıma çare bulmak olduğunu görmek gerekir. Yani Hitler ve avanesi ‘N’apsak da şu demokrasi denilen lanet şeyi ortadan kaldırsak’ diye plan kuran bir takım sergerdeler değildi. Onlar Almanya’nın bozuk ekonomisini düzeltmek ve bu ağır bedeli Alman halkına ödetmeye kalkanlara derslerini vermek üzere toplumun beklentilerini yukarı çekmek için sahneye çıkan aktörlerdi.
Biz zannediyoruz ki, Hitler partinin başına geçtiği andan itibaren Almanları peşine takmayı başarmıştı. Hayır. Nazilerin yükselişi zannedildiği gibi birdenbire olmamıştır. 1920-1924 arasında sivrilmiş, ancak 1924-1929 arasında güçten düşmüştür.
Sıkılmazsanız bazı rakamlar vereyim. Mayıs 1924 seçimlerinde Naziler 2 milyona yakın oyla (yüzde 6,6) 32 milletvekilliği kazanmışlardı. Ancak Almanya’nın borç yükünü hafifleten Dawes Planı’nın imzalanmasından hemen sonra yapılan Aralık 1924 seçimlerinde hızlı bir düşüşle sadece 309 bin (yüzde 3) oy alabilmiş ve 14 milletvekilliği kazanabilmişti.
Mayıs 1928 seçimlerinde sadece 12 sandalye çıkarabilen Nazilerin işi giderek zorlaşıyordu. Neden mi? Çünkü Dawes Planı’ndan sonra nefes almaya başlayan Alman ekonomisi düzelme yolundaydı. Enflasyon düşmeye, işsizlik azalmaya yüz tutmuş, fabrika bacaları yeniden tütmeye başlamıştı. Dolayısıyla 1920-1924 döneminde hızla tırmanan Nazi Partisi’nin oyları, ekonominin düzelmeye ve insanların karnının doymaya başlamasıyla inişe geçmişti.
Bir başka deyişle söylersek, ekonomi düzelse, işsizlik azalsa ve gelir paylaşımı düzgün gitseydi Hitler rejimi, iktidarı rüyasında dahi göremezdi.
Zaten bunu, 1929’da başlayan Büyük Bunalım sonrasındaki gelişmeler büyük ölçüde doğruluyor.
1929’da Alman endüstrisinde üretim yarı yarıya düştü. 15 bin firma iflas etti. İşsiz sayısı 2 milyondan 6 milyona fırladı. Vergi yükü artarken üstüne üstlük devlet, savaş sırasında verdiği zararların borcunu ödemeye uğraşıyordu (bizim ‘Osmanlı borçları’ gibi). İşte bu çetin şartlar altında Nazi Partisi yeniden yükselişe geçti. 1930 seçimlerinde oylarını 6,5 milyona yükselten Hitler’in partisinin sandalye sayısı 12’den 107’ye fırlayacaktı.
Bir Amerikan görevlisinin seçim öncesinde verdiği rapor meseleyi yeterince açıklıyor aslında. Buna göre, üç Alman ailesinden biri ayda sadece 4 dolar devlet yardımıyla geçiniyor! Bu 4 dolarla karnını mı doyursun, kirasını mı versin, yakacak mı temin etsin, yoksa elektrik ve su faturasını mı ödesin, siz karar verin.
Milyonlarca Alman’ın aşevlerinden ancak karınlarını doyurduğu bir ortamda onlara aş ve iş güvencesi veren bir partinin hızlı yükselişine şaşırmamak gerekiyor. Bu durumda içinde bulundukları koşulları değiştirecek güçlü bir lider arzusu duymayan toplum yok gibidir.
Nitekim işsizlik ve sefaletin ötesinde mevcut iktidarın ekonomik sorunları çözeceğine güveni kalmamış kitleler, gururları zedelenmiş subaylar, kendilerine toprak dağıtılacağına inanan köylüler, kötü gidişatı sihirli bir dokunuşla düzelteceğine inanan işsiz felsefe hocaları, spora önem verdiğine inanan gençlik, Hitler’in yakışıklılığına inandırılan kadınlar ve Yahudilerin Almanya’nın kanını sülük gibi emdiğine inanan anti-semitistler ve ırkçılar onu bir kurtarıcı olarak karşıladılar ve yeni rejiminde gönüllü olarak çalıştılar, hatta canla başla savaştılar.
Sözün özü: Hitler Almanya’da demokrasiyi değil, kitlelerin derdine derman olamayan ve halkı sefalete sürükleyen Weimar Cumhuriyeti’ni yok etmiştir.
Nazi liderinin ekonomik desteği
NAZİLERİN ilk yükselişe geçtiği 1922’de 1 ABD doları 162 Mark iken, 1923’de inanılmaz bir şekilde 4.2 trilyon (dört trilyon iki yüz milyar) Marka yükselmişti! Bu da yetmemiş, para basmaya káğıt yetişmeyince bir birimi 1 trilyon mark değerinde yeni bir para (Rentenmark) basılmıştı. Mark 1913 yılı değerinin 3 katrilyonda birine düşmüştü. Tam bin 500 matbaa geceli gündüzlü çalışıyor, yine de para basmaya yetişemiyordu. Buna 1923’de Fransa’nın, borcunu ödemediği gerekçesiyle Alman ekonomisinin kalbi olan Ruhr Vadisi’ni işgal ederek Hitler’in ekmeğine yağ sürmesini ekleyin.