Kırım Harbi’nde İstanbul ve Florence Nightingale efsanesi
İstanbul’un önde gelen hastanelerinden birisine ismi verilmiş olan “hemşireliğin kurucusu” Florence Nightingale’in hep dile getirildiği gibi bir iyilik meleği mi yoksa uyguladığı yanlış tedavi yöntemleriyle birçok İngiliz’i hayatından eden bir şeytan mı olduğu tartışılıyor İngiltere’de.
Kırım Harbi, hem askeri, hem de sosyal tarihimiz açısından ciddi bir kırılma noktası olarak görülmelidir. Üstelik İstanbul’un sosyal ve ahlaki hayatındaki ilk somut ve kitlesel bozulmaların bu dönemde gerçekleştiğini biliyoruz. Binlerce İngiliz ve Fransız askerinin Üsküdar’a ve Boğaz’ın değişik yerlerine kamp kurması, bunların iaşesinin temini, gezip tozmalarının tanzimi gibi pek çok problemle bu savaş yıllarında yüz yüze gelinmiştir İstanbul’da.
Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti ile ittifak yapan İngiliz ve Fransızların İstanbul’a gönderdikleri askerlerin özellikle Beyoğlu bölgesindeki eğlence yerlerine akın etmeleri sonucunda bu bölge bugüne kadar eğlence merkezi olagelmiş, sağlık tarihimize, hatta dünya sağlık tarihine damgasını vuran gelişmeler yine bu savaş yıllarında yaşanmıştır. Müttefik ordularının toplandığı Varna’da çıkıp yayılması dolayısıyla Varna humması olarak adlandırılan kolera ve tifo, tifüs gibi diğer bulaşıcı hastalıklar ile kışın getirdiği salgın hastalıklar her üç ordunun askerlerini de ciddi biçimde hırpalamış, bu dönemde İstanbul’daki hastaneler tarihlerinde görülmedik derecede zengin bir tecrübe birikimine de sahne olmuştur.
Emrindeki rahibe ve hemşirelerle birlikte 5 Kasım 1854 tarihinde İstanbul’a gönüllü olarak gelerek Üsküdar’daki Mimar Sinan yapısı Kavak Kasrı’ndan kalan binalar ile Selimiye Kışlası’nın bir bölümünde hasta ve yaralıların bakımını fedakarca yapmasıyla şöhret kazanan Florence Nightingale, buradaki gayretleri nedeniyle Batı’da hemşireliğin kurucusu olarak kabul edilmiştir. İlk olarak Kuleli Kışlası’nın içerisinde bir kuleye yerleşen Nightingale, daha sonra Üsküdar’da bir ahşap ev kiralayarak orayı hemşirelere tahsis eder. Fakat bütün bu gönüllü gayretler, savaş bölgesinden gelen yaralılar ve bastıran kış yüzünden hastaların giderek artması karşısında yetersiz kalacaktır.
Bir efsane mi?
“İnsanlığın koruyucu meleği” olarak adlandırılan Nightingale’in şöhretinin bir “mit” olup olmadığı aradan geçen 144 yıl boyunca sık sık gündeme getirilmişti çeşitli çevreler tarafından. Bu defa konuya el atan The Independent gazetesi, geçenlerde İngiliz hükümetindeki gizli belgelere dayanarak verdiği haberde daha ilginç bir iddia ortaya attı. İddiaya göre Nightingale’in tifo ve dizanteri gibi öldürücü olmayan hastalıklara uyguladığı yanlış teşhis ve tedavi yüzünden 15 bin İngiliz askerini ölüme yollamış. Rakam biraz abartılı olabilir; ancak iddia hiç de temelsiz değil. Bugüne kadar bu iyilik meleği etrafında oluşturulmuş bulunan efsaneyi çökertebilecek bu iddianın benzerleri zamanında da ileri sürülmüş ve İngiliz Parlamentosu bir araştırma komisyonu kurarak konuyu etraflı olarak araştırmıştı.
Ancak parlamentodan ciddi bir sonuç çıkmayacağına kanaat getiren Amerikalı misyoner, aynı zamanda Robert College’in kurucularından olan rahip C. Hemlin, yazdığı raporda, hastanenin o yıllardaki içler acısı durumunu ve asepsi ve antisepsi uygulanarak kolayca tedavi edilebilecek kolera, tifo ve dizanteri gibi hastalıklardan her gün hastanelerde 5060 kişinin öldüğünü ifade ediyor. Hatta cenazeleri teker teker gömme imkanı bulunamadığı için her akşamüzeri 16.00 sularında Haydarpaşa İngiliz Mezarlığı’nın askeri hastane duvarlarına yakın kısımlarında açılan umumi çukurlara ölenler kitle halinde gömülüyor, başlarına ise mezar taşı yerine bir tahta parçası konuluyormuş. Subayların cenazeleri ise biraz daha şanslı olmuş her zaman olduğu gibi; onlar ayrı ayrı defnedilme imkanına erişebilmişler.
İşte bu acı dolu günlerin anısına Florence Nightingale’in Türkiye’ye gelişinin 100. yılı anısına 1954’te dikilen sütunda o günler şöyle hatırlanır: “Bir asır önce bu mezarlık yakınlarındaki çalışmalarıyla pek çok insanın ıstırabını dindiren ve hemşirelik mesleğinin temelini atan Florence Nightingale’in hatırasına. 18541954. Bu plaket Türkiye’deki İngiliz cemaati tarafından Kraliçe II. Elizabeth’in taç giyme yılında onu tebcilen konmuştur.”
Üsküdar’daki İngiliz Mezarlığı, o yılların korkunç yüzünü muhafaza eden sessiz bir işaret taşıdır bugün İstanbul’da. Sakın bu mezarlığın sessiz sakinleri iyilik meleği Florence Nightingale’in kurbanları olmasınlar!
Haluk Y. Şehsüvaroğlu, “Kırım Harbi Esnasında Boğaziçi”, Akşam, 19 Haziran 1946, bu yazı şu kitapta da yer almıştır: Boğaziçi’ne Dair, İstanbul 1986, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, s. 3641; Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu, “Kırım Harbinde İstanbul Hastaneleri”, Hayat Tarih Mecmuası, sayı: 10, Kasım 1965, s. 1926.