• Home
  • Genel
  • Menderes mi Amerikancıydı İnönü mü

Menderes mi Amerikancıydı İnönü mü

Tarihini unutmaya yatkın bir toplumuz. O yüzden Adnan Menderes ve DP’nin Amerikancılıkla suçlanması karşısında sormamız gereken soruları sormuyoruz

Türkiye’de sağ ve sol kesimlere mensubiyet, oyuncuların film icabı aldıkları isimlere benzer. Solun tohumlarını atanların (mesela Nazım Hikmet) Avrupa’da sağ kabul edilen kesimden, yani Osmanlı aristokrasisinden, buna mukabil sağın öncüsü kabul edilenlerin önemli bir kısmının alt ve orta sınıftan gelmiş olmaları (mesela Mehmed Akif) yeterince açıklayıcıdır. Bu açıdan bakılırsa Türkiye’nin siyasî yelpazesindeki sol partiler ile sağ partiler arasında su geçirmez bölmeler bulunduğu varsayımının manasızlığı daha net olarak görülür.

AMERİKA’NIN ACENTESİ

Geçenlerde kapım çalındı. Kargocuymuş gelen. TBMM Yayınları’ndan sipariş verdiğim kitapların içinden İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları adlı üç ciltlik derleme çıkınca az daha çığlığı koyuverecektim. Ne de olsa ‘İkinci Adam’ın çizdiği fuleli zikzakları bizzat kendi konuşmalarından takip etmenin keyfi bambaşka olacaktı.

Bu kitapta bir araya toplanan konuşmalar sayesinde görüyoruz ki, ikide bir Türkiye’yi küçük Amerika yapmakla suçlanan ve sanki ABD’nin Türkiye’deki acentesiymiş gibi bir muamele gören DP, meğer bu işte pek masummuş, hatta CHP’nin ve İnönü’nün eline su dökemezmiş. Yine kitaptan görüyoruz ki, TBMM’de açık açık Amerikan dostu olduğunu, Türkiye’nin çıkarlarının mutlaka ABD’nin yanında olmakta yattığını haykıran kişi de İsmet Paşa’dan başkası değilmiş.

Diyeceksiniz ki, bunu yeni mi öğrendin? Ağustos 1944’den itibaren tornistan ederek savaşı kaybedeceğini kör sultanın bile anladığı Almanya’yla ilişkileri aniden kesen ve hatta ona savaş ilan eden, ardından 25 Nisan 1945’te San Fransisko Konferansı’na temsilci gönderirken kendisi de boş durmayıp Tek Parti idaresini bitireceği demecini veren, böylece ABD ve müttefiklerine göz kırpıp el sallayanın İnönü olduğunu biliyordum kuşkusuz. Hatta 1948’de Türkiye’ye gelen ABD’li uzman Max Thornburg’un TC’nin belli başlı kurumlarını ve evrakını baştan ayağa didik ettiğini ve ulaştığı sonuçları bir rapor halinde ABD yetkililerine sunduğunu da okumuştum bir yerlerde. Yine de Paşa’nın üstelik Meclis çatısı altında, üstelik muhalefetteyken bu denli net bir dille ABD yanlısı olduğu itirafında bulunduğunu yeni öğrendim.

Şimdi vakit kaybetmeden geçelim İnönü’nün itiraflarına ve bakalım gerçek Amerikancı kimmiş, o anlatsın bize.

Tarih: 25 Şubat 1960. İnönü coşmuştur. Bakın neler döktürmüş TBMM kürsüsünden. Beraber okuyalım:

‘Birleşik Amerika NATO’dan evvel yardımcımız, NATO içinde müttefikimiz, CENTO içinde ittifakın teşvikçisi ve bunlardan başka iktisadi, mali alanda kuvvetli desteğimiz olmuştur… Siyasi partilerin hiçbirinde Amerika münasebetlerini kıymetli tutmayan bir telakki yoktur. Biz, CHP ise, bu yeni münasebetlerin 15 sene evvelki kurucusu ve 15 seneden beri sadık taraftarıyız. Bizim kanaatimizce ABD dostluğunun temelini Hükümetten Hükümete bir münasebet manzarasının ötesinde, milletten millete münasebet kaidesinde sağlam olarak muhafaza etmek lázımdır.’

Demek ki neymiş: İnönü’ye göre ABD yardımcımız, müttefikimiz, iktisadi ve mali alanda destekçimizmiş, bir. 1960 yılında, yani 27 Mayıs’tan 3 ay önce partiler arasında zaten farklı düşünen de yokmuş, iki. 15 yıl önce, yani 1945’te ABD ile ilişkileri başlatanın CHP olduğundan gururla bahsediyormuş, üç. ABD ile ilişkiler öyle hükümet politikalarıyla ilgili olmayıp bizzat iki millet arasındaki kalıcı bir ilişkiymiş, dört.

Bununla de yetinmiyor İsmet Paşa; ABD ile ilişkilerin o kadar sağlam tutulmasını istiyor ki, onu sakın ola ki, iki milletin dostluğuna değil, sadece çıkar hesaplarına dayamak şeklinde anlamayın. Çünkü Paşa’ya göre Amerika Devleti kadar halkı ve kültür alemi de Türkiye’nin iyiliğini istemekte ve dostluğu milletten millete olarak benimsemektedir. Partiler, iktidarlar gelip geçicidir ona göre, ancak ABD ile dostluğumuz kalıcıdır.

RULET MASASI

İnönü son söz olarak şunları söylemekten alamaz kendisini:

‘Amerika emin olmalıdır ki, kendisi için en sağlam müttefik Türkiye, demokrasi ile idare edilen bir Türkiye olacaktır.’

Hiçbir yoruma açık kapı bırakmayan bu net ifadelerden sonra Türkiye’yi ABD politikalarına teslim edenlerin sözüm ona sağcılar ve DP olduğunu, buna karşılık CHP’nin anti-Amerikan bir duruş sergilediğini hálá tekrarlayan olacak mı, bilmiyorum.

Olur bence. Zira hafızası ve süreklilik fikri tahkim edilmemiş bir toplumda her 5-10 yılda bir herkes rulet masasında yer değiştirir ve bir süre sonra kimse kimsenin daha önce nerede durduğunu hatırlayamaz ve sorgulayamaz olur. Ama rulet oyunu devam etmektedir bu arada. Önemli olanın oyunun devam etmesi olduğuna inanmışızdır. 14 Mayıs 1990 günü ‘Silahlı Kuvvetler’in işbirliğiyle Türkiye’yi hiçbir yere götürmek mümkün değildir’ diyen Deniz Baykal’ın bugün apoletli e-muhtıraya can havliyle sarılmasındaki farkı çelişki olarak mı yoksa takiyye olarak mı değerlendirmek gerektiğine karar veremeyişimizin sebebi budur.

Bir yanıt yazın