Menemen neleri örtüyor?

Menemen neleri örtüyor?
Yakın tarihimizdeki pek çok olayda olduğu gibi, Menemen olayını ya bir “irtica” ayaklanması ya da düpedüz bir “komplo” suretinde ele almak ortak alışkanlığımız oldu galiba.
Peki Menemen olayına bir de İsmet İnönü ve CHP örgütü açısından bakmaya ne dersiniz? İşte o zamanki adıyla Başvekil İsmet Bey’in, Menemen olayı üzerine TBMM’de yaptığı 1 Ocak 1931 tarihli konuşmadan bir pasaj:
“Bizim çektiğimiz sıkıntı nedir? Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta memleketin ve devlet otoritesinin çektiği sıkıntı, memleket alınganlığının suistimal edilmesidir. Nasıl mevkii iktidar sahibi, memleketin tahammülü yoktur vesilesini siper ittihaz ederek kendisini lâyuhtî mevkiinde göstermeğe istidatlı ise fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam da bütün şahsiyetleri, devletin bütün kanun ve kuvvetlerini ayak altına almak için hiçbir hudut tanımamaktadır (Doğru sesleri, bravo sesleri).”
Şimdi ne anlamalıyız bu konuşmadan? Öncelikle itiraf edilmeyen bir sıkıntı olduğunu kabul etmektedir. Ancak sıkıntı tek taraflı değildir.
İnönü’ye göre devlet otoritesi sıkıntılıdır, çünkü “Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta”, yani Fethi Okyar’a kurdurtulan Serbest Fırka’nın getirdiği hürriyet ortamında hükümete yönelik eleştiriler “memleket alınganlığını” suistimal etmekte, kötüye kullanmaktadır. Bu “memleket alınganlığı” meselesi çok mühim. Ülke CHP’nin icraatından neden alınmakta olsun? Çünkü CHP’yi istemediğini, “yiyiciliğini”, kendisine yabancılaştığını Fethi Bey’in İzmir mitinginde en açık biçimde göstermiştir. Seçimlerde Ege Bölgesi silme Serbest Fırka’ya oy vermiştir. Menemen CHP’nin değil, Serbest Fırka’nın adayını seçmiştir. (Tabii Samsun ve Silifke de. Silifke o tarihte il merkeziydi. Seçimde muhalif partiye oy verdiği için cezalandırılacak ve ilçe yapılacaktır.)
İşte bu serbestlik ortamından ve “Yarın”, “Son Posta” gibi muhalif gazetelerin eleştirilerinden fena halde rahatsız olan İnönü, “fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam” dediği Fethi Okyar’ın Meclis’teki yaylım ateşinden şikayet etmektedir. Menemen olayından 3 gün önce Okyar’ın Meclis’e bir soru önergesi verdiğini bilirsek CHP’nin nasıl köşeye sıkışmış olduğunu daha iyi anlarız. Bu soru önergesinden, İzmir basınında çıkan haberlerde Değirmendere bucağında, Ahmetli köyünde halkın sefaletinden bahsedildiğini, halkın açlık yüzünden sadece ahlat ve otla beslendiğini öğreniyoruz. Dikkat buyrulsun, Orta ve Doğu Anadolu’dan bahsetmiyoruz, nispeten müreffeh bir bölgede, İZMİR’İN KÖYLERİNDE 1930’LARDA İNSANLAR OT YİYORDU ve bu haberler, CHP’nin bütün baskılarına rağmen basına taşabiliyordu.
Fethi Okyar’ın uyarıları devam ediyordu. Mesela Adana’nın eski ve yeni belediye başkan ve üyelerinin “yiyicilikten suçlu oldukları halde” ve Danıştay da suçlarını kabul ettiği halde CHP tarafından neden korunduğunu ve mahkemeye sevk edilmediklerini soruyordu. Öte yandan Arif Oruç, “Yarın” gazetesinde İnönü ile bu işin yürümeyeceğini ve Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığından istifa edip Başbakanlığa geçmesini, Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı olması gerektiğini yazabiliyordu.
İşte 23 Aralık 1930’daki Menemen olayı, CHP’nin bu sıkışık konumunda, ona bir nefes alma imkânı sağladığı gibi, ülkede yavaş yavaş serbestleşen tartışma ortamını boğmak için de eline altın bir fırsatı tepsiyle sunmuş oluyordu. Nitekim Menemen olayının ardından yapılan tutuklamalar ve sindirme siyasetiyle, yine İnönü’nün baskısıyla kapanmış ama yine de kökü temizlenmemiş olan Serbest Fırka’nın bütün tortularının kazındığına ve CHP’nin kendisine çekidüzen verdiğine şahit olacağızdır.
Ama nasıl bir çekidüzen?
CHP’nin halktan koptuğunun ayan beyan ortaya çıktığını görünce Atatürk 17 Kasım 1930-2 Mart 1931 tarihlerinde iki büyük yurt gezisi düzenleyecek ve böylece halkın nabzını tutmak ihtiyacını hissedecekti. İşte Menemen olayı tam da bu gezinin ilk kısmındayken patlak vermişti.
Gezi notlarında Atatürk’ün bazı “itirafları” dikkat çekicidir. Mesela halkın şikayetlerinden söz etmektedir. Beraberce okuyalım:
“Bu seyahattaki temaslar bize halk şikayetlerinden devlet işlerinin nasıl yürüdüğünü anlamak faydasının çıkarılabileceğini gösterdi. ŞİKAYETLER… BÜYÜK HALK TABAKALARININ HANGİ IZDIRAPLARLA MAHMUL OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.”
Şaşırtıcı görünüyor, değil mi? Atatürk, halkın şikayetlerini dinliyor ve ızdırap içinde kıvrandığını tespit ediyor. Bu metin ise 6 Ocak 1931’de, yani Menemen olayından 14 gün sonra biten gezisinin ilk kısmının sonunda yazılıyor. Ama tabii daha şaşırtıcı olan nokta, gezisi sırasında sık sık Atatürk’ün önüne çıkıp bağıran köylülerin varlığıdır. Alpullu İstasyonu’nda köylünün ihmal edildiğini, gırtlağına kadar borca battığını, parasızlıktan hayvanlarını sattığını bağıranı mı istersiniz, yoksa Edirne’nin bir köyünde hayvanlarının suya gidecek yolunun bulunmadığını söyleyeni mi?
İşte bence Menemen’in gerçek sebebini komploda veya irticada değil, burada, yani halkın içerisine düştüğü memnuniyetsizlik ve ilgisizlikte aramak lazım. İnönü’nün Meclis konuşmasında Kubilay’ın öldürülmesine Menemen halkının seyirci kalmasına, hatta alkış tutmasına inanamayışı, onun halktan kopuşunun en çarpıcı itirafını oluşturmaktadır. Eğer o da Atatürk gibi Anadolu halkının dünyasına eğilmek lütfunu gösterseydi, karşılaşacağı manzaranın çok daha feci olacağını, Gazi’ye bu kadarını söyleyenlerin, onun yüzüne kimbilir hangi acı hakikatleri haykıracağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.
Ancak Meclis’te İsmet Paşa’ya cevap vermek için kürsüye gelen Serbest Fırka’nın kurucularından Ağaoğlu Ahmet Bey’in sert tespiti bile uyandırmaya yetmemiştir CHP’yi. 1935’e giden yolda partiyi devletle bütünleştirmek için CHP Genel Sekreteri Recep Peker tarafından faşistçe bir program hazırlanmış ve Meclis’in devre dışı bırakılması öngörülmüştür. Hasan Rıza Soyak’ın aktardığına göre bu girişim karşısında Atatürk, kendisinin de tasfiye edilmek istendiğini fark ederek “bu tam bir faşizm” diye isyan edecekti. Ancak 1935’ten sonra zaten Atatürk, ahtapotlaşan CHP örgütüyle başa çıkacak kudretten yoksun durumdadır. İşte Menemen, şu bu değil, bu ahtapotu harekete geçiren olaydır. m.armagan@zaman.com.tr

24 Aralık 2006, Pazar

Bir cevap yazın